Aziz Üstel, FETÖ nün karanlık ilişkilerini yazdı: Gülen'in babası CIA de akrabaları kim?

Star yazarı Aziz Üstel, FETÖ elebaşı Gülen'in karanlık ve kirli ilişkilerini anlatan 4 yazılık bir seriye imza attı. Üstel yazılarında, 1961'den günümüze, Vatikan'dan CIA'e, Gülen'in cinayetlerinden, 15 Temmuz'a hain darbe girişimine uzanan yeni bir perspektifi gözler önüne serdi.

15 Şubat 2019 Cuma 07:00
Güncel Haberleri

FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in askere gittiği 1961'den, bir gecede asker üniforması giymiş hainlerin saldırısıyla 250 şehit verdiğimiz 15 Temmuz 2016'ya kadar, terör örgütünün geçtiği aşamalarda neler yaşandı?  FETÖ'nün Türkiye'de ve dünyadaki kirli ve karanlık bağlantılarını analiz eden yeni bir yazı dizisine STAR yazarı Aziz Üstel imza attı. 
 
İşte yazarımız Aziz Üstel'in 'Gülen'in babası CIA de akrabaları kim?' yazı dizisinin tamamı...
 
Gülen’i NATO, CIA ve Papa’ya kim sundu? 
 
Fetullah Gülen'den söz ederken Ramiz Efendi, Fuat Doğu, Yaşar Tunagür, Said-i Nursi, Kasım Gülek, Bülent Ecevit, Rafet Sezgin, Graham Fuller, Turgut Sunalp ve Dr. Esad Keşşafoğlu adları hemen birer satır başı oluşturuyor. FETÖ'nün kuruluş aşamasında ve bugüne gelmesinde, bilinçli ya da bilinçsiz, bu kişiler çok önemli. 
 
Bunlardan belki de en önemlisi, "Batı adına içimize fitne tohumunu, hem de Rockefeller'ın bütün dünyaya sattığı buğday tohumlarını ülkeye ilk getirip ektiren kişi Kasım Gülek." (Gülen Şeytanlar Tarihi-Kemal ÖzerSayfa 294)
 
Kasım Gülek... CHP Genel Sekreteri ve bir dönem Türkiye'nin en güçlü siyasetçisi. CB Celal Bayar, BB Adnan Menderes ama CHP Genel Sekreteri en güçlü... Gülek'in gücü öyle ki, Vatikan ona şövalyelik nişanı veriyor; ABD, İngiltere, Fransa, Almanya onu yere göğe sığdıramıyor; "Türkiye'nin Batı'yla bütünleşmesinin mimarı" olarak nitelendiriyor! Tabii bir de Kasım Gülek öncesi var... 
 
Fetullah Gülen'in yolu, Nakşıbendi Şeyhi Alvarlı Efe'nin camiine düşer günlerden bir gün. Alvarlı Efe vefat edince yerine Seyfeddin Mazlumoğlu geçer; onun da büyük oğlu Said Efendi, Kurşunlu Medresesi’nde hocalık yapmaya başlar. Gülen de bu medreseye gidip gelir. Daha çocukken bile nasıl bir kin ve nefretle büyütüldüğünü, Efe Hazretlerinin torunlarından Nakip Mazlumoğlu Anadolu Ajansı'na anlatır: 
 
“Gülen gitmiş dedemi karakola şikayet etmiş; 'Atatürk aleyhine konuşuyor!' demiş. Tabi polis gelip dedemi medreseden aldı götürdü. Ancak kısa sürede ihbarın yalan olduğu anlaşıldı, dedem serbest bırakıldı. Gülen hemen medreseden, ardından da Erzurum'dan ayrıldı. Sonra Edirne'ye gitti.”
 
