Selim ATALAY

http://www.selimatalay.com

Haritaların siyasetini yeniden düşünmek için

- Selim ATALAY tüm yazıları

Bab-ı Ali, Ağustos 1914 Osmanlı sınırlarını korumak için hayli uğraştı. O zaman tarih başka türlü akardı...

Birinci Dünya Savaşı Ağustos 1914’te başladığında Osmanlı İmparatorluğu sanıldığı gibi Almanya’nın kayıtsız şartsız uydusu değildi. Bab-ı Ali, imkansız ihtimallere rağmen kendine alternatifler arıyordu. Son iki haftada anlattık: 2 Ağustos’ta Almanya ile gizli anlaşma imzalayan Bab-ı Ali, 5 Ağustos’ta Rusya’ya, dolayısıyla İngiltere ve Fransa’ya ittifak önermişti. İttifak şartları hayli mütevazi idi: Mevcut Ağustos 1914 sınırlarının korunması ve Batı Trakya ile Ege adalarının iadesi... Kabul edilirse, Almanlar İstanbul’dan kovulacaktı. 

Hayli makul olan bu siyasi hesabı bozan bir faktör vardı: Almanya 1913 sonunda Liman von Sanders ile Osmanlı topraklarında pozisyon almıştı... Araziye Almanya hakimdi. 10 Ağustos’ta Goeben ve Breslau Boğazlara gelmişti. Ve Alman askeri varlığı Osmanlıyı oldu-bitti ile savaşa sokacak olan unsurdu. Yakın gelecek, 2-10 Ağustos arasında Almanya parantezi ile mühürlenmişti. 

Öte yanda, Osmanlı’nın ittifak şartlarını Rusya kabul ederken İngiltere ve Fransa, 17 Ağustos’ta reddeti. Sömürgeci ikili, kurnaz bir oyun oynamaktaydı: Osmanlı ile ittifakla, Çarlık Rusyası da güçlenirdi. Osmanlı-Rus ittifakında Avrasya’da Çar ile Sultan’ın hakimiyeti sürerdi, ki buna izin veremezlerdi.  Aslında Çar, ilk kavşakta müttefiklerince satılacaktı. Sadece, bunu görecek kadar uzun yaşamadı. 

Gizli niyetler derken: Daha savaşın ilk haftasında, Ağustos 1914’te İngiliz Donanma Bakanı Churchill, Çanakkale Boğazının işgalini planlıyordu.  Ancak Çanakkale’de İngiliz donanması yetmezdi, 100 bin kadar da piyade gerekiyordu. Churchill asker verecek kaynağı bulmuştu: Yunanistan !  Yunanistan da zaten buna dünden razıydı. Osmanlı hedefteydi. Sonra anlatacağız… 

 

Kapitülasyonlar için çaba

1914 Ağustosunun sonunda Babı Ali’nin dikkati, Kapitülasyonların kaldırılmasına yoğunlaşacaktı. Savaş saflaşması,  kapitülasyonlara bağlanmıştı. Bunun ne kadar gerçekçi bir tercih olduğu, tartışılmalıdır. Kapitülasyonlar, evet hayati önemdeydi, ancak sıcak savaşın ortasında mesele ön kazanımlar değil, savaşın kendisini kazanmak, ya da kaybetmektir. Savaş zaten başlamıştı. O ortamda savaşın kazanılması ya da kaybedilmesi, kimle ittifak kurulduğuna bağlıydı. Düşmanca niyetler ortadayken derin müzakere için ne zaman, ne de zemin vardı. 

15 Eylül: İstanbul’daki Rus sefiri Giers, St Petersburg’a ‘Talat ve Halil Beylerle görüştüm...’ diye başlayan bir telgraf yollar. Kapitülasyonları mali ve idari olarak ikiye ayırmak ve öncelikle mali-ekonomik kapitülasyonları kaldırmak istiyorlardı. Rus sefiri için bu makuldu, ‘yoksa Bab-ı Ali Almanlara teslim olacaktı’ 

17 Eylül: Maliye Nazırı Cavid Bey Rus sefirine ‘Hem ekonomik, hem de idari kapitülasyonların kalkması halinde Osmanlı seferberliğinin duracağını’ bildirdi. 

