Toplumsal narsisizmin aynası

Rabia Yavuz / Uzman Klinik Psikolog
3.12.2021

Narsisist dünyada 'kendi' dışındaki her şey karanlıkta kalır. Ötekini görmez, ötekini işitmez, ötekine varlık hakkı tanımaz. Neticede kendine kurban olarak zayıf gördüklerini seçen habis narsisist, toplumsal narsisizmden beslenerek karşımıza kendi gibi olmayana karşı bir tehdit olarak çıkar.


Toplumsal narsisizmin aynası

Birine "Çok narsistsin" dediğimizde bunu iltifat olarak algılamasını beklemeyiz. Psikoloji alanında nötr bir anlama sahip olsa da narsisizm hayatımızda olumsuz çağrışımlara sahip bir tanım. Kişinin kendi özüne duyduğu sevgi olarak işlevsel bir değere sahip olan narsisizm, ötekinin varlığını yok saydığında hatta küçük görmeye başladığında renk değiştiriyor. Narsisizmi bir spektrum olarak düşünürsek hepimiz narsisizmin bir yerinde kendimizi bulabiliriz. Lakin klinik anlamda patolojik durumlara dönüşen narsisizme biraz daha yakından bakalım.

Beğenilme ihtiyacı

Sağlıklı ve sağlıksız narsisizmi birbirinden ayıran temel fark belki de patolojik narsistlerin zaten kendi özlerini sevmiyor olmalarıdır. Kendini olduğu gibi sevmek sağlıklı bir yaklaşımdır. Narsisistler ise kendilerini oldukları haliyle sevemezler. O yüzden olduklarından farklı görünüp benliklerini yüceltmeye ve başkalarını alçaltma gayretine girerler. Theodore Millon'ın kaleme aldığı Modern Yaşamda Kişilik Bozuklukları eserinde kalıcı bir örüntü olarak görülen özelliklerine işaret edilir. Sürekli beğenilme ihtiyacı olan bu kişiler her daim kendilerine ayrıcalıklı davranılmasını talep ederler. Bu ayrıcalıklı davranış beklentileri gerçek başarılarla ilgili değildir. Empati yoksunluğu olan bu bireyler kendileri dışındakilerin istek ve ihtiyaçlarını yok sayarlar. Siz sınırlarınızı inşa etmeye kalktığınızda ise eleştiriyi kabul etmez ve sert tepkiler gösterebilirler. Kendilerine dair sorgulama yapmadıkları için size saldırabilir. Kendi amaçlarına ulaşabilmek için başkalarının zayıf yanlarını kullanırlar. Yalan söyleyebilir ve ilkesizce davranabilirler. Tüm dikkatlerin kendi üzerlerinde olduğunu var sayar ve diğerleri onları kıskanmaktadır.

Sosyal değişim etkiliyor

Asrın Vebası: Narsisizm İlleti kitabında Jean M. Twenge ve Keith Campbell Amerika Birleşik Devletleri'nde gözlemledikleri sosyal değişimleri narsisizmin yükselişi olarak değerlendirdiler. Neredeyse bulaşıcı bir hastalık gibi yayılan bu durum küreselleşen dünyamızda ulus sınırlarını aşarak yayılıyor. Özellikle kıymeti kendinden menkul bir sürü şöhret olmuş kişilerin yer aldığı sosyal medya kültüründe elimizdeki bu araçlar narsisizmin yaygınlaşması ve normalleşmesine hizmet ediyor. Twenge ve Campbell Amerikalı gençlerin yarısından fazlasının sosyal medyanın şöhret haline getirdiği ünlüler gibi bir hayata sahip olabilmek için youtuber ya da influencer olmak istediklerine dikkat çekiyor.

Psikanalist Adam Phillips paranoyanın kişinin kendini önemsiz hissetmesine karşı geliştirdiği bir savunma biçimi olduğunu söyler. Merkezde olmadığı bir dünyada ancak nefretle kendi varlığını hissedebilmektedir. Ancak bu şekilde varlığının diğerleri tarafından fark edileceğini umar. Bireysel bir merkezileşme arayışı bireyi paranoyaya taşır, kolektif olarak bu paranoya yaşandığında ise birey kendinde bulamadığı merkezi mensubu olduğu toplumda arar. Kendi özünü bulamamış ya da olduğu haliyle sevememiş birey bu boşluğu kendini intisap ettiği her kurum ya da toplum düzeyinde gidermeye çalışırken sahip olamadığı özellikleri o toplumun damarlarında bulma çabasındadır. Sahip olmak isteyeceği her özelliği toplumuna yansıtmaktadır. Kendini üstün insan olarak makul sınırlarda tanıtamayan birey kendini yasladığı cinsiyette, soyda, takımda, millette üstün sayabilmektedir. Kişi olarak kendi ayrıcalıklı sayan bir tek insanla toplum olarak kendini ayrıcalıklı sayan bir hizip arasındaki fark nedir? Tek olarak büyüklenemeyen kişi kolektif akışkanlıkta kendini kutsar. Bir cinsiyete ya da bir millete ait olduğu için kendi gibi olmayanlara üstünlük tasladığında eleştirilmezliğin topraklarında güvenlik arar.

Erkeklerde daha çok görülüyor

Narsisizmin kadınlara oranla erkeklerde yüzde 75 oranında büyük bir farkla görülüyor olmasının toplumsal zemini de dikkate değer bir konudur. Erkek olduğu için kadınlardan üstün olduğunu düşünen bir insan kendinden aşağı gördüğü insanlara her muameleyi yapmaya hak kazandığını var sayar. Erkektir, sever de döver de diyen zihniyet erkek oluşu yüzünden erkeklerin egemenliğini beslemektedir. Kadın cinayetlerinde erkek olmaktan aldığı hak ve güçle kadınlara yaşam hakkı tanımayan erkeklerin olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz. Yakın zamanda Başak Cengiz'in katilinden "Bana direnemez diye kadını seçtim" beyanı hala hafızalarımızda taze. Aynı Yunan mitolojisinde kendi yansımasından başka hiçbir şeye bakamayan Narcissus'un yaşadığı büyük felakete yani kendinden başkasına nefes aldırmadığı bir dünyanın çevresi için yaratabileceği yıkım ortadadır. Onun dünyasında onun cinsinden, onun grubundan, onun milletinden başkası yoktur. Ötekinin yer almadığı bu dünyada onun dışındaki her şey karanlıkta kalır. Ötekini görmez, ötekini işitmez, ötekine varlık hakkı tanımaz. Neticede kendine kurban olarak zayıf gördüklerini seçen habis narsisist toplumsal narsisizmden beslenerek karşımıza kendi gibi olmayana karşı bir tehdit olarak çıkar.

Ayrıcalıklı grup davranışı

Narsisizm illetinin birey bazında yarattığı yıkım toplumsal ölçeğe taşındığında yaratacağı yıkım daha büyük olacaktır. Artık toplumsal ölçekte ayrıcalıklı insan ayrıcalıklı grup davranışlarıyla özel muamele beklemeye başlar. Ötekiler için hissedilmeyen empati kolayca saldırgan tutumlara yol açabilir. Kendini intisap ettiği bu ayrıcalıklı grup sürekli diğerleri tarafından kıskanılmakta ve gerektiği gibi takdir edilmemektedir. Kendi grubunun ihtiyaç ve istekleri dışında bir talep ve istek meşru görülmez. Kendisinin de yer aldığı bu grubun üstün kusursuz olması nedeniyle sorun hep diğerlerinde aranır. Kibirden alınan güç ile zayıf olanlar kolayca gözden çıkarılabilir. Hitler'in liderliğinde üstünlüklerini ilan eden Alman ırkının dünya tarihinde yarattığı yıkım kolektif narsisizmin ne kadar tehlikeli olabileceğini bize gösterdi. Bugün Avrupa'nın göçmenlere uyguladığı ayrımcılığın empatinin yer almadığı insanlık dışı yaklaşımda ne kadar yaygın olduğunu tecrübe ediyoruz. Kibir, büyüklenme ve empati eksikliğini çok uzaklarda aramamak lazım. Aynı şekilde ayrımcılığın bizim grubumuzdan ya da milletimizden uzakta olmayabileceğini aklımızda tutmamız lazım. Aksi halde kendi yansımasına tutulan Narcissus gibi biz de ötekine açmadığımız dünyamızda sıkışıp kalabiliriz.

[email protected]