'Türk-Amerikan ilişkileri G-20'de masaya yatırılacak'

İstanbul Aydın Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonomi ve Finans Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Sedat Aybar, S-400'ler, YPG/PYD'nin silahlandırılması, Doğu Akdeniz enerji gerilimi ve FETÖ üzerinden Türkiye'yi kontrol girişimlerinin, ABD'nin küresel duruşunu güçlendirme siyasetinin bir parçası olarak okunması gerektiğini söyledi.

25 Haziran 2019 Salı 07:00
Dünya Haberleri

AA



Prof. Dr. Ahmet Sedat Aybar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Japonya'nın başkenti Osaka'da 28-29 Haziran'da gerçekleştirilecek G-20 Zirvesinde, ABD Başkanı Donald Trump ile yapacağı ikili görüşmeye ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.

Yakın zamana değin ağırlıklı olarak NATO kapsamında ve güvenlik çerçevesinde tanımlanan Türk-Amerikan stratejik ortaklığının inişli-çıkışlı bir tarihe sahip olduğunu belirten Prof. Dr. Aybar, bugün için de ilişkilerin türbülanslı bir dönemden geçtiğini dile getirdi.

Prof. Dr. Aybar, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Trump görüşmesinde öne çıkacak konuların başında, S-400'ler meselesi, YPG/PKK/PYD'nin silahlandırılması, Türkiye'nin güvenliği, FETÖ'ye yönelik ABD'nin sağladığı koruma kalkanı, Golan Tepelerini ilhak eden İsrail saldırganlığı, Mısır'da seçilmiş lider Mursi'nin ölümü, İran'a yönelik yaptırımlar, Doğu Akdeniz, Kaşıkçı cinayeti ve Suudi Arabistan'la diplomatik ve ticari ilişkilerin geldiğini ifade etti.

Türkiye ile ABD arasındaki ticaret hacminin arttırılması ve ekonomik ilişkilerin derinleştirilmesi konularının da G-20'de ele alınacağına dikkati çeken Prof. Dr. Aybar, şöyle devam etti:

"Ayrıca, Halk Bank Genel Müdür Yardımcısının ABD'deki mahkumiyet kararı, 'Sizi dolarımızla terbiye edeceğiz' diyerek kalkışılan döviz kuru spekülasyonlarıyla enflasyonu tetikleyen ekonomik tasallutu ekleyelim. ABD ile aramızda bugün sorun çok, çözüm yolları ise karışık. Bu yüzden Türk-Amerikan ilişkilerinin gerginleşmesinin altında yatan ve iç içe geçmiş siyasi, diplomatik ve ekonomik boyutlar G-20 zirvesine gitmeden önce mutlaka irdelenmeli. Ancak, yukarıda saydığımız gelişmeler olmasaydı, 'Türk-Amerikan ilişkileri daha düzgün, daha seviyeli mi olacaktı?' sorusunun cevabı 'evet' değil. Şayet bahsi geçen konular olmasaydı bile ilişkiler doğru, sorunsuz, gerilimsiz olmayacaktı. G-20 Zirvesine giderken ABD'ye yönelik strateji oluşturacak danışmanların mutlaka derinde yatan bu nedenlere bakmalarını salık verelim."

"S-400'LER HAVA SALDIRI TEHDİTLERİNE YÖNELİK KULLANILACAK"

Prof. Dr. Aybar, Rus yapımı S-400 hava savunma sistemlerinin satın alınması kararının, geceden gündüze verilmiş bir karar olmadığını, bu kararın bir tarihçesi bulunduğunu belirterek şöyle konuştu:

"Tarihi bağlamda baktığımızda NATO hava savunma sistematiği içerisinde Türkiye'ye sağlanan müttefik dayanışmasının yetersiz kalması, Hollanda'nın konuşlandırdığı Patriot bataryalarının ihtiyaca rağmen sökülüp götürülmesi, Türkiye'nin bu füzeleri satın alma talebinin ABD Senatosunda sürüncemede bırakılması, tüm bunlar Türkiye'yi alternatif savunma sistemi arayışına yöneltti kaçınılmaz olarak. Bu savunma sistemleri için de en gelişkin olan Rus yapımı S-400'ler tercih edildi. Savunma amacıyla satın alınan bu sistem karşılaşılabilecek hava saldırı tehditlerine yönelik kullanılacak.

