Hüseyin GÜLERCE

hgulerce@stargazete.com

İkiyüzlüler ama yüzleri hiç kızarmıyor

- Hüseyin GÜLERCE tüm yazıları

TELE1 ekranlarında sunucu Sedef Kabaş, CHP’li Ekrem İmamoğlu’na izleyicileri şaşkına çeviren methiyeler düzdü.

Kabaş, sıradan bir sunucu değil.

ABD’de Boston Üniversitesi'nde Televizyon Haberciliği üzerine Fulbright bursu ile yüksek lisans yapmış.

1995-1997 yılları arasında CNN İnternational’da yapımcı olarak çalışmış.

Marmara Üniversitesi'nde Genel Gazetecilik Bölümü’nden “Söyleşi, Röportaj ve Soru Sorma” üzerine yazdığı tezi ile 2006 yılında doktora derecesi almış. Kitabının adı da “Soru Sorma Sanatı…”

Bu kalibrede bir ismin, sanatını kullanarak İstanbul’un Belediye Başkanına sorduğu ilk soru ne?

-Siz sabır taşı mısınız?

(-Hayır. Nişantaşı… Çok nişan alıyorlar, şahsını ve henüz varlıklarını göremediğimiz eserlerini…)

Kendisine öyle bir övgü düzüldü ki İmamoğlu adeta mayıştı. Ben dedim, şimdi İmamoğlu, “yoksa Atatürk’ü anlatarak bir giriş mi yapıyor?” diye düşünmüş olmasın?

Tam tersi öyle hoşuna gitti ki "Çok teşekkür ederim, aslında bir giriş kadar, sürecin bir tarifi ve özeti gibi oldu." dedi.

Tarafsız ve objektif gazeteciliği, şaşkın bakışlarımız arasında madara eden Kabaş, neler dedi de, İmamoğlu “sürecin özeti gibi oldu” güzellemesi yaptı.

İşte soru sorma sanatının kitabını yazan sunucunun döktürdükleri:

“Sayın İmamoğlu sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak seçimi kazanmadı. Aynı zamanda adeta Türkiye'nin geleceğine dair de umut veren bir isim olarak benimsendi. Sadece İstanbullular tarafından değil, tüm Türkiye tarafından. Ve Türkiye'nin kalbinin attığı her probleme aslında kafa yoran ve İstanbul'un geleceği için var gücüyle çalışan bir isim Sayın İmamoğlu. Ne olursa olsun kararlı bir şekilde hiç geri adım atmadan, hatta akla ziyan bir ölçüde sabırlı bir şekilde yoluna devam ediyor. Hem İstanbul'u hem Türkiye sevdasını konuşacağız Sayın İmamoğlu'yla. Hoş geldiniz efendim."

İşte bu. “Türkiye’nin kalbinin attığı her probleme kafa yoran İmamoğlu…”

Neyi kastetti acaba?

İstanbul’u sel götürürken Bodrum’da kafa yoruyor… Deprem acıları devam ederken bir yandan kayak yapıyor, bir yandan kafa yoruyor… Bir de kayyum atanan HDP’lilere destek için Diyarbakır’da arzı endam ediyor…

Laik-Kemalist kitleyi maniple eden gazetecilerin, yazarların temel problemi, söyledikleri ile yaptıklarının zıt olması. İkiyüzlüler ama yüzleri hiç kızarmıyor.

Eşitlik, adalet, hukuk, özgürlük hep ağızlarında.

Bakınız Sedef Kabaş’ın yanında dört ismi daha hatırlatayım.

FOX TV sunucusu Fatih Portakal. Sözcü yazarları Soner Yalçın ve Yılmaz Özdil. Bir de Cumhuriyet gazetesinin firari eski genel yayın yönetmeni Can Dündar.

Günlerdir yazılıyor.

Kısaca hatırlatayım.

Fatih Portakal, normalde imar izni verilmeyen araziye üç tane de kaçak yapı dikmiş. İmar barışından yararlanmış ama ekranda imar barışına atmış tutmuş…

Soner Yalçın Çeşme'de tarım arazisine 12 odalı köşk yaptırmış. Ama Yalçın, iki sene önce Türkiye'de tarımın bittiği anlatan bir kitap yazmış.

Yılmaz Özdil'in de Bodrum’daki villası ile başı dertte. Zira söz konusu yeri 142 metrekareden 310 metrekareye büyütmüş ve üstelik denize doğru yürütmüş. Ama o da imar barışını yerden yere vurup imar barışından yararlanmış.

Firari Can Dündar da yine Bodrum'un en güzel köşelerinden birine villa yaptırmakla yetinmemiş maalesef orman ve hazine arazisini de işgal edip güzelim ağaçları kestirmiş.

Bunların beşi de çevreci ve Gezi parkı olaylarının kalemşorları.

Ağabeylerinin makyajları da önceden dökülmüştü…