19 Eylül: Bab-ı Ali, İttifak ve seferberliğin şartı olarak Kapitülasyonların kaldırılmasını istemektedir. İstanbul’daki Rus Sefiri Giers’in üst üste telgraflarına Çarlık Rusyası Dışişleri Bakanı Sazanov, cevap verir: ’Yabancıların hakları korunursa, seferberlik durdurulursa, Bab-ı Ali savaşta tarafsız kalırsa ve Almanlar Istanbul’dan kovulursa’diğer Kapitülasyonların kaldırılması uygundur’. Rusya için esas olan, Osmanlının tarafsız kalmasıdır.

Öte yanda Kapitülasyonlar sadece Rusya’nın imtiyazı değildi. Neredeyse bütün Avrupa, Almanya dahil bu imtiyazlara sahipti ve o şartlarda çok taraflı rızanın nasıl kayda alınacağı belirsizdi. Savaşın 7. haftasında böyle ayrıntılara girmek mümkün, ya da gerçekçi miydi ?

İngiltere dışişleri Bakanı Grey de 16 Eylül’de İstanbul’daki sefiri Malet’e ‘‘Babı Ali’nin tarafsız kalması halinde kapitülasyonlarda makul indirimler düşünülebilir’ der. İngiliz Dışişleri Bakanı için de Osmanlı tarafsızlığı o aşamada önemlidir. Telgrafa bir cümle daha ekler: ‘‘Belki şunu da diyebiliriz: Barışı bozarlarsa sonuçlarından biz sorumlu olmayız. Umarız barışı korurlar, ancak ne yapacaklarsa, kendi bilecekleri iştir’ 

1 Ekim’de Osmanlı İmparatorluğundaki yabancı postaneler kapatılır. Kapitülasyonlara karşı sembolik icraat budur. Osmanlıda o zaman vergiyi de yabancılar topluyordu. Postane, gümrük, vergi derken... Bu kadar içine girilmiş bir yapı kendi çabasıyla ayakta kalabilir miydi? 

 

Rusya ile ittifak mümkündü

Bab-ı Ali Rusya ile ittifak konusunda samimi miydi ? Hem de gizli Osmanlı-Alman ittifak anlaşması varken ve Enver Paşa’nın Almanya’ya yönelimi bilinirken? Çarlık Rusyası telgraflarına dayanarak ortaya koyduğumuz tabloda, önemli tarihi ayrıntılar olduğunu düşünmekteyiz. Bu konuda başka kaynakların ne dediği, ayrı araştırma konusudur. Ancak Rusya ile ittifak öneren de, Enver Paşa’nın kendisidir.  

Ağustos 1914’te, Goeben ile Breslau Boğazda demirliyken bile Bab-ı Ali, Rusya merkezli olarak ve İngiltere ve Fransa ile ittifak arayışına girmiştir. 

Rusya telgrafları, Enver Paşa ve Bab-1 Ali’nin istekleri kabul olunsa, durumun değişeceği konusunda yeterince işaret veriyor. O şartlarda Bab-ı Ali’nin önce Rusya ile konuşması makuldu, çünkü Rusya, Boğazlara, Kafkasya ve Doğu Anadolu’ya olan iştahı ile kapı komşusuydu, İngiltere ve Fransa ise  uzaktaydılar. Ya da öyle sanılıyordu. 

Diğer ülke sefirlerinin Bab-ı Ali’nin samimiyetine yönelik kuşkularına rağmen, Istanbul’daki Rus Sefir Giers ve Askeri Ataşe Leontiev, Osmanlı ile ittifakın mümkün olduğuna inanmışlardı. İkili, Istanbul’daki durumu, Bab-ı Ali’deki gelişmeleri daha yakından okumakta, Osmanlı idarecilerini yakından tanımaktaydı. Rusya Dışişleri Bakanı Sazanov, başlangıçtaki kuşkusuna rağmen, Londra ve Paris’e Osmanlı ile ittifak konusunu önerebilmiş ve bu ittifakı  savunabilmiştir. 

 

Tarih nasıl değişirdi?

Ağustos 1914 Bab-ı Ali’sine bakarken, ‘Almanya-Rusya hayranlığı’ ya da ‘yaşasın-kahrolsun’ ezberinin dışına çıkılması ve o kadroların, imparatorluğu kurtarmaya çalışan asgari vatanseverlikle dolu Osmanlı tebası olduğunun görülmesi gerekir. Rusya ile ittifak arayışları, bizce imkansız ve çaresiz şartlarda çıkış yolu arayan, Vatanı ve Hilafeti kurtarmaya çalışan Osmanlı yurtseverlerinin son çırpınışıdır. O sırada Osmanlının karşısında ‘iyi seçenek’ belki de hiç yoktu. Bütün ittifak arayışları, taktik güdülere dayalıydı. 