Bunun karşılığında ABD şayet S-400 füzeleri alınırsa bunun NATO güvenlik şifrelerini bozacağı gerekçesiyle Türkiye'yi F-35 hava saldırı uçağı projesinden atacağını, Türk şirketlerine ve Türkiye'ye yönelik yaptırımlara başvuracağını açıklıyor. Kanımızca 'çöp' olan ve müttefiklerin hava kuvvetlerini zayıflatmaktan başka bir işe yaramayacak olan F-35 savaş uçakları ortaklığının S-400 alımı bağlamında Türkiye'ye karşı bir ambargo tehdidine gerekçe olarak kullanılmasının gayriciddi bir yanı da var. ABD müttefiklerinin hava savunmasına çok fazla önem veriyorsa F-35'lerden bağımsız olarak arka planda ürettiği beşinci kuşak savaş uçağı projesinden yararlandırmalı onları. Belki böylece diğer F-35 ortakları olan İngiltere ve İsveç'in birlikte daha gelişkin savaş uçağı üretme çabalarının da önüne geçer."

"TÜRKİYE BİR EKSEN KAYMASINA GİTMİYOR"

Prof. Dr. Aybar, Türkiye'nin ulusal çıkarlarını yeni küresel ekonomik politik perspektiften netleştirmeye çalıştığını dile getirerek "Türkiye, diplomatik olarak Rusya ve İran ile Astana süreci olarak anılan sürece katkı yaptı, Suriye krizinin hem Suriye için hem de kendisi için daha az hasar yaratmasını sağlamaya çalıştı." dedi.

Türkiye'nin bu çerçevede epey yol katettiğine işaret eden Prof. Dr. Aybar, şunları anlattı:

"Bu anlamda Rusya ile geliştirilen diplomatik ilişkiler, güvenlik ve iktisadi boyutlara da katkı sağlıyor. İran'a yönelik Trump yaptırımlarına katılmayacağını açıklamış olması, Türkiye'ye farklı bir konum kazandırıyor. Ancak ne Rusya yakınlaşması ne de İran'a verilen destek Türkiye'yi Batı ittifakından koparıyor. Türkiye bir eksen kaymasına gitmiyor. Çünkü kayılacak başka eksen yok. Burada bambaşka bir durum söz konusu. G-20 Zirvesi'ndeki görüşmeler bu çerçevede hazırlanır, ulusal çıkarlar bu çerçevede belirlenirse karşılıklı kazan-kazan durumu kolaylaştırılmış olur. Artık soğuk savaş yok."

ABD'nin dünyaya, alternatif silah sistemlerine geçiş konusundaki uyarısını Türkiye üzerinden yaptığına dikkati çeken Prof. Dr. Aybar, "ABD'nin S-400, Çin ve İran'a yaklaşımı adeta soğuk savaşın zihin haritasını yansıtıyor. Hala o eski çift kutuplu kurgu çerçevesinden yaklaşıyor dünyaya. Bunu, halihazırda başka NATO üyesi ülkelerde de bulunan S-400 hava savunma sistemleri konusundaki tutumundan da izlemek mümkün. Böyle bir girişimin maliyetli olabileceğini, bir takım kısıtlayıcı yaptırımlara başvurabileceği sinyalini veriyor. Türkiye ise serbest piyasalarda isteyenin işine geldiği gibi savunma sistemlerini istediği pazarlardan elde edilmesinin normal bir egemenlik hakkı olduğunu, S-400'ler alımının bu yüzden Batı ittifakı ile ilişkisini zedelemeyeceğini, tersine bunların üretimini yapıp diğer NATO üyesi ülkelere satabileceğini ima ediyor. Türkiye ulusal çıkarını bu çerçevede oluşturuyor ve başkalarına da tavsiye ediyor." şeklinde konuştu.