Gülen 1961 yılında askere gider. Acemi birliğini Özel Harp Dairesi Kurmay Başkanlarından Reşat Taylan'ın yanında yapar. Acemi birliğinde sadece istihbaratçıların görevlendirildiği büyük telsiz eğitimi alır. Özel Harp Dairesinin önde gelen görevlilerinden Üsteğmen Esat Keşşafoğlu, Gülen'i daha 16-17 yaşındayken Özel Harp Dairesi kadrosuna yazdırmıştır. Böylece Nurcuların içine de girer. Amaç onu çok bilgili ve yetkin bir istihbaratçı olarak yetiştirmektir. Askerliğini İskenderun'da 2. Ordu Karargahı’nda Orgeneral Cemal Tural'ın yanında, istihbarat sorumlusu olarak tamamlar… 
 
 
 
Özal ve Kahveci’ye olanlar…
 
 
 
Rahmetli Adnan Kahveci'nin oğlu Cihan Kahveci, "Babamı öldüreni biliyorum. Katil bir doktor... Babam Özal'a çok yakındı. Onun için öldürmeye karar verdiler. Babamı öldüren doktor 1993 yılından sonra inanılmaz bir servete kavuştu. Turgut Özal'ı zehirleyerek öldüren kişiyle babamı öldürenin aynı kişi olduğunu biliyorum. Bu katil... Danışman, tıp doktoru olmasına rağmen mesleğini yapmıyordu."
 
Bu sözler iki kişiye işaret ediyordu: Erhan Göksel ve FETÖ'cü Şerif Ali Tekalan. Göksel, 2010’da ABD'de bir otel odasında ölü bulundu. Artık konuşamazdı ama eşi bu iddiaların deli saçması olduğunu söyledi. 
 
Turgut Özal'ın büyük oğlu Ahmet Özal, Turgut Bey’in bir kaç kez FETÖ lideri Fetullah Gülen'le görüştüğünü söyledi: Babam, “Ben bu adamdan çok rahatsız oluyorum… Öyle bir havası var ki sanki Türkiye ona yetmiyor, dünyayı istiyor” demişti.
 
İnsanları inandırma ve kandırma becerileri açısındansa Özal, Gülen'i Hitler'e benzetmişti. Gülen 90'lı yılların başında rahmetli Turgut Özal'a çok acımasız ve terbiye kurallarının ötesinde bir biçimde saldırmıştı. Gülen Sızıntı adlı dergisinin Ağustos 1991 sayısında şöyle yazar: 
 
"Milletin yolunu kesen kanlı kabus! Sen çağdaşlık ve çağ atlama naralarıyla kendini avuta dur. Şimdi istersen uyu. Bundan sonra kopacak kıyamet, senin kıyametindir..."
 
Latif Erdoğan bu yazıyı yazmasının nedeninin, Özal'dan istediği bir iki atamanın reddedilmesi olduğunu söyler. Yazıdan hemen sonra Korkut Özal, İzmir'e giderek Gülen'le konuşuyor... Özal'a bunca hakaret eden Gülen, Özal'ın cenazesine katılıp en ön safta resim çektiriyor! Failin genellikle maktulün cenazesine katıldığı bilinir ve polis, katili çoğunlukla cenazeye katılanları izleyerek yakalar! Korkut Özal "ağabeyim zehirlendi"  derken, Semra Özal "kocamı limonatayla zehirlediler!" açıklamasını yapıyor. 
 
Rahmetli Turgut Bey 11 gün süren son yolculuğunu 4 Nisan 1993'te Orta Asya'ya yapmıştı. Yanından hiç ayrılmayan, FETÖ'nün has kullarından Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan, gezi sırasında onu FETÖ'nün okullarına götürmüş, burada ona pasta ve limonata ikram edilmişti. Şimdi FETÖ firarisi olan bu karanlık adamla ilgili mahkemeye sunulan belgeler, FETÖ'nün ağına düşürdüğü genç kızları bürokrat ve iş adamlarına sunan çetenin de reisi olduğunu kanıtlıyor! 
 
