Yalçın AKDOĞAN

yalcinakdogan@stargazete.com

Doğru bilinen yanlışlar…

31 Mart seçimleri öncesinde ve seçimlerin yenilenmesi kararının sonrasında çok şeyler yazılıp çizildi. Yapılan analizlerde birçok hükümde bulunuldu, birçok tespit yapıldı. 

Kimi çevreler algı operasyonunun bir parçası olarak bir kısım yanlış kabulleri, yalan ve çarpıtmaları devreye koydular. 

Gerek iyi niyetle yapılan bir kısım tespitlerin, gerek manipülasyon amacıyla piyasaya pompalanan yorumların birçoğu 23 Haziran seçimleriyle boşa düştü. Doğru olduğu düşünülen veya düşündürülen fikirlerin çok da gerçeği yansıtmadığı görüldü. 

Kendi politik pozisyonuna göre gerçekleri farklı algılama, bir illüzyon veya yanılsama içinde yaşama maalesef her çevreden insanın kolayca kapılacağı büyük bir handikap. 

Mesela seçimlerin iptal edilmesi üzerine muhalefet cephesinden pompalanan ve bir kısım ortamlarda fazlaca köpürtülen bazı söylemler şöyleydi: 

“Sandıkla artık bir yere varılamaz…”

“Bin bir türlü entrikayla seçimi alırlar…”

“Toplum çok keskin hatlarla bölündü, artık karşılıklı geçişler olmaz…”

“Bu belediyeleri geri almak hayal oldu…”

Demokrasiye, sandığa, seçimlere yönelik inancı ve güveni sarsan bu tür yaklaşımlar sadece CHP’nin çaresizliğinin ve ümitsizliğinin bir yansıması değildi.

Bu tür söylemleri yayanlar arasında kasıtlı olarak demokrasinin bittiği algısını oluşturarak sokağı hareketlendirmek veya vesayet odaklarına davetiye çıkarmak isteyen mahfiller de vardı.

‘Tek adam rejimi’ söylemleriyle Erdoğan’a yüklenen ve demokratik yarışın önünün tamamen kesildiği görüntüsü vermeye çalışan bu çevrelerin seçimde çıkan sonuçla bir açıdan boşa düştüğünü söyleyebiliriz. İşin diğer boyutu da kendi tabanını ateşlemek için bu manipülasyonların devreye konulduğu ve bunun da bir şekilde bazı çevreleri farklı şekilde etkilemiş olabileceğidir. 

Kampanya sürecinde yaşanan kimi hadiselerin de sonuca dramatik etki yaptığı konuşuldu. Mesela İmralı mektubunun ters teptiği ve önceki seçimde beka söyleminin olumsuz etki yaptığı gibi… 

Anket verileriyle çıkan sonuçlara bakıldığı zaman bu iddiaların tamamıyla teyid edilmediğini de söyleyebiliriz. İmralı hadisesi yaşanmadan önce yapılan anketler ile sonuçlar arasında ciddi bir fark yok. Bu olayın trendi ciddi şekilde değiştirdiğine dair de bir emare yok. Tartışma konusu olmak ile sonuca tesirli olmak farklı şeyler. 

Aynı şey, beka meselesi için de geçerli. 31 Mart’tan önce beka söyleminin ters teptiği söyleniyordu, 31 Mart’tan sonra bu söylemin fazla dile getirilmemesinin tabloyu iyileştirmediği de görüldü. 

AK Parti çevrelerinde çokça dile getirilen tabanın daha fazla motive olduğu, tam bir ayılma ve canlanma içine girdiği, daha pozitif bir dalganın oluştuğu söyleminin de temenni olduğu anlaşıldı. Belki önceki seçimde daha düşük bir motivasyonla destek verenlerin bu seçimde daha hararetli bir şekilde sandığa gittiği söylenebilir, bunun böyle bir algı oluşturması da mümkündür. 

Seçimin iptali ve tekrarı sürecinde YSK veAnadolu Ajansı üzerinden koparılan fırtınaların ve önyargılı beklentilerin de bir karşılığının olmadığı görüldü. Kurumlar yapmaları gereken işleri objektif bir şekilde yaptılar, seçimin güvenirliliğine gölge düşürecek bir olay yaşanmadı.

Bu seçime yönelik bir tespit de kamuoyu araştırma şirketlerinin büyük başarısızlık yaşayarak girdikleri mezardan geri çıkmalarıdır. Hatırlanırsa önceki seçimlerde yayınladıkları anketler, seçim sonuçlarının yakınından bile geçememiş, toplumda anket şirketlerine yönelik büyük bir hayal kırıklığı oluşmuştu. Anket firmalarının yeniden oyuna dönmeleri, sonuçlara yakın tahminlerde bulunarak bozulan imajlarını tamir etmeye çalışmaları bu seçimin diğer bir sonucudur.