"FOSİL TEMELLİ MEDENİYETİN SONU GELDİ"

Prof. Dr. Aybar, ABD'nin kendi küresel hegemonyası aleyhine olduğuna inandığı iktisadi ve ticari ilişkileri kendi lehine çevirmek için düzenlemeler yaptığını ve tüm dünyaya nezaket sınırlarını zorlayan tehditler savurduğunu söyledi.

ABD'nin özellikle Trump'ın idareyi devralmasından sonra "Önce Amerika" sloganıyla dünya ile farklı bir ilişki kurmaya başladığına değinen Prof. Dr. Aybar, şunları kaydetti:

"Trump, küresel rekabet gücünü arttırmak için vergi savaşı olarak başlamış olduğu bu yeni korumacılık politikalarına, ticaret savaşı şeklinde devam etti. Şimdi biz bunun kur savaşları şekline dönüştüğünü izliyoruz. Ticaret savaşı ise artık bilişim alanına sıçramış durumda.

Bununla çelişkili gibi görünen, merkantilizmi andıran birtakım düzenlemeler yapıyor olması, daha saldırgan bir küresel yayılma için kendi gücünü ve nefesini toparlamakla ilgili. Özellikle ticaret savaşları çerçevesinde, iktisadi milliyetçiliği andıran uygulamalara geçtiğini izliyoruz. Bu, dünyada iktisadi daralmayı arttırıyor. Küresel ısınma, çölleşme buna bağlı olarak kavimler göçü, güvenlik ve terör sorunlarının artışı öne çıkan başat sorunlara bu yaklaşım cevap veremiyor. Paris Sözleşmesinden çekilmesi örneğinde olduğu gibi küresel ısınmaya yönelik alınacak önlemlerde ABD fosil temelli enerji kullanan büyük şirketleri korumak adına adım atmıyor."

Prof. Dr. Aybar, küresel ısınma ve fosil temelli yakıt kullanma üzerine kurulmuş olan medeniyetin artık sonuna gelindiğini söyledi. Bu medeniyet kurgusunun derinleştirdiği, küresel yoksulluk, gelir dağılımının bozulması, işsizlik, kalitesiz iş, iş güvenliğinin ortadan kalkması, istihdam sorunları gibi konuların da giderek artan bir şekilde dünya gündeminde bulunduğunu ifade eden Aybar, şunları anlattı:

"Dünya artık köklü bir dönüşümün arifesinde olduğunun farkında. Artık fosil kaynaklı enerji kullanmaktan vazgeçerek, yenilenebilir enerjiyi üretecek ve bunu tüketecek teknolojilerin fosil kaynaklı medeniyetin yerine geçeceği çok fazla belirginleşti.

İnsansız hava araçları, yeni ulaşım sistemleri, hızlı trenler, güneş enerjisi, rüzgar enerjisi kullanan ev aletleri, kullandığımız diğer alet edevat artık hızla hayatımıza giriyor. Üretici güçlerdeki bu dönüşüm insanların kendi aralarında kurdukları ilişkileri, üretim ilişkilerini de değiştiriyor. Demek ki küresel güç çekişmelerinin temelinde devreye yeni giren üretici güçler ile bunlara cevap veremeyen küresel statüko, küresel kurumsal ve hukuki düzenlemeler var. Küresel kapitalist dönüşüm bu çekişmelerin, uluslararası türbülansların temelinde yer alıyor."

"ABD HEGEMONYASINI KORUMAYA ÇALIŞIYOR"

Prof. Dr. Aybar, ABD'nin yenilenebilir enerji, 5G teknolojisi, robotik endüstrileri, sanal zeka ve bilişim altyapısının geliştirilmesi konusunda ciddi avantajlar yakalamış olan Çin'i bir tehdit olarak gördüğünü vurguladı.