Turgut Özal'ı öldürdükleri ayan beyan ortada olan bu günümüz Hasan Sabbah çetesinin cinayetleri elbette bununla sınırlı değil. Kimler yoktu ki öldürdüklerinin arasında. Polisler, askerler, savcılar, yargıçlar, bürokratlar, adli tıp uzmanları, doktorlar, hemşireler diye uzayıp giden bir liste.  Bu katillere 1960'lı yıllardan bu yana devlet, anahtar teslimi olarak verilmişti! Çetin Emeç, Prof. Dr Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Turan Dursun, Uğur Mumcu, Orgeneral Eşref Bitlis, Ahmet Taner Kışlalı, Ebulfeyz Elçibey, Aselsan Mühendisleri, Muhsin Yazıcıoğlu, Üzeyir Garih cinayetleri tarafsız bir gözle baştan incelendiğinde hepsinde FETÖ'nün izine rastlamak mümkün. Bu cinayetlerin pek çoğunda parmağı olan kişiler ya FETÖ tutuklusu ya da firari! Gülen ve cemaati bu devletin ve milletin başına sarılmış en büyük belalardan biriydi; tehlike henüz geçmiş sayılmaz. Fetullah Gülen yaşadığı sürece devletinde milletin de hazırlıklı olması şart! 
 
 
‘Üzeyir Garih’i, Muhsin Yazıcıoğlu’nu niye öldürtürsün bre kaltaban!’
 
Sağ olsaydı, rahmetli Kemal Tahir böyle haykırırdı Gülen'e: "Bre kaltaban ne diye öldürtürsün Üzehir Garih'i, hele de Muhsin Yazıcıoğlu'nu?!" Gülen gibilerini iyi tanırdı rahmetli. Karanlıklarda soluk alıp veren, gün ışığından köşe bucak kaçan, namus, onur, haysiyet gibi insanı İNSAN yapan özelliklerden nasibini almamış, solucanları hepten bellemişti, “Bunları ayağının altında ezeceksin.. ezeceksin ki soyları tükensin..” derdi...
 
ABD'den İthal Patrik ve Gülen: Kasım Gülek ailesini vaftiz eden Fener Patriği Athenagoras, Gülek ailesinden bir "torun" ister ve bunu sıkça dile getirir. Athenagoras, Gülen'in has dostu olur kısa sürede. Hem Lozan hem de 1923 yılında çıkarılan "Dini Özgürlükler Tezkeresi"ne göre Fener Rum Patriği ve Patrikliğin Sen Sinod Meclisi üyelerinin TC vatandaşları arasından seçilmesi gerekir. Ne var ki, Patrikhane, İkinci Dünya Savaşıyla birlikte bir canlanma içine girer. Bu da ABD'yi rahatsız eder. Hele de 21 Şubat 1946'da Patrik seçilen Maksimos'un Sovyet yanlısı olduğu söylentileri üzerine baskılar başlar ve Maksimos 1948'de istifa etmek zorunda bırakılır. Kuzey ve Güney Amerika Başpiskopos'u Athenagoras onun yerine seçilir. Washington Ankara'ya çeşitli baskılar uygulayarak Athenagoras'ı patrik yapar. Ancak Athenagoras TC vatandaşı değildir. Ama Cumhurbaşkanı İnönü, bunun halledileceğini söylemiştir Amerikalılara. Athenagoras bir gecede Yanyalı yapılır, nüfus kayıtlarının bir yangında kaybolduğuna dair tutanaklar tutulur. Yeni bir kimlik düzenlenir, böylece Athenagoras patrik seçilir! 
 
Gülen'le Athenagoras'ın tanışmasını sağlayan kişi Kasım Gülek'tir. Gülen'le Amerikalı Patriğin dostlukları gelişir ve onun ölümünden sonra yerine geçen I. Bartholomeos arasında çok iyi bir dostluk kurulur. Öyle ki, Patrik 15 Temmuz günü ikindi saatlerinde ansızın Türkiye'den ayrılır. 
 
ABD'nin Yemen eski büyükelçisi Arthur Hughes, 15 Temmuz darbe girişiminin “CIA, Gülen ve Ortodoks Rum Patrikhanesi tarafından geçekleştirildiğini" açıklar. Tezgahın içinde milyarder George Soros'tan Hillary Clinton'a kadar birçok kişi vardır. CIA eski Başkanı George Tenet'le Gülen'i tanıştıran İstanbul'daki Patrikhanede görevli papaz Alexander Katloutsos'dur... 
 