Rus-Osmanlı ittifakı gerçekleşse, tarih değişirdi. Osmanlı dışında kalsaydı, Birinci Dünya Savaşının 1916’da Almanya’nın yenilgisiyle biteceği genel bir öngörüdür. Savaşın 2 yıl erken bitmesi, milyonlarca hayatı kurtarırdı. Sonra Osmanlı Balkanlarda kalır ve Balkanlar bu kadar karışmazdı. En ilginci, Çanakkale saldırısı olmaz, Boğazlar Rusya’ya kapanmazdı. Boğazlar açıkken Rusya’da 1917 Bolşevik ayaklanması ya hiç başlamazdı, ya da başarı kazanamazdı. Bolşevizmin olmadığı bir Rusya ile 20. yüzyıl, başka mecralarda akardı. 

Alman subayları, binlerce Alman askeri ve iki Alman zırhlısı Istanbul’dayken, Osmanlı Ağustos 1914 sonunda Müttefiklerle anlaşsa, Almanların tepkisi ne olurdu ? Sonucu kabullenirler miydi ? Yoksa Babıali’de darbe yaparak, işgal ordusuna mı dönüşürlerdi. Almanya zorla Istanbul’a hakim olursa, Rusya ve müttefikler ne yapardı ?  

Peki Fransa ve İngiltere’nin Osmanlıyı her durumda parçalama planları ne olurdu ? Churchill, daha Ağustos 1914’te Çanakkale’ye saldırma niyetindeydi. Osmanlı’yı parçalayıp paylaşmayı kayda alan beş gizli anlaşmadan ilki, Mart 1915’te yapılmıştı. 

İttifak yapılsa ve ittifak şartı olan ‘toprak bütünlüğünü koruma’ maddesi varken Fransa ve İngiltere yine Osmanlıya açık düşmanlık yapabilir miydi ? Yoksa savaştan sonra başka yollarla Osmanlı arazisinde hakimiyet alanları oluşturmayı mı denerlerdi ? Bu ikilinin Osmanlı paylaşımı konusunda da çıkarları çatışıyordu ve mücadele halindeydiler. 

Osmanlı-Rus ittifakıyla Balkanlarda sınırlar farklı çizilmez miydi ? En azından Osmanlı Kumanova’ya uzanan 22. Meridyene dek alanı ve Ege Adalarını garantilemez miydi ?  İttifak olduğu için, Yunanistan’ın Anadolu rüyasından vaz geçmesi beklenmez miydi ? 

İttifak anlaşması gereği 5 ya da 10 yıl, yani 1919 ya da 1924’e dek Osmanlının 1914 sınırları korunacaktı. O zaman Şam-Bağdat-Basra-Sina arasındaki toprağa ne olurdu ? Kaldı ki Cavit Bey Rusya’dan 15-20 yıl, yani 1929-1934’e dek toprak bütünlüğü şartı istemişti. Bu sürede Osmanlı’nın 1914 sınırları korunsa, Balkan ve Ortadoğu tarihi nasıl akardı ? 

Sömürgeci Batı elbette buraları gözüne kestirmişti, ancak ittifakın diğer üyesi Rusya, bu alanın İngiltere-Fransa hakimiyetine geçmesindense Osmanlı’da kalmasını istemez miydi ? Büyük güçler arası çekişmeden yararlanacak Osmanlı, kendine başka dengeler ve çıkış yolları bulabilir miydi ? 

Boğazlar kendisine açık kaldıkça Rusya, Osmanlı’yı tehdit eder miydi? Yine savaşın galipleri arasında olacak Çarlık Rusyası, Almanya-Avusturya ikilisinden savaş sonunda nasıl bir toprak tavizi alırdı  ve Avrupa haritası nasıl şekillenirdi? Aynı Rusya Balkanlarda ne yapardı, Balkan sınırları nasıl çizilirdi ? Böyle bitecek 1. Dünya Savaşı, Almanya’da 2. Dünya Savaşına giden yolu yine açar mıydı, yoksa tarih farklı mı akardı ?

En önemlisi ve en kilit soru: Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı galipleri arasında yer alsa dağılır mıydı ?... Yoksa, savaştan sonra üç müttefik bu kez başka bahane ile Osmanlıya mı saldırırdı?

Bizce ilk savaşı atlatsa, Osmanlı dağılmazdı. Bazı tavizler ve denge arayışlarıyla ayakta kalırdı ve tarihin akışı işte o zaman değişirdi. Hem de nasıl değişirdi...