‘Kara elmas’tan 'mavi altın'a enerji siyaseti

Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney, Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi İİSBF Dekanı / CEMES Başkanı
24.11.2018

Türk Akımı, iki boru hattı üzerine oturan bir projenin ötesinde bir anlam kazanıyor. Stratejik önemi yüksek bu proje hem Türkiye’nin bölgesinde ciddi bir enerji köprü ve merkezi olma fırsatının önünü açmakta hem de Rusya ve Avrupa’ya, ABD karşısında Avrupa doğalgaz pazarına Rus doğal gazının temin edilmesini sağlayarak Moskova’nın AB için hala ciddi ve vazgeçilmez gaz tedarikçisi olduğunu kanıtlamakta.


‘Kara elmas’tan 'mavi altın'a enerji siyaseti

Dünya enerji üretim ve tüketimi siyah elmastan yani kömürden siyah altın petrol ile mavi altın doğalgaza kaydığında, tüm enerji denklerimizi etkileyen bir unsur daha hesaplamalarımıza dahil oldu: Boruhatları. Bu cansız, mekanik, mühendislik harikası donanımlar sadece paranın ve güvenliğin kalbine oturmadılar aynı zamanda da üzerinden geçtikleri toprak ve ülkeler için bir nimet veya lanet biçimini aldılar. Doğaldır ki, Karadeniz ve Akdeniz arasında Ortadoğu’dan Avrupa’ya uzanan ülkemiz, topraklarında, sularında, çevresinde kurulan enerji denklemlerini güvenlik, para ve siyasal etkiye dönüştürecek bir nimet biçiminde tutmak için son yıllarda çok çaba harcıyor. Bu çabalardan birinin verdiği meyve, yavaş yavaş olgunlaştı ve Türk Akım Doğalgaz Boru Hattı Projesi’nin denizden geçen kısmı geçtiğimiz günlerde tamamlandı. 

Bu vesileyle 19 Kasım’da düzenlenen törene Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de katılarak Türk-Rus ilişkilerinde jet krizi sonrasında yaşanan normalleşmenin, tabir yerindeyse normal, sıradan bir normalleşme olmadığını, ikili ilişkilerin bölge (Avrupa ve Ortadoğu-Akdeniz) jeopolitiğini etkileyecek stratejik bir düzeyi barındırdığını bir kez daha gösterdi. Nitekim Cumhurbaşkanımız Erdoğan da törende yaptığı konuşmada iki ülke ilişkilerindeki stratejik seviyenin diğer ülkelerden gelen dayatmalara rağmen başarıldığının altını çizerek, Türkiye-Rusya karşılıklı bağımlılığının kolay oluşmadığını, maliyetsiz olmadığını, bu nedenle de hem Rusya hem de Türkiye için kolay kolay vazgeçilmeyecek bir ilişki biçimi olduğunu belirtmiş oldu. 

Eksen değil ihtiyaç siyaseti 

Bu arada Türkiye-Rusya yakınlaşmasının bazılarını ne kadar tedirgin ettiğini görmek ilginç. Moskova’nın Türkiye’nin doğalgaz tedarikinde sahip olduğu yüzde 51.93 pay üzerinde Türkiye’nin Rusya’ya bağımlılığının artığını iddia edenleri mi istersiniz, S-400 üzerinden Ankara’yı tehdit edenleri mi isterseniz; bu ilişkiyi hala Soğuk Savaş normlarıyla tanımlamaya çalışanlar çok. Gerçi, Türkiye zamanında haksız şekilde “eksen kayması” suçlamalarının da hedefi olmuş, o günlerde de meselenin eksen değil ihtiyaçlar olduğu bir türlü anlatılamamıştı. Neyse ki, bu suçlamalardan kısa bir süre sonra Trump, her türlü Batılı normu alaşağı eden pragmatist, korumacı, popülist politikalarıyla artık dünya politikasında eksen-meksen kalmadığını bizzat Batılı dostlarına gösterdi; BM Genel Kurul kürsüsünden küresel yönetişimi, silah pazarlıklarına karşı insan hayatını (Kaşıkçı hadisesi) savunmak Türkiye’ye kaldı da eksen kayması hikayesinden kurtulduk. Şimdi de Türk-Akımı üzerinden bir bağımlılık hikayesi çıkarmak için azami çaba gösterenler bildik eleştirilerini yineliyorlar.

