Selim ATALAY

http://www.selimatalay.com

Türklüğün hâlâ açık dosyalarla sınavı

- Selim ATALAY tüm yazıları

Tarihin bu yeni dönemecinde, eskinin hortladığını görüyoruz. O zaman, hatırlamak ve unutmamak gerekiyor. 

100 yıl sonra bakınca, Paris 1919 Konferansındaki siyasi zihniyet ve toprak açlığı değişmemiştir. Aradan geçen zamanda format değişikliği yapılmış, ancak sömürge zihniyeti aynı kalmıştır. İşin kötüsü, halen 100 yıl öncesine dönüş vardır. Buzlar erimiş, 100 yıl öncesi su yüzüne çıkmıştır. 

Paris 1919 hâlâ önemlidir. Çünkü orada dağıtılan toprağın üzerine oturmayı başaran, hâlâ orada oturmayı sürdürmektedir. İkinci Dünya Savaşı, Birincinin teyididir. Anadolu, süngü zoruyla ve Paris paylaşımına rağmen temizlendiği için, bugün kurtarılmış vatandır. 100 yıl önce Türklüğe bir vatan verilmesi söz konusu değildi. Türkiye Cumhuriyeti küresel bir istisnadır. Ortadoğu’nun paylaşımı 1919’da başlamıştır ve hâlâ sürmektedir.   

Yunanistan’ın 15 Mayıs 1919’da İzmir’e asker çıkarması, Batı Anadolu’nun bir Yunan sömürgesi olması için ilk adımdı. İşgal kendiliğinden gelmemişti. Yunanistan, Ocak-Haziran 1919 arası tam altı ay süren Paris Konferansına Batı’nın şımarık çocuğu olarak katılmış, paylaşım masasında Osmanlı arazisinden pay almak için bütün yolları kullanmıştır. İzmit’in Batısından aşağı çizilen ve Akdeniz’e kadar uzanan ve Ege bölgesini Anadolu’dan ayıran çizgi, Yunan Megali Idea sınırıdır. O sınır Karadeniz’de uzanır Gürcistan’a kadar gider. Paris’te ‘Avrupa’dan Türkleri çıkartmayı’ konuşmuşlardı. İstanbul’un yalnızca işgalini değil, bölgenin etnik temizliğini planlamışlardı. Bu, 600 yıllık hesaplaşmadır. 

Yunanistan, ABD-İngiltere-Fransa üçlüsünün maşası olarak ve bazen de bu üç ülkenin çekişmesinden yararlanarak, Trakya ve Anadolu’da toprak kazanmaya çalışmıştır. İtalya’nın da bu üçlü ile itişmesi, Yunanistan’ın kayırılmasına neden olmuştur. Akdeniz’in doğusuna uzak kalan İngiltere, Fransa ve ABD, bölgeyi yerel ve sadık bir maşaya bırakmayı istemekteydi. Bunun için de Yunanistan uygundu. Yunan batılı ve uygar, Türk doğulu ve barbardı. Bugün aynı bakış açısı geçerlidir.

 

TARİHİN BADANALANMASI

Yunanistan deyince hemen bir ’Venizelos’ ortaya atılır ve Venizelos’tan Mustafa Kemal’e bağlantı kurulmaya çalışılır. Hatta ‘Atatürk-Venizelos Dostluğu’ gibi bir tekerleme de vardır. Halbuki Atatürk ile Venizelos tarihin farklı sayfalarındadır. Venizelos saldırgan, sömürgeci ve işgalcidir... Atatürk ise son vatan toprağını en umutsuz noktada savunandır. Venizelos’un Anadolu’dan denize dökülen saldırganlığının, işgalciliğinin ve gaddarlığının sonradan pişmanlığını yaşadığı, nedamet gösterdiği yolunda bir emare de yoktur. 

Venizelos hala Yunanistan’da makbulse, 1919’da Osmanlıyı parçalamak için canla başla çalıştığı için makbuldür. Mustafa Kemal’den 15 yaş büyüktü. Girit’te varlıklı bir ailede doğmuştu. 

Doros Alastos’un yazdığı 1942 baskı biyografiye göre Venizelos üniversitede bir gün çevresini toplar, bir harita açar ve Megali Idea - büyük ideal sınırlarını çizer. Arnavutluk’un yarısı, bütün Doğu ve Batı Trakya, Anadolu’da İstanbul dahil Ege Bölgesi... Başkent de Konstantinopolis! Megali Idea’dan Megalo-Manyaklığa giden yolu açan, Venizelos’tur. O yolu kesen de, Mustafa Kemal. 

Balkan Savaşında Osmanlı arazisi üzerindeki paylaşım kavgasında Yunanistan Batı Trakya’da büyük kazanımlar elde etmişti. 1913 Bükreş anlaşmasını Venizelos imzaladı. Sıra Doğu’ya gelmişti. Megali Idea haritasına bakıyordu: İki kıtada, Beş denizde bir Yunanistan.  

Venizelos, Batının Yunanistan içinde bulduğu devşirmeydi. Yoksa Yunanistan’ın bir Kralı vardı. Kral Konstantin Alman İmparatorunun kız kardeşiyle evliydi, Yunanistan’ın maceralara girmesine karşıydı ve savaş istemiyordu. Bu yüzden Londra-Paris nezdinde düşmandı. Venizelos ise tam Londra-Paris adamıydı ve bu bağlantıları kullanarak Krala alternatif oldu, Yunanistan’ı böldü, sonra da ortak çabayla Kral Yunanistan’dan uzaklaştırıldı. Yunanistan’daki Alman-Fransız/İngiