Hüseyin GÜLERCE

hgulerce@stargazete.com

Aklımda İstanbul, ufkumda büyük düzlük…

Dün 8. Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ı, vefatının 26. yılında rahmetle andık. 

Menderes, Özal ve Erdoğan, aynı bayrağı taşıyan üç lider. 

Taşıdıkları bayrak; milletimizin kendi değerlerine bağlı kalarak ilerlemesi, yükselmesi ve devletimizin güçlenmesi bayrağıdır. 

Üçü de tek parti döneminin CHP zihniyetini karşılarında buldular. 

Batı başkentleri, Washington, bu üç liderin de kendileri tarafından Türkiye için hazırlanan projeye aykırı siyaset güttüklerine karar verdi. 

Bu üç lidere karşı kendileri zaman zaman açıktan sahne alsalar da içerden taarruz ettiler. 

Silahlı kuvvetler içindeki cuntalar vurucu güçleriydi. Menderes’i 27 Mayıs 1960 darbesiyle indirdiler ve iki bakanla birlikte idam ettiler. 

12 Mart ve 12 Eylül darbeleri ile mengeneyi daha da sıkarak millete parmak salladılar. 

Özal’da gaflete düştüler. Uyandıklarında Kenan Evren’in, Sunalp’in kazanmasını istemesinin de fayda etmediğini gördüler. 

Özal’a bu yüzden çok diş bilediler. Darbeden beter uğraştılar. İçerden kuyusunu kazdılar. Çankaya’da yalnızlaştırdılar. Rahmetlinin ölümü hala bir muamma. Ama şu bir gerçek, rahatsızlandığında, ölmesi içen zaman kaybına yönelik karanlık eller devredeydi. 

Üç lidere karşı da en başta ve silah olarak kontrollerindeki medyayı kullandılar. Üniversiteler, yüksek yargı, büyük sermaye, en büyük sendika, dernek ve odalar hep cuntacılarla birlikte oldu. 

Cumhurbaşkanımız Erdoğan, Menderes ve Özal’ın uğradığı saldırıların daha organize, daha tahkim edilmiş olanları ile karşılaştı, karşılaşmaya devam ediyor. 

Üç liderin karşısına da cuntacıları dikmeleri tesadüf değil. Çünkü darbe dışında milletin uyanışını engellemenin yolunu bulamadılar. 

Menderes ve Özal’ın karşısına laik-Kemalist cuntacıları çıkarırken, Türkiye’deki milliyetçi-muhafazakâr uyanışı gördükleri için Erdoğan’ın karşısına FETÖ’yü hazırladılar. 

FETÖ; 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat darbecilerinden daha derinlerde, daha yaygın, daha organizeli bir ihanet şebekesidir. Milletimizi dinine bağlılığından, hayır ve iyilik damarından, masumiyetinden vurdular. 

15 Temmuz ihanet girişimi, İslam ve Türk tarihinde benzeri olmayan bir Haçlı-Siyonist saldırısıdır. Hıristiyan Siyonistler (Evanjelistler) ve Siyonist Yahudi lobisi, tarihin hiçbir döneminde bir süper gücün merkezini (Beyaz Saray) kontrollerine böylesine ele almamıştır. 

Menderes ve Özal’ı bitirdiler. 

Erdoğan’ı bitirmek için hala uğraşıyorlar. 

Menderes ve Özal’ın zaafı, kendilerine inanmış, şuurlu bir kadroları yoktu. Korkutulmuş, ürkütülmüş milletimiz onlara sahip çıkamadı. 

Medya ve TSK’daki kadrolar tamamen karşılarındaydı. 

Erdoğan’ın durumu onlardan farklı. İstanbul Belediye Başkanlığı döneminden beri kendisine inanmış, güvenmiş bir kadrosu var. Her ne kadar trenden indirilenler, yeni parti kurmaya iteklenenler varsa da dava sahibi kadrolar hala inisiyatif sahibi… 

Medya bütünüyle Erdoğan’ın karşısında değil. 

Ve 15 Temmuz sonrasının Erdoğan gücü… 

TSK içindeki büyük FETÖ tasfiyesi, cunta heveslilerini çok zayıflattı. 

En önemlisi artık korkutulmuş ve ürkütülmüş bir millet yok. 15 Temmuz’da tankların önüne atlayan, kışlaların kapısını tutan, mermilere göğsünü geren, Çanakkale ruhu ile ayakta bir millet var. 

Rahmetli Menderes ve rahmetli Özal’ın gözü arkada kalmadı. 

Nehir yatağını buldu, teker tümseği aştı. 

Aklımda İstanbul ama ufkumda büyük düzlük var…