Yalçın AKDOĞAN

yalcinakdogan@stargazete.com

“İrtica kılıflı İslam düşmanlığı”

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli dünkü grup konuşmasında laikliğin de olduğu devletin temel niteliklerine vurgu yaptıktan sonra "Ancak irtica tehlikesini kılıf yaparak estirilen İslam düşmanlığına tahammülümüz söz konusu olmayacaktır" dedi.

Malum bir süredir askeri okullar yönetmeliğinde 'irtica maddesi çıkarıldı' diye laik hassasiyetleri kaşıyan bir propaganda yürütülüyor.

Bahçeli bu kışkırtmalara karşı her zamanki gibi 'sağlam bir irade' ortaya koyarak net bir siyasi duruş sergiledi.

İrtica muğlak bir ifade olarak çok canlar yaktı, büyük huzursuzluklar çıkardı, iktidarlara tahakküm etmek için siyasi bir sopa olarak kullanıldı. Ne FETÖ gibi bir tehlikeyi önledi ne de gerçek manada milli güvenliğe karşı yapılanmaların güvenlik birimlerine zarar vermesini engelledi.

İrtica denilince din, dindarlık, maneviyat, muhafazakârlık, mukaddesat kaynaklı ne varsa bir paket olarak hedefe konuldu.

'Gericilik' damgası siyasi bir manivela olarak kullanıldı.

Siyaset üzerinde vesayet kurmanın aracı olan irtica güvenlik kurumlarında değil siyasette tasfiyeyi amaçlıyordu. Aslında her alanda belli toplum kesimlerini pasifize etmenin mekanizması irtica yaftasıydı.

Askeri okullar ve güvenlik kurumları elbette milli güvenlik hassasiyetinin en yüksek düzeyde gözetilmesi gereken yerlerdir. Milli güvenliği hedef alan veya terörist yapılanma içinde olan hiç kimse hiçbir devlet kurumunda barınamamalıdır, güvenlik kurumlarına yönelik hassasiyet ise kılı kırk yaracak şekilde gözetilmelidir.

Yeni yönetmelikte irtica gibi muğlak bir ifade yerine terör örgütlerine veya milli güvenliğe karşı faaliyet yürüten gruplara iltisak veya irtibat gibi daha kapsayıcı bir ifade kullanılmış.

Tehdit ve tehlike, milli güvenlik açısından sorunlu olan farklı ideolojik yapı, örgüt veya odakların tümü için geçerlidir.

Kafa yapısı, zihniyeti, ideolojisi ne olursa olsun milli güvenlik açısından risk oluşturan tüm yapılar güvenlik birimleri için bir tehlikedir.

Bu tehlike hem ülkenin birlik ve bütünlüğüne, anayasal ve yasal sisteme yönelik anlayış ve örgütlenme sebebiyledir hem de kamusal hiyerarşiye baskın gelen bir organik ilişkinin güvenlik birimlerinin emir-komuta zinciri açısından kabul edilemez olmasındandır.

Bir yönetmelik değiştiğinde veya bir sözleşme ortadan kalktığında anayasa, yasalar, genelgeler, yönetmelikler hiç yokmuş, tamamen büyük bir boşluk oluşmuş gibi tepkiler vermek gerçekçi olmaz.

Anayasa ve yasalarla engelleyemediğiniz bir şeyi bir yönetmelikle veya sözleşmeyle engelleyemezsiniz.

FETÖ mevcut yönetmeliğin varlığında güvenlik birimlerine sızmış ve korkunç bir canavara dönüşmüştür.

Yönetmeliğin yeni halinin sorunu çözüp çözemeyeceğini tartışanların öncelikle eski halinin açık bir şekilde çözmediğini görmeleri gerekir.

Mesele hangi anlayışa sahip olursa olsun örgütsel bir yapının güvenlik birimlerine, yani ordu, emniyet, istihbarat kurumlarına sızması ve kendi amaçlarını gerçekleştirmek için sistemi ele geçirmeye çalışmasıdır.

Bunun dini, ideolojisi, mezhebi, fark etmediği gibi ilerici veya gerici anlayışa sahip olması da fark etmez.

Sızma, ele geçirme, kendi hedeflerine odaklanma, örgütsel yapının kontrolünde olma gibi olguların hepsi büyük bir sorundur ve devlet için kabul edilemez şeylerdir.

Herhangi bir kişi, grup veya örgütlü yapının kendi amaçları için ordu içinde üstünlük kurmaya çalışması da bu yapıların vesayet ve darbe mekanizmaları üretmesi de devlet için aynı derecede bir tehdittir.

Hukuk, net ve somut tanımlamalar üzerinden işlerse adalet üretir. Muğlak ve müphem kavramlar üzerinden ise sadece istismar alanları oluşur.