ABD'nin yenilenebilir enerji üretim ve tüketim zincirleri üzerindeki hakimiyet tekelini başta Çin olmak üzere başka bir ülkeye kaptırmak istemediğini dile getirerek şu ifadeleri kullandı:

"ABD merkezli kapitalizm, giderek saldırganlaşarak, siyasi ve diplomatik alan üzerinden küresel düzeyde gerilimler yaratarak, sert gücünü bir tehdit unsuru olarak öne sürüp hegemonyasını sürdürebileceğini düşünüyor. Bir yandan üretim ve tüketim dönüşümünü sağlayacak sermaye birikim alanı olarak gördüğü petrol şirketleri ve onların müşterilerini korurken diğer yandan bunlarla birlikte yenilenebilir enerji alanı üstündeki hegemonyasını sürdürmek için çabalıyor. Bu yüzden merkezinde fosil kaynaklı enerji olan uluslararası gerilimler etrafında, idare edilebilir sürtüşmeler stratejisiyle, küresel hegemonyasını korumaya çalışıyor."

"TÜRKİYE ELİNDE YENİ KURULAN DÜNYA SİSTEMİNİN ANAHTARINI TUTUYOR"

Prof. Dr. Aybar, Asya ve Avrupa arasındaki enerji taşıma hatlarının üzerindeki Türkiye'nin, Doğu Akdeniz enerji yatakları, yetişkin insan gücü, hızlı büyüme potansiyeli olan bir ekonomiye sahip olması nedeniyle küresel gerilim koridorlarının merkezinde yer aldığını aktardı.

Türkiye'nin, ABD'nin dünyaya şekil vermek için kullandığı yaptırımlar politikasını hoş karşılanmadığını değişik vesilelerde ve şekillerde dile getirdiğini anlatan Prof. Dr. Aybar sözlerini şöyle sürdürdü:

"Türkiye bölgesinde sağlam dengeler oluşturmaya çalışıyor. Türkiye, Doğu Akdeniz'de petrol ve doğal gaz arama, sondaj çalışmalarına başladı. Kıbrıslı Türklerin, KKTC'nin haklarını savunan bir girişim bu. Öte yandan, ekonomik münhasır bölge içerisinde sondaj çalışmaları yapmak Türkiye'nin, Avrupa Birliği ile sadece siyasi sınırları değil ama aynı zamanda iktisadi sınırlarını da belirleme çalışması anlamına geliyor.

Batı ittifakının içerisinde, ABD ve AB ile stratejik müttefik olan Türkiye, kendi ulusal refleksleriyle uluslararası hukuk ve uluslararası kurallar çerçevesinde kendi hakkını korumaya çalışıyor. Kendi iktisadi ve siyasi haklarını koruyacağı konusunda kararlı olduğunu ilan ediyor. ABD, Türkiye ile kurduğu ilişkiyi küresel kapitalist dönüşümde hem bilişim alanında hem de enerji koridorları anlamında bu bölgede kendisine en yakın bulduğu İsrail bağlamında biçimlendiriyor."

Prof. Dr. Aybar, ABD'nin Türkiye ile bağlantılı tutumunun, küresel duruşu üzerinden tanımlanabileceğini belirterek, "Ancak Ruslar'dan alınan S-400'lerin, YPG/PYD'nin silahlandırılması, Doğu Akdeniz enerji gerilimi, kol kanat gerilen FETÖ terör örgütü üzerinden Türkiye'yi kontrol girişimleri, tüm bunlar ABD'nin küresel duruşunu güçlendirme siyasetinin bir parçası olarak okunmalı. Türkiye elinde yeni kurulan dünya sisteminin anahtarını tutuyor. G-20 zirvesine giderken küresel gerilimlerin sürdürücülerine ve çözümlerine yönelik fikir haritasıyla donanımlı olarak gitmenin sağlayacağı olumlu getiriler göz ardı edilmemeli." diye konuştu.