Sibel ERASLAN

sibeleraslan@stargazete.com

Ayasofya Camii, Fetih Camiidir

Ayasofya Camii uzun bir esaretin ardından hürriyetine kavuştu. Şehr-i İstanbul da kadim mührüne... Camiiler İslam memleketinin mühürleridir, sözgelimi İstanbul’un silüetinden camilerin kubbe ve minarelerini çıkarttığınızda, onu herhangi bir ecnebi şehrinden ayırt edemezsiniz.

Ayasofya Camii ise ayrıca İsanbul’un kilididir. Cennetmekan Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul’u fethettikten sonra, şehrin Hristiyan ve Musevi sakinlerini dini yaşantılarında serbest bırakmış, kiliseleri, havraları kapatmamıştı. Ayasofya Camii ise fethin çığır açan bir sembolü olarak Fatih Sultan Mehmet Han’ın vakfiyyesi olmuştu.

Zaman ve siyasi konjonktür asırlar sonra, 1934 yılında, aslen fetih camii olan Ayasofya’yı ‘’müze’’ haline getirmişti. Zaman ve siyasi konjonktür yine değişti, 2020’de Türkiye özgüveni hakeden bir pozisyonda Ayasofya’nın zincirlerini kırdı...

Benim neslim için bir rüya idi Ayasofya’da namaz kılmak. Bu Mescid-i Aksa’da kılamadığımız namazların, Kurtuba Mescidi’nde yönelemediğimiz secdelere benzerdi biraz. Hasret ve hicran içinde olmamıza rağmen, rüyamız hiç bitmezdi...

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan beyfendinin Ayasofya Camii’nin açılışına dair imzasını gördüğüm anda, rüya, gaye, hedef sahibi olmanın ne kadar değerli bir şey olduğunu düşündüm. Geleceği, ancak rüyası olanlar inşa edebiliyor.

Akşam ezanında kafileler halinde Ayasofya’ya koşan insanların gözyaşlarına karışmak ne güzeldi. Akşam ezanına eşlik eden bazı gemiler ise siren öttürerek selamlıyorlardı kadim Mescidi... Sanki güvercinlerin de martıların da haberi vardı bu hürriyet kararından. Herkes neş’eliydi.

O anda yıllardır katıldığımız Ayasofya mitingleri geldi aklıma... 1991’de Sultanahmet’te rahmetli Erbakan Hocamızla ve o vakitler gencecik bir siyasetçi olan Cumhurbaşkanımızla birlikte katıldığımız o büyük miting ne muhteşemdi. Mahşer yeri gibiydi. O günlerde İstanbul’da sular kesik olurdu. Mitinge 22 günlük bebeğimle katılmıştık. Dönüşte evi su basmış, eşyalar su içinde yüzüyordu. Yoksulduk, güçlü değildik, yürünecek uzun yolların henüz başındaydık, birbirinin dostu inançlı üç kişi bir araya gelse, dünyayı değiştirir derdik, gözlerimizdeki pırıltıdan bilirdik birbirimizi. Tüm o heyecanların, hedeflerin, disiplinli yönelişlerin birikimi, tüm o gözyaşıyla edilen dualar, tüm o sabırlı yürüyüşler, binbir sebatla taşın üstüne taş koymalarla gelmiştik bugünlere... Bendeniz geçen akşam ezanında Ayasofya’da tüm eski arkadaşlarımın ruhlarını da selamladım. Sanki ruhlarla doluydu Sultanahmet Meydanı... Yerin üstü gibi yerin altı da sevinçliydi, Ayasofya’nın kelepçeleri çözülmüş, hasret bitmişti çok şükür...

Sabırla beklediğiniz, ısrarla istediğiniz bir hedefiniz, bir gayeniz olmalı gençler. Bir hikayeniz olmalı hayata dair. İnandığınız değerler, hayatınızın güneşi, yıldızlarıdır. İnançsız insan, evinden çıkmaz, çıksa bile geri dönecek yolu bulamaz. Bir sevdanız olmalı gençler. Kendinize duyduğunuz öz saygıya benzer bir özenle koruyacağınız bir sevdanız. Sevdası olmayanın hayatı, can sıkıntısından ibarettir.

Allah bizlere razı olacağı kullardan olmayı nasip eylesin. İbadethaneleri salt simgeselliğe mahkum edersek, kulluktan neşet edecek bereketi ve tevhidin manasını kaçırır, kaybederiz. Allahım bize, Ayasofya Camimizi yeniden bağışladın, kalplerimizin fethinin nişanesi olarak o aziz mabedinde hakkıyla kulluk etmeyi bizlere nasip et...