Oysa Türk Akımı ve Mersin/Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) projeleri tamamlandığında bu projeler, Ankara’nın enerji arz güvenliği açısından Moskova ile şimdiye kadar gerçekleştirilmiş stratejik değeri en yüksek projeler olacak. Bilindiği üzere enerji tedarik konusunda ihtiyacının nerdeyse yüzde 70’e yakınını yurt dışından ithal eden Ankara bir süredir enerji güvenliğini sağlama almak için arz ve kaynak çeşitliğine önem vermekteydi. Bu bağlamda, Türkiye’nin coğrafi avantajı hidrokarbon enerji üreten ve tüketen ülkeler arasında yer almasıydı. Aslında Ankara Türk Akım Projesi’nin hayata geçirilmesi sonucunda bir taşla iki kuş vurarak; bir taraftan doğal gaz tedarik meselesinde yeni ve kesintisiz bir hat yaratmak, diğer yandan Avrupa piyasasında süren kıyasıya rekabetin nedeni Rus gazının Güney Avrupa’ya nakil edilmesinde alternatif bir enerji kapısı olmak istiyor. 2019 senesinde operasyonel olacak Türk Akımı sonuçta sadece Türkiye’nin enerji ihtiyacını karşılamakla kalmayıp anılan tarihte Güneydoğu Avrupa’nın ve belki de ileride tüm Avrupa’nın doğalgaz ihtiyacını karşılamaya aday olabilecek kapasitede bir proje. Bu nedenle, Türk Akımı jeopolitik ve jeoekonomik açıdan oldukça stratejik ve kıymetli bir proje.

Büyük kapışma

Halihazırda Türk Akım boru hattı projesi Karadeniz’in altından döşenen her biri 15.75 milyar metreküp kapasiteli 930 kilometre uzunluğunda iki boru hattından oluşuyor. Bu bağlamda, bir hattın Türkiye’ye diğer hattın ise Avrupa’ya gaz taşıması öngörülüyor. 2019 yılında Ankara’nın savurduğu bu iki taş hedefini vurursa, Ankara Moskova nezdinde (Suriye, İdlib, savunma sanayi, Boğazlar üzerinde hakimiyet vb. nedeniyle sahip olduğu) stratejik önemini daha da pekiştirmiş, bu önemi Rusya-Avrupa enerji ticareti ilişkisine bağlayarak daha da derinleştirmiş olacak. Kısaca Türkiye, son yıllarda gittikçe daha eşitlenen Rusya-Türkiye karşılıklı bağımlılığını daha da simetrik hale getirecek ve kafası Rusya-ABD arasında her daim karışık olan Avrupa’ya seslenmenin olumlu bir yolunu bulacak. 

Khrushchev, Rus enerji ekonomisini mavi altın yani doğalgaz odaklı olmaya döndürdüğünden beri Ruslar güneylerine, zengin Avrupa pazarına bakıyorlar. Komünizm geldi geçti, Rus kapitalizmi çöktü, yeniden doğdu ama tüm bu süreçlerde Rusya’nın Avrupa pazarına ilgisi ve ihtiyacı hiç değişmedi. Ne var ki Avrupalılar, ucuz Rus gazını her daim cazip bulsalar da, kimi zaman ABD baskısı kimi zaman da Avrupa duyarlılığı nedeniyle farklı projelere de yöneldiler. Bu arayış dönemlerinde dahi, tam Rusya ile Avrupalıların geliştirdiği boruhattı rüyası ölüyor derken, kapıdan kovulan Rusya kucağında ucuz gazla bacadan girmenin bir yolunu daima buldu. İşin ilginç yanı Rusya, kapı-baca arasındaki yolculuğunda kilit bir şekilde hep Türkiye’nin eline düştü ve Ankara dengeleme strateji geleneğinin bir yansıması olarak bu kilidi hep çok akıllıca kullandı.

Avrupa’ya ‘Türk Akımı’ 

Hatırlanacaktır; AB geçmişte Rus gazına alternatif olması için Nabucco projesini ortaya atmış, ancak proje gerçekleşmeden rafa kalkmıştı. Tam Rusya ellerini ovuşturuyordu ki, yine Türkiye’nin parçası olduğu TANAP projesi doğu-batı enerji ticaretinde -bu sefer hayata geçerek- Rus gazının tekelini kırmayı başardı. Ancak Kremlin vazgeçmedi; Nabucco’ya karşı rakip olarak ortaya sürdüğü alternatif projede, Güney Akım Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nde bir süre daha azimle ısrar etti. Güney Akım, Rus gazını Karadeniz’den Bulgaristan, Sırbistan, Macaristan, Slovenya ve Avusturya’ya ulaştırmayı hedefliyordu ve Avrupa pazarının tüketim-fiyat tercihleri düşünüldüğünde TANAP’a rakipti. Türkiye bu rekabete rağmen, Güney Akım projesinin Karadeniz’de Türk karasularından geçiş iznini Rusya’ya vermekten çekinmemişti. Zira Türkiye kuzey-güney veya doğu-batı gibi farklı güzergahlardan geçen/veya geçecek muhtelif doğalgaz boru hatlarının Avrupa bölgesinin enerji arz güvenliğine ket vuran değil aksine bunların birbirlerini bütünleyen projeler olacağı inancıyla hareket ediyordu. Ankara’ya göre Türkiye’nin çevresindeki bu muhtelif enerji geçiş güzergahlarında rekabet yerine işbirliği yapılması durumunda sonuçta herkesin kazançlı olabileceği kazan-kazan ortamı yaratabilirdi. 