 
Cumhuriyet’in başına gelen en büyük felaket
 
 
Osmanlı'dan günümüze, Batı ya da Vatikan ne zaman başarısızlığa uğrasa, suçlu Türklerdir. Öyle ki, gün gelir Hitler'in ana tarafından Türk olduğunu bile söyleyecek papaz bozuntuları çıkar, köy köy, kasaba kasaba dolaşıp bu zırvayı cahil halka yutturmaya çabalar. Amaç İslam'ı güçsüz kılmak, Hıristiyanlığa tutsak etmektir. İslam'ı ayakta tutan tek ülke Türkiye'dir, tek kavim Türklerdir. Onun için bütün silahlarıyla saldırırlar. Ama başaramazlar, Osmanlı'nın küllerinden Cumhuriyet doğar ve Türkler gene dimdik ayaktadır. Herkes bu milletin gücüne inanır.. Türkiye'yi yönetenlerden başka!! 
 
Türkiye'de ajan, Vatikan'da Papa: Amerikan Deniz Kuvvetleri 1958'de Fred Haynes adında bir askeri ateşe gönderir. Sürekli sivil giyinen askeri ataşe, ABD Büyükelçiliği'yle Milli Birlik Komitesi arasında irtibatı sağlar. En çok General Sıtkı Ulay ve Albay Alpaslan Türkeş'le birlikte görülür. Söylentiye göre Türkeş'in Ankara Radyosu’nda okuduğu o ünlü bildiriyi çantasında taşıyan ve Türkeş konuşmasına başlamadan eline tutuşturan da gene Fred Haynes'tir. Darbeciler, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ı asarlar. Celal Bayar da Yassıada'da yargılanıp idama mahkum olmuştu. Ama asılmaz; onu idamdan kurtaran kişi Kardinal Roncalli'dir. Kardinal 1950'li yıllarda Türkiye'de bulunan en önemli casustur ve 1958 yılında Vatikan'a döner, 23. John adıyla Papa olur. 
 
Roncalli'nin İstanbul'da Ölçek Sokak'ta oturduğu ev "Kutsal Mekan" ilan edilir. Yeni Papa'nın "Dışa Açılma Tasarıları" vardır ve 1965 yılında, iki yönde uygulamalar başlar. Bunlardan birincisi "Ekümenizm" yani Hıristiyanlığın diğer bütün mezheplerini yönetme ve yönlendirme, diğeriyse "Evanjalizasyon", yani Müslümanları Hıristiyanlaştırma tasarımıdır. Dinler arası Diyalog ve İbrahimi Dinlerin Birliği olarak uygulanacaktır. Gülen bu tasarımın Türkiye ayağını oluşturmakla görevlendirilmiştir. İyice havaya giren Fetullah Gülen, kendini "Ahir Zaman Mehdisi" ilan eder! (Aytunç AltındalVatikan ve Tapınak ŞövalyeleriYeni Avrasya Yayınları 2002) Gülen artık sadece CIA'nin değil Vatikan'ın da Türkiye'deki adamıdır! 
 
Daha yazılacak o kadar şey var ki Cemaat ve Gülen'le ilgili, kitaplara sığmaz. Yıllarca nice kitap, makale yazılmış Gülen'in ne olduğu ortaya dökülmüş ancak nedense devlet oralı olmamıştır. Devleti uykusundan uyandıran Tayyip Bey olmuş ve onun çabaları ve milletin desteğiyle 15 Temmuz belası son anda durdurulmuştur. Eğer 15 Temmuz başarılı olsaydı halimiz nice olurdu… Fetullah Gülen ve cemaatinin yönetim ve denetiminde Türkiye yaşanmaz bir ülkeye dönüşürdü kısa sürede! Salt bu nedenle Gülen ve onun gibilere karşı milletçe çok uyanık olmalı ve daha işin başında bunların başını ezmeliyiz ki, huzur içinde, kendi ülkemizde yaşayabilelim...
 
 

Aziz Üstel'in tüm yazıları için burayı tıklayınız...