Yalçın AKDOĞAN

yalcinakdogan@stargazete.com

Âlem sanal, sorunlar gerçek…

İnternetin ve sosyal medyanın yaygınlaşması sanal ortam, sanal âlem gibi olguların hayatımıza girmesine ve yeni ihtiyaçlar-sorunlar-talepler ortaya çıkmasına sebep oldu. 

Aslında gerçek olmayan ve hayali anlamındaki ‘sanal’ kelimesi üzerinden tanımlanan bu yeni alan hiç de hayali olmayan, son derece gerçek sorunların artmasına sebep oldu. 

Sanal âlem demek, birçok insan için yeni bir hayat alanı, yeni bir ilişki biçimi, yeni bir öğrenme yolu, yeni bir iletişim biçimi, hatta kimilerine göre yeni bir hayat felsefesi demek! 

Sanal dünyanın operasyonel kullanımı, interneti siyasi kavgalar, çekişmeler, mücadeleler için etkili ama tehlikeli bir araç haline getiriyor. 

İnternet üzerinden hukuk ve ahlak sınırlarının aşıldığı olaylara şahit oluyoruz: 

İnternet bilgileriyle bomba yapan ve teröriste dönüşen kişiler var…

Hedef aldıkları kişilere yönelik uydurma bilgilerle kişilik suikastine girişenler var…

Özel alan ve mahremiyeti baltalayacak yayınlar yapanlar var…

Hakikati çarpıtarak algı operasyonlarına gidenler var…

Hazırladıkları oyunlarla çocukları depresyona veya intihara sürükleyenler var…

Ayıp, günah, suç sınırlarını aşacak şekilde girişilen bu işlerin faydalı kullanılabilecek bir teknolojik imkânı nasıl bir silaha veya kötülük malzemesine çevirdiklerini görüyoruz. 

Kimilerine göre sanal âlem, yeni bir varoluş çabası… Ama bu varoluş çabası son derece sahte bir sosyallik üretiyor. 

24 saat dolaşımda olmasına rağmen yalnızlık sendromu çeken insanlar tam anlamıyla bir müptelaya, yani bağımlıya dönüşüyorlar. 

Yan yana oturan insanlar, birbirleriyle temas etmeden farklı dünyalara yelken açıyorlar. Hayal âleminin sınırlarını zorlayan bu dünyalardan gerçek hayata dönenler ise tam anlamıyla bir bunalıma sürükleniyorlar. 

Artık cep telefonu veya internet bağlantısının kesilmesinden dolayı oluşan yeni psikolojik rahatsızlıklardan bahsediliyor. 

İnternetin ve cep telefonu kullanımının en fazla olduğu ülkelerden biri olan Türkiye’de, yalan haber yayılmasında da baş sıraları çekiyormuşuz. 

Alem sanal, bilgiler yalan, ilişkiler sahte…

Hakikatin buharlaştığı, bilgi düzeyinin sığlaştığı bir ortamda insanlar hayatlarını geçiriyorlar. Artık başı ağrıyan doktora gitmek yerine internete bakıyor. Bilgi almanın öncelikle yolu internet… 

Nabi Hoca’nın Enformatik Cehalet kitabını hatırlatacak şekilde bilgi bombardımanına tabi tutulan ama cehaletten kurtulamayan, gerçek hayatın en temel bilgilerinden bile haberi olmayan bir insan kitlesi ortaya çıkıyor. 

Kendi kültürüne, kendi toplumuna, kendi irfanına yabancılaşan bir anlayış…

İyi eğitim gören, teknolojiyi iyi kullanan, her an dünya gündemini takip ettiğini düşünen ama kültürel sığlıktan ve cehaletten kurtulamayan bir kesim…

Sahte isimlerle insanlara çamur atan veya her mesaja cevap yetiştirmeye çalışan sosyal medya kullanıcıları tuhaf bir sosyallik âleminde yaşıyorlar. 

Aileleri içinde telaffuz edemeyecekleri ifadeleri, takma isimlerle gerçek kişilere boca edebiliyorlar. 

Aklına ilk geleni bir tuşla başkalarına aktarmak mümkün… 

Sosyal medyanın siyasi rekabette aldığı hal ise daha sorunlu. Manipülasyon, çarpıtma, karalama, iftira, aşağılama gibi ahlaki hastalıklar sanki ileri teknoloji üzerinden yapılınca normalmiş gibi algılanıyor.  

Demokrasi için düşünce kanallarının genişlemesi, her türlü medya üzerinden fikirler serdedilebilmesi önemli bir kazanımdır. Ancak hak ve özgürlük alanını daraltan ve zehirleyen sanal âlem meseleleri de yine demokrasi için bir sorundur.