Rusya, Güney Akım projesini sadece Nabucco’ya alternatif yaratmak için ortaya atmamıştı. Ayrıca enerjinin transit geçişinde 1990’lardan itibaren sürekli sorun yaşadığı Ukrayna’yı by-pass eden bir güzergaha ihtiyaç duyuyordu. Ancak 2014 Ukrayna krizi, Karadeniz’deki dengeleri etkileyecek boyuta ulaştığında ABD’nin de hep var olan Avrupa pazarını Rus gazına kapama baskıları arttı. Sonuçta ABD Kongresinin baskılarına dayanamayan Bulgar hükümeti Rus gazının Güney Akım boru hattı güzergahı istikametinde Karadeniz’den Bulgaristan’a giriş yapmasında sorun çıkardı. Avrupa’da Güney Akım’a karşı hakim olan ruh halini sezen Rusya da bir kararla Güney Akım projesini rafa kaldırdı. Ancak bildik hikaye, Avrupa pazarından vaz geçmedi ve sahneye yine Ankara çıktı. Türkiye Moskova-Brüksel hattında Güney Akım nedeniyle yaşanan çıkmazı büyük bir ustalıkla değerlendirerek,  2019 senesinde tamamlanması öngörülen Türk Akımı doğalgaz projesinin önünü açtı. Türkiye’nin elindeki kilidi nasıl kullandığı düşünülürse, Rusya için bu projeye Türk Akımı adını vermenin neden hiç zor olmadığı anlaşılır. Rusya Ulusal Araştırma Üniversitesi, Enerji Politikaları Başkanı Vitaliy Yermakov’a göre, Güney Akım’ın yerini almış olan Türk Akımı projesi bugün Avrupa’nın gaz ihtiyacını karşılamada ciddi katkısı olacak kapasitesi yüksek bir boru hattıdır. Nitekim Moskova özellikle 2019 yılından itibaren Türk Akımı vasıtasıyla en azından Güneydoğu Avrupa doğalgaz pazarındaki etkisini arttırmak suretiyle burada ABD karşısında önemli bir zemin kazanmış olacak. 

ABD’nin geçmişte Güney Akım projesine bugünde Türk Akımına olan karşıtlığı tam da bu noktada saydamlaşıyor. Elbette Washington çevreleri görünürde bazı mantıklı sebepler de ileri sürüyorlar. Örneğin, Washington Türk Akım projesi ile Kuzey Akım 2 projesini birlikte değerlendirerek, her iki proje de gerçekleşirse Avrupa’nın Rus gazına olan bağımlılığının daha da artacağını iddia ediyor. Bir an, Trump’ın sürekli hakaret ettiği ve ulusal değerlerini küçümsediği Avrupalıları önemsediğini sanacağız. Ama asıl nedeni Washington DC hiç saklamıyor, her fırsatta Polonya’yı tebrik ederek neyin peşinde olduğunu açık seçik ortaya döküyor. Nasıl Ruslar Avrupa pazarına iştahla bakıyorsa, Trump Amerikası da Avrupa pazarına iştahla bakıyor. Üstelik Trump geçtiğimiz NATO toplantısı öncesi kabaran iştahının sinirlerini de gerdiğini gösteren bir açıklamada bulundu. ABD, Avrupalıları Ruslardan korudu, onlar zenginleştiler şimdi de gidip ucuz Rus gazı alıyorlar; yeter artık! deyiverdi. Kısaca, ABD, Avrupa pazarını ucuz Rus gazına kapatıp, pahalı Amerikan kaya gazına açmak istiyor. Nitekim, Trump dönemi Ulusal Güvenlik ve Strateji Belgesi’nde ABD’nin önceliğini yerli konvansiyonel ve konvansiyonel olmayan hidro-karbon üretimine vermesi salık verilmiş ve bunun yanı sıra Washington’un dünyadaki enerji piyasalarında hegemonyasını garantilemesinin şart olduğu belirtilmişti. Bu hedefler doğrultusunda hareket eden Trump yönetimi, son dönemde Avrupa’yı sadece NATO’da veya başka siyasi-ekonomik forumlarda ötekileştirmekle kalmıyor aynı zamanda Amerikan kaya gazını LNG aracılığıyla Polonya ve bazı Orta Avrupa ülkelerine tedarik etmek suretiyle hem Avrupa’yı bölüyor hem de Birliğin Enerji Güvenliği politikalarının uygulanabilirliğini bazı noktalarda risk altına sokuyor. Sözün özü, durum Avrupalılar için bir kaynağa bir başka kaynaktan daha çok para ödemekten daha ciddi. ABD Rusları hem kapıdan, hem bacadan kovmak isterken Avrupalılar, kendi kapı ve bacalarının hakimiyetini ABD’ye kaybetme riskiyle karşı karşıyalar. 

