Halime KÖKCE

hkokce@star.com.tr

AK Parti'nin çalışkanlığı avantajı mı dezavantajı mı?

- Halime KÖKCE tüm yazıları

Muhalefetteki iki başlılık ve bunun yol açtığı krizler devam ederken AK Parti belediye başkan adaylarını ve "Türkiye Yüzyılı Şehirleri İçin Gerçek Belediyecilik" başlıklı 2024 Yerel Seçim Beyannamesini açıkladı.

AK Parti yine ve her zaman olduğu gibi seçime daha hazırlıklı olduğu görüntüsü veriyor. Yerel yönetimler söz konusu olduğunda AK Parti'nin karnesi zaten iyi. Ama hiçbir yerde Beşiktaş, Kadıköy gibi ya da İzmir gibi hiçbir şey yapmasa da seçimi alma lüksüne sahip değil. Erdoğan liderliğinde bir AK Parti'de hiçbir yerel yöneticinin iş yapmadan koltuğunda kalması zaten mümkün değil.

Ama sebep sadece bu da değil.

AK Parti hali hazırda Türkiye genelinde yerel seçim oy oranlarına bakıldığında birinci parti ya da ikinci parti. Pek çok şehir ve ilçede oldukça yüksek oy oranlarına sahip. Ancak AK Parti seçmeni daha ziyade hizmete ve iyi yönetime oy veren bir seçmen. Yani suyu akmaz, çöpü toplanmaz, güler yüz görmez ise gözünün yaşına bakmaz.

Beşiktaş gibi, Kadıköy gibi ya da İzmir gibi kirli olsun bizim olsun anlayışına sahip bir seçmen kitlesi yok AK Parti'de.

Bu bir taraftan bakıldığında çok da iyi bir şey değil gibi duruyor. Ama bana kalırsa AK Parti'nin de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da en büyük şansı devamlı gelişmeye, geliştirmeye icbar eden bu seçmen kitlesi. Lakin bir taraftan da yapılabilir, yapılamaz her şeyin hak olarak görülebildiği bir vasat da oluşturuyor. Seçmeni tatmin etmenin giderek güçleştiği bir vasat bu.

AK Parti malum olduğu üzere toplumun en geniş kesimini hedef alan bir sosyolojik siyasi temelde hareket ediyor. Merkez sağ parti de diyebileceğimiz, toplumun milli manevi değerlerini önde tutan, Türkiye merkezli kalkınmacı ve proaktif bir iç-dış politika izliyor. Bu çerçevede devlet aklı, dışlayıcı değil içerici bir milliyetçilikle ve istihbarattan orduya güvenlik kurumlarını Türkiye'yi kendi vatandaşından değil dışarıdaki tehditlerden koruyan bir yeni yaklaşımla şekillendi. Bu yaklaşım AK Parti'nin Türkiye toplumunda en geniş siyasi tabana ulaşmasını sağladı. Ancak bu geniş taban gevşek dokularla birbirine bağlı. Yani bu tabana hitap eden parti, katı ideolojik bir tutkalın sağlayacağı konfora ya da kimliksel aidiyetlerle hareket etme lüksüne sahip değil. Bu denli geniş bir tabanı her seçimde kendine ram etmek ancak ve ancak durmaksızın çalışarak ve her seferinde seçmenin karşısına yeni bir şeyle çıkarak mümkün oldu, olabildi.

AK Parti'nin önceki gün açıkladığı seçim beyannamesi ile girdiği ilk yerel seçim için hazırlamış olduğu beyanname arasında yapılacak bir karşılaştırma ne demek istediğimi gayet net açıklayacaktır.

"Hizmet Siyaseti", Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı olduğu günden bugüne, Erdoğan ismi ve lideri olduğu hareketin mottosu haline boşuna gelmedi.

Çöpleri toplamanın ve haftada iki gün musluklardan su akıtmamın yerel seçim vaadi olduğu dönemlerden geldik bu günlere. Fakat bugün hâlâ İzmir gibi bir yerde kovalarla su taşındığına şahit olabiliyoruz. Demek ki bu sadece son 20-25 senenin olağan gelişim süreciyle kazanılan imkânlar değil. Burada bir emek var, burada siyaseti "halka hizmet" aracı olarak gören bir zihniyet var.

Ve tabii ki verdiği her sözü tutan, tutamasa bile elinden geleni yaptığını gösteren bir siyasi aktörlükten bahsediyoruz.

2019 yerel seçimlerinde AK Parti'nin en çok dikkat çeken ve konuşulan vaatleri millet bahçeleri ve millet kütüphaneleriydi. İstanbul'un ilçelerinde o kadar çok millet kütüphanesi ve bahçesi açıldı ki...

Ekrem İmamoğlu ise temeli atılmış, yarısı yapılmış şehir için tünellerinin, metro duraklarının üzerine beton döktü. Projesi yapılmış yapımına başlanmış arıtma tesisi için temel atmama töreni tertip etti.

Hülasa yerel seçimde sadece adaylar değil bu iki iş tutma biçimi yarışacak.