Ahmet KEKEÇ

akekec@stargazete.com

Senin vereceğin namus sözü bu kadar olur!

Seçimden hemen önce, “Devri iktidarımızda kimse işinden atılmayacak” demişti. 

Hem de “namus sözü” vermişti... 

Kemal Kılıçdaroğlu’ndan söz ediyorum. 

Belediyeleri kazanır kazanmaz, patır patır işçi atmaya başladılar... 

Bu alanda başı, İstanbul’un “terli” Başkanı Ekrem Müdafa İmamoğlu çekiyor. Gelir gelmez, binlerce işçiyi kapının önüne koydu... Hem de tezvirat yaparak... Önce, “Bu işçiler 23 Haziran seçiminden sonra kadroya alındı” dedi, tutturamayınca, “İşten attıklarımızın hepsi bankamatik işçi” yalanına sarıldı. 

Sözü, aslında, Kılıçdaroğlu’nun verdiği namus sözlerine getirmek istiyorum. 

Bir değil, birkaç kez namus sözü verdi çünkü. 

Eskiler, “hafıza-i beşer” derlerdi... Nisyan ile malûlmüş... İnsanoğluymuş çünkü... Unuturmuş...  

Unutmuyoruz.  

İnadına hatırlıyoruz ve hatırlamaya, hatırlatmaya, gelecek kuşaklara aktarmaya devam edeceğiz.  

Hatırlayalım: 

Kemal Kılıçdaroğlu, darbe girişiminden birkaç ay sonra, gazetecilerle bir araya gelmiş, “Bir kitapçık var... İçinde 15 Temmuz darbesinin Cumhurbaşkanı ve Başbakanının isimleri yazıyor” demişti.  

Namus sözü de vermiş miydi? 

Bir “kesinlikten” baktığı ve konuştuğu için, verdiği sözü namus sözü saymak gerekir. 

Evet, “namus sözü” vermişti; “Biliyorum” demişti, “kitapçığın içinde 15 Temmuz darbesinin Cumhurbaşkanı ve Başbakanının isimleri yazıyor, ben bu isimleri biliyorum...”

Gazetecilik “fikri takip” mesleği olduğu için, hiçbir refikimiz, iş edinip, bunu Kemal Kılıçdaroğlu’na hatırlatmadı. 

Bir anlamda konu “uyumaya” bırakıldı. (15 Temmuz darbesi başarılı olsaydı, Cumhurbaşkanlığı koltuğuna sümüklü bir FETÖ’cü generali oturtacaklardı. Kemal Kılıçdaroğlu’na bir Başbakanlık düşer miydi? İktidar umudunu darbelere bağlamış bir partiden söz ediyoruz. Kemal Bey bu Başbakanlığa, söz söyleyin!)

Üzerinden neredeyse üç yıl geçti, kimse çıkıp “Bir kitapçıktan söz ediyordunuz Kemal Bey, o kitapçığa ne oldu?” diye sormuyor.  

Hazır yeri gelmişken biz soralım.  

15 Temmuz darbesini aydınlatacak o “esrarengiz kitapçığa” ne oldu?  

Kemal Bey, “Ben o kitapçığı gözlerimle gördüm” demişti.  

Nerede, kimin elinde gördü? 

Kitapçıkta ayrıca hangi bilgiler yer alıyordu? 

Kendisi o bilgileri okudu mu?  

Kendisi okumadıysa ve “nakil” üzerine aktarıyorsa, bu bilgilere aracılık eden kimdi yahut kimlerdi?  

Kitapçık, 17/25 Aralık sürecinde olduğu gibi, elden birileri tarafından mı getirilip CHP genel merkezine teslim edildi, postayla mı gönderildi? CHP genel merkezine gelenler, “kaset ulakları gibi”, maskeli miydiler?  

Kaç yıldır haber alınamadığına göre, kitapçığa ne oldu? Çalındı mı? Çalındıysa, nereden çalındı? CHP genel merkezinden mi, Kemal Bey’in evinden mi?  

Şerafettin’in bu işlerde parmağı var mı? 

Kemal Bey, kitapçık iddiasından sonra, muhtemelen yine maskeli adamlar tarafından servis edilmiş başka (“taze”) bilgiler de sunmuştu... AK Parti’de ByLock kullanan 4 bakan ve 120 ile 180 arasında milletvekili bulunduğunu söylemişti.  

Hadi esrarengiz kitapçığı kaybetti diyelim... Ya da çaldırdı...  

ByLock kullanıcısı bakanlar ve milletvekilleri kimlerdi?  

Kemal Bey bu isimleri açıklamak için neyi bekliyor? Ekrem Müdafa İmamoğlu tarafından devrilmeyi mi?  

Unutmuyoruz gördüğünüz gibi...  

Unutmayacağız ve hem 15 Temmuz girişimcilerinin, hem de onlara “yancılık” yapan ve bol keseden “namus sözü” veren siyasetçilerin peşinde olacağız!