Bu çerçevede Türk Akımı, iki boru hattı üzerine oturan bir projenin ötesinde bir anlam kazanıyor. Stratejik önemi yüksek bu proje hem Türkiye’nin bölgesinde ciddi bir enerji köprü ve merkez olma fırsatının önünü açmakta hem de Rusya ve Avrupa’ya, ABD karşısında Avrupa doğalgaz pazarına Rus doğal gazının temin edilmesini sağlayarak Moskova’nın AB için hala ciddi ve vazgeçilmez gaz tedarikçisi olduğunu kanıtlamakta. 

Türk Akımı projesi öncesi, Türkiye Rus doğalgazını Ukrayna üzerinden Batı Hattı’ndan ve Karadeniz’den geçen Mavi Akım aracılığıyla temin etmekteydi. Bilindiği gibi, geçmişte Rusya ile transit ülke Ukrayna arasında doğalgaz tedarikinde yaşanan sorunlar nedeniyle Avrupa soğuk kış gecelerini doğalgaz olmadan geçirmek zorunda kalmıştı. Türkiye, Rusya’dan aldığı gaz konusunda hiçbir zaman, jet krizinin sürdüğü çetin günlerde dahi, niyet edilmiş bir kesintiyle karşılaşmadı. Yine de ard arda gelen Ukrayna krizleri (Ukrayna’nın boru hatlarından kendi tüketimi için gaz çekmesi) neticesi nedeniyle zengin Almanların dahi üşüyerek birkaç gece geçirmeleri herkeste olduğu kadar Ankara’da da tedirginlik yarattı. Sonuçta Türk Akımı projesiyle Türkiye ve Avrupa’ya gelen gaz akışı değiştiği için Ankara Rusya’dan kesintisiz gaz temin etme imkanına kavuşmuş oluyor ve önceki endişelerinden kurtuluyor. Bu durum Ankara’nın enerji arz güvenliği bakımından oldukça olumlu bir gelişme. 

Ortadoğu’da kilit ülke  

Moskova, Avrupa doğal gaz piyasasına Kuzey Akım 2 projesiyle birlikte stratejik değerde yeni bir giriş biletini kazanmış oldu Türk Akımı projesiyle. Bunun Moskova için sadece gelir değil, kendisini Avrupa pazarından dışlamak isteyen ABD’ye karşı önemli bir koz olduğunu bir önceki bölümde uzun uzun anlatmıştık. Üstelik, ABD’nin Moskova’yı güçlendiği Ortadoğu nükleer enerji pazarından da atmak için harekete geçtiği unutulmamalı. Trumplı-Trumpsız Pentagon eksenleri, kontrolü verilmeyen ABD teknoloji, silah ve enerjisine mahkum etmek için kurulup dururken, Türkiye Rusya’yı bu iki projenin (Türk Akımı ve Mersin Akkuyu NSG) kilidine ortak ederek tam kalbinden tutuyor. Moskova için Avrupa ve Ortadoğu’da bir enerji aktörü olarak var olmanın yolu Ankara’dan geçiyor. Putin’in İstanbul’daki törende Türk Akımı projesinin Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın stratejik öngörü ve dirayeti ile hayat bulduğunu söylemesi içi boş bir övgü değil. Türkiye son 10 yılda Rusya ile ilişkilerini sağduyulu, gerçekçi ve dengeleme mantığını dışlamayan bir hatta çok başarılı bir biçimde kurdu. Ankara, Moskova’ya, Avrupa ve Ortadoğu’da ABD ile mücadelesi, hatta askeri mücadelesi kızışırken kazan-kazan temelli, enerji refahı vadeden bir pasta sunuyor ve kendisini Ortadoğu-Avrupa/ Karadeniz-Akdeniz hattında Rusya için vazgeçilmez önemde, kilit bir ülke haline getiriyor. Böylece Ankara, bölgemiz sıcak günlerden geçerken, Rusya’ya ve Rusya üzerine hesap kuranlara karşı pazarlık gücünü yükseltiyor. 

[email protected]