Mehmet METİNER

mmetiner@stargazete.com

Günümüzün Yezidleri ve Yezid meşrepliler!

Hz. Hüseyin (r.a) Peygamberimizin güzide torunudur.

Kufe halkının daveti üzerine yola çıkar.

Her yerde Yezid’in zulmü vardır.

Güç Yezid’dedir.

Yezid kendinden olanlara iktidar, para, makam bahşetme konumundadır.

Şam’ın en muktedir gücüdür.

Isırıcı bir meliktir.

Zalim bir sultandır.

Hz. Hüseyin efendimizin elinde sadece adalet kılıcı vardı.

Hz. Hüseyin rehberliğinde yola koyulan pak ehl-i beytin yolu Kerbela çölünde kesilir...

Hz. Hüseyin başta olmak üzere ehl-i beytin birçok değerli şahsiyetinin tertemiz kanları hunharca dökülür.

Hz. Peygamberin torunu Zeynep (r.a) boynuna esaret zinciri takılarak Şam’daki zulüm sarayına götürülür.

Ehl-i beyti Kerbela’da doğrayanlar ve adeta esir pazarlarında alçakça sergileyenler Yezid’in neferleriydiler.

Hepsi de Müslümandılar.

Tarihin hem trajedisi hem ironisi bu işte...

Hz. Hüseyin haklıydı.

Ama haklı olmak yetmiyordu.

Yezid haksızdı.

Sultanlığı babasından devralarak tam bir zulüm saltanatı oluşturmuştu.

Güçlüydü.

Ve ne yazık ki güçlüden yana olanların sayısı fazlaydı.

Kufe halkı bile çağırdıkları Hz. Hüseyin efendimizi terketmişti.

Birkaç yiğit gencin dışında...

Kufe halkı sadece o dönemle sınırlı değil.

Kufe halkı bugün de var.

Yarın da olacak.

“Gönlümüz senden yana ya Hüseyin ama kılıcımız Yezid’den yana!” diyenler bugün de utanç tabloları sergilemiyorlar mı?

İran kendini inkar etmiyor mu?

Ehl-i beyt savunuculuğu iddiasından tutunuz da tarihsel tüm tezlerine varıncaya değin...

Şam’da tarihteki Yezid’e rahmet okutturan günümüzün Yezid’inin arkasında duran İran, masum Irak halkına Kerbela zulmünü yaşatan İran paradoksa bakınız ki Hüseynilik iddiasında bulunuyor.

Şam’da zulüm sarayı inşa eden Esed’e arka çıkmayı Şiiliğin gereği sayıyor.

Müslümanlığın ve insanlığın gereğini unutan İran mezhepçi bir taassupla günümüz Yezid’inin tam arkasında duruyor.

Yardıma gönderdiği eli silahlı milisleriyle Kerbela görüntüleri oluşturuyor.

Çok yazık!

BİAT VE KIYAM EHLİ OL!

Tarihin her döneminde “güç” belirleyici olmuştur.

Güçlü olanlar ya hakikati belirlemeye ya da ketmetmeye çalışmışlardır.

Kibir ehli muktedirler hakikatleri duymak istememişlerdir.

Hakikati dile getirenleri de fitne çıkarmakla suçlamışlardır.

Oysa en büyük fitne gücün yanlış kullanımıdır.

Güç sahiplerinin kibirle buluşan üsttenci uygulamalarıdır.

En büyük fitne, kibirli güç sahipleri karşısında gerdan kırıp hizalanma psikolojisidir.

Güç kimdeyse ve güç neredeyse kendini onun yanında ve ona göre konumlandıranlar tıpkı Kufe halkı gibi utanılacak bir miras bırakırlar.

Sen sen ol nefsim, sakın haklı dururken güçlüden yana tavır takınma!

Kaybedeceğini ve katledileceğini bilsen dahi Hüseyin gibi ol, Hüseynilerden ol!

Sakın ola ki Yezid meşreplilerden olma!

Olma ki gelecek nesiller seni utançla anmasınlar!

Biat hakka olsun, hakkı şahsında temsil edenden yana olsun!

Kıyamın da haksızlığa ve zulme karşı olsun!

Sadece biat eder kıyamı unutursan öbür dünyanı kaybedersin, unutma!