CHP - MHP - BDP :Kemalizmin dramı

Ahmet Özcan/Yazar
13.04.2013

İslam milletine karşı uydurulmuş etnik kavramları birer put gibi savunan MHP ve BDP ile Lozan bölücülüğünü ve esaretini bir iman umdesi gibi sunan CHP’nin pagan dayatmalarına prim vermemek, anti milliyetçi olmanın yani tabii Türk olmanın, tabii Kürt olmanın, Müslüman olmanın, insan olmanın gerek şartıdır.


CHP - MHP - BDP :Kemalizmin dramı

“Faşizm, konuşma yasağı değil, söyleme zorunluluğudur” 

Roland Barthes

Fransız liberter filozof Proudhon, “herkes otoriteyi kendi özgürlüğü için başkalarının özgürlüğüne karşı kullanmak ister” der. 19. Yüzyılın Fransa’sında, yani emperyalist Fransa çağında bu anarşist filozofun otoriteye dair tespiti bugün bizim için daha anlamlı duruyor. Zira bir ülkenin ve milletin varlık ve beka sorunlarını Türklüğün, devletin veya rejimin varlık ve beka sorununa indirgeyerek konuşan yani aslında konuşulamaz hale getiren bir zihniyetin bu çapını işte o Fransa’ya borçluyuz. Bir tür Hıristiyan Şiiliği olan Fransız Katolisizminin 19. Yüzyıl sonunda Anadolu Ermenileri arasında yürüttüğü misyonerlik faaliyetlerinde Ermenilere seküler bir Ermeni devleti telkin eden milliyetçiliği ile bugün aynı bölgede yaşayan Müslüman Kürtlere seküler bir Kürt devleti telkin eden milliyetçi dilin sürekliliğine bakılırsa, Fransa ve paydaşları 150 yıldır aynı plağı çalıyor.

Modern putperestlik

Bu Frankofon bakış açısının özünde Avrupa paganlığının aydınlanma çağıyla birlikte hortlayan animist-fetişist ruhu bulunuyor. Bazı kelime ve kavramlara yüklenen büyülü, değiştirilemez ve sorgulanamaz manaların etrafında ritmik danslar etmek, çağdaş-Batılı dinselliğin temel özelliğidir. Bu modern putperestlik, ulus, etnos, toplum ve kimlik kavramlarını devlet ve rejimle bağlantılandırıp kutsanmasını sağlar.

Self-kolonizasyon

Böylece emperyalist Avrupa’nın önce Avrupa’yı sonra tüm dünyayı bölüp paylaşmak için ihtiyaç duyduğu yeni kutsal referanslar gelişmiştir. Fransız ulusu, Alman ulusu, Büyük Britanya veya Kraliçenin kutsal tacı, işte bu modern putperestlik sayesinde önce kendi halklarını büyülemiş, sonra doğuya transfer edilerek aynı büyülü seküler dinsellik ruhuyla bugün 200’den fazla sayıda kurulmuş devletimsi ulusumsu birimlere referans olmuştur. T.C.’de bunlardan biridir.

Şimdi bu yüzelli yıllık Avrupa köktendinciliğinin uydurması olan ve bizlere de dayatılmış putları konuşuyoruz. Osmanlı devletini parçalayan milliyetçiliklerin sonuncusu olan Türk milliyetçiliğinin, Türklük ve Türk milleti isimli tabularının dokunulmaz, tartışılmaz, sorgulanmaz kutsiyeti karşısında şapka çıkartıyoruz. Anlı şanlı aydınların birer pagan müminleri çapında memleket meselelerine baktığı yerin köklerini arıyoruz. Batıcı putperestliğin yalanlarının beyinlerimize zerk edildiği çağdaş eğitim kiliselerinden (iyi ki) nasibini almamış anne babalarımızın o ümmi bilgelikleriyle bize telkin ettikleri “evladım gavurdan dost olmaz, gavur kayırıcılardan insan da olmaz” sözlerinin hikmetini şimdilerde daha iyi anlıyoruz. Yenilmişliğimizin üstüne kurulmuş self-kolonizasyon düzeneğinin gâvur adına nöbetini tutanların Türklük, Kürtlük, devlet ve millet gibi bize ait kavramlardan birer put yapıp, bize karşı kılıç gibi sallamalarının künhüne varmaya çalışıyoruz.

Neyin şanlı direnişi?

Proudhon’un otorite vurgusunu güncellersek, bütün putperestler devleti kendi putlarının nöbetçisi yapmak için bizim kavramlarımızı putlaştırmaya çalışıyorlar.

Anayasa, devleti, milleti, ülkeyi tanımlayan değil, sadece varlık tarifi yapan bir metin olarak kurgulanmalı ve Batıdan getirilmiş hiçbir putu içermemelidir.

