Selahaddin E. ÇAKIRGİL

secakirgil@yahoo.com

Dünyada mevcud dengeleri zorlayacak yeni bir dünya dengesi oluşturulamaz mı?

Dünyanın bugünkü dengesi, açıktır ki, Amerika'nın Agustos-1945'de Japonya'ya karşı, beşer tarihinde ilk kez kullanılan atom bombasının dünyayı esir alan barbarlığı üzerine kuruludur.

Ama 1905'e kadar fizikçilerin 'maddenin parçalanamaz en küçük parçası' olarak tarif ettikleri 'atom'un; o tarihte ilk kez Albert Einstein ve arkadaşları fizikçilerle birlikte yeni bir tarif geliştirerek, 'maddenin parçalanabilir en küçük parçası' diye tanımladıkları 'atom'un parçalanması halinde ortaya korkunç bir tahrip gücünün çıkacağını teorik olarak açıklamalarından 40 sene sonra, atom bombasının pratik olarak patlatılmış olması, evet, Amerika'ya 'karşı konulamaz bir güç' görüntüsü vermiş ve dünya da sinmişti.

Gerçi, dünyada bugün, 9 devletin atom bombasının olduğu biliniyor. Bilinmeyenler de vardır elbette. Birçok devlet, nükleer silah sahibi olurken, başkalarının olmaması için ve hem de o devletlerce bir 'yasaklama getirilmesi' çağrısı yapılmasının bir mantığı yok. Elinde nükleer silahları bulunan devletlerin her birisi de o silahlarını imha ederlerse, ancak o zaman, böyle bir çağrı yapılabilir.

Haziran-1967'de '6 Gün Savaşı' denilen ve İsrail rejimi karşısında Mısır, Suriye ve Ürdün ordularının korkunç şekilde yenildiği savaştan sonra... 1973 Ekimi'nde bu kez de Enver Sedat Mısır'ının Siyonist İsrail rejimine, Ramazan ayında ânî bir saldırı gerçekleştirmesiyle bu kez, İsrail rejimi korkunç şekilde yenilgiye uğramış ve yaşlı bir kadın olan İsrail Başbakanı Golda Meir, Amerikan Başkanı Nixon'a, 'Atom bombası kullanmaktan başka çaremiz yok.' demesi üzerine, Nixon, Enver Sedat'ı 'atom bombası' tehlikesine karşı uyarmış ve 'ateş-kes'i derhal kabul etmesini istemiş ve Enver Sedat da, halka TV ekranlarından yaptığı açıklamada , 'Ben bugüne kadar İsrail'le savaştım ve onları yendik. Ama savaşa devam edecek olursam, bundan sonra Amerika'yla savaşa girmiş olacağız ve ben Amerika'ya karşı savaşmıyor ve 'ateş-kes'i kabul ediyorum' demişti. Ve Amerikan makamları eğer doğru söylüyorlarsa, İsrail'in atom bombası ürettiğinden ilk o zaman haberdar olduklarını ifade etmişlerdi. Ama Fransız emperyalizmine karşı verilen mücadele yıllarında eski bir gerilla savaşçısı olan o zamanki Cezayir Başkanı Huari Bûmedyen, Enver Sedat'ı, 'Mısır'a atılacak bir Atom Bombası'nın İsrail'i de vuracağını, bunun için onu kullanamayacaklarını nasıl düşünmediniz' diye çok sert şekilde eleştirmişti.

Bunları niçin mi hatırlatıyorum?

Çoğu kimse, dünyanın geldiği noktayı düşünmeden, İsrail'e karşı savaş açılmasını istiyorlar. Tamam, insanlığın klasik savaş metotlarını bir kenara bıraktıran nükleer silahın 1945'de kullanılmasından sonra; şimdi, Siyonist İsrail rejimi Gazze'de yaptığı bombardımanlarda, atom silahı kullanmadıysa da, ondan geri kalmayan korkunç silahlarla ve hiç bir insanî ve ahlâkî ölçü ve sınır da tanımayan bir barbarlık sergiliyor.

Ve daha önce bu sütunda birkaç kez işaret ettiğimiz üzere, İsrail'e karşı bir müdahalede bulunacak bir devlet veya bir başka güç odağı ortaya çıkacak olursa, o zaman karşısında İsrail rejimini değil, Amerika'yı bulacaktır. Ve bunu USA Başkanı Biden, 7 Ekim'deki 'Aqsâ Tufanı'ndan sonra Doğu Akdeniz'e getirdiği iki uçak gemisi ve yüzlerce bombardıman uçaklarıyla Tel-Aviv'e gelip, 'Biz buradayız, biriz ve bir yere de gitmeyeceğiz, müdahale eden olursa, bertaraf ederiz.' sözleriyle net olarak ifade etti. Ve o sözlerinden 1 gün geçmeden Biden, 'Eğer burada, İsrail diye bir devlet kurulmamış olsaydı bile, biz Batı medeniyeti olarak, burada böyle bir devleti yine kurardık.' demişti.

Hz. Peygamber (sav) 'Savaş istemeyiniz, ama gelip çattığında, savaştan kaçmayınız da.' buyurmuştur. Bugün gelinen nokta bu noktadır ve İsrail denilen küçük bir güçle, bütün Müslüman dünyasını psikolojik bir savaşta ezmek isteyen Amerikan emperyalizmi, bütün dünya Müslümanlarına meydan okumaktadır.

Bu durumda, evet, dün 100 yıl önce 3 Mart 1924'de, dünya Müslümanlarının gücünü bir noktada birleştirmek imkânına sadece nazarî olarak değil, amelî olarak sahib İslâm Hılafeti'nin tamamen buharlaştırılmasından bu yana perişanlığımız devam ediyor ve Müslüman coğrafyalarındaki irili-ufaklı devletlerin her birisi de, en azından yönettikleri kitleler karşısında devlet oldukları havasını yıpratmamak için, sadece kendilerini nasıl koruyabileceklerini düşünüyorlar.

Bu durumda, 'fakîr'in hayali ve ümidi odur ki, bugün, mâdem ki, Amerika, burada dünya Müslümanlarına meydan okuyor; o halde, Mısır, Türkiye ve İran da, aralarındaki tâlî meseleleri bir kenara bırakıp, 'Amerika, senin burada meydan okumanı biz kendimize savaş açılmış sayıyoruz' deyip bir devreye girmedikçe, gerisi, daha bir çetin olacaktır.

Ama bu üç ülke, birbirlerine oyun oynamadan, samimî şekilde birlikte hareket ederse, işte o zaman, yeni bir dünya dengesinin oluşması muhtemel ve hattâ mümkündür. Ve Amerika o zaman, Vietnam ve Afganistan'dan kaçmak zorunda kaldığı gibi, bu bölgede de en azından bugünkü gibi meydan okuyan tavırlarını yeniden gözden geçirmek zorunda kalabilir.

Bakınız, dün Rusya lideri Putin yeni bir dünya dengesi arayışında olduğunu, 'İslâm dünyası ile daha yakın işbirliği içinde olmak istedikleri' şeklindeki sözleriyle açığa vurdu.