Türklüğü veya Kürtlüğü tabii manasından kopartıp, milliyetçiliklerinin tanrısı yapanlar ile devleti ve rejimi tabii misyonunun ötesinde birer put yapıp bu kelimeler üzerinden iktidar kalmaya çalışanların sözüm ona şanlı direnişini seyrediyoruz. Bu manzara karşısında normal olanı, tabii olanı, bize ait olanın sahiciliğini savunmak zorunda kalmak bile başlı başına bir trajedi aslında...

Kemalizm nedir?

İşte bu trajedinin resmi ideolojisi olan Kemalizm, esasında ve özünde, bu toprakların kadim çelişkisinin İslam’la anti İslam arasında olduğunu perdelemek ve Batılılaşma denilen İslamsızlaştırma projesinin nöbetini tutmaktır. Diğer Kemalist özelliklerin tümü, en başta bu ana özelliğin açılımından başka bir şey değildir.

Türk milleti, Cumhuriyet rejimi, ulus devlet, çağdaş yaşam gibi Kemalist putların esası, bu kelimelerin tabii manaları değil, asıl maksatları olan İslam milleti ruhu ve İslami değerleri Batı’ya kurban etmektir. Türkiye Cumhuriyeti devleti, Lozan’da İslam’ı ve bağlantılı tüm iç ve dış siyaseti (yani İmparatorluk ruhunu) terk etme karşılığında devletimsi bir yapıyı kurtarmış olmanın adıdır. Lozan ulusalcı putperestlerin iddialarının aksine, halifeliğin ilgası karşılığında sınırları biraz genişletilmiş yeni bir Sevr anlaşmasıdır. Şimdi devletin işte bu Lozan esaretinden kurtulup asli ruhuna dönmeye çalıştığı süreçte bu değişime direnenlerin karakteri, oyunu ve taraflarını ele vermektedir. Kemalizm’in misyonunu bize ait Türk kavramının arkasına saklanarak sürdürmeye çalışan eski statüko çevrelerinin panik ve korku karışımı direnişi, aslında Lozan’da karşı tarafta oturanların hassasiyetlerini yansıtmaktadır. Aynı düzeneğin Kürtlere de “dini bırak kimliğini al” diyerek yeniden üretildiği Lozan statükosunun sonuna gelmişken, Kürtlere çoban olarak dayatılan PKK ve Kürt milliyetçisi çevrelerin de aynı Kemalist refleksi vermesi tesadüf değildir. Zira bu oyunu kuranların derdi hiçbir zaman Türklere devlet ve Kürtlere de kimlik vermek değil, her iki kavramı da İslam’dan soyutlayıp birbirinin ötekisi kılarak batıya yem yapmaktır.

Kadim devletimizi, milletimizin inancı ve değerlerini Batı adına etkisizleştirme maksadıyla kullanmanın adı olan Kemalizm’in, Fransa’da icat edilip Almanya’da geliştirilip İngiltere eliyle kullanışlı bir bölücülük dinamiğine dönüştürülen milliyetçiliği varlık ve bekamızın sigortası gibi sunan sahtekârlığıyla hesaplaşmadan, bu oyun bitmeyecektir.

Tabii Türkler ve tabii Kürtler İslam milletine karşı uydurulmuş etnik kavramları birer put gibi savunan MHP ve BDP ile, Lozan bölücülüğünü ve esaretini bir iman umdesi gibi sunan CHP’nin pagan dayatmalarına prim vermemek, anti milliyetçi olmanın yani tabii Türk olmanın, tabii Kürt olmanın, Müslüman olmanın, insan olmanın gerek şartıdır.

Bugün faşizm, yani bir Batılılaştırma dayatması olarak Kemalizm, “devlet ve millet Türk olsun”, (yada Kürt olsun, yada laik olsun, yada ...) diye devam eden tabuların diliyle konuşmaktır ve bu pagan dayatmaya karşı özgürlüğümüzü savunmanın tek sahici yolu, bunları ısrarla reddedip, tabii olanı savunmaktır.

Devletin de milletin de ülkenin de adı için isteyen istediğini söyleyebilmelidir. Ama bu herkesin kendi yorumu olarak kalmalı ve asla resmi kayıtlar üzerinden dayatılmamalıdır. Anayasa, devleti, milleti, ülkeyi tanımlayan değil, sadece varlık tarifi yapan bir metin olarak kurgulanmalı ve Batıdan getirilmiş hiçbir putu içermemelidir.

Ancak o zaman hepimize ait bir devletten, ülkeden ve millet olmaktan bahsedebiliriz.

Kemalizm; CHP’si, MHP’si, BDP’siyle, nöbetini tuttuğu self kolonizasyon düzeni çökerken yaşadığı dramı bütün topluma bulaştırmadan bir an önce sahneden indirilmelidir. Aksi halde bu ülkeye huzur gelmeyecektir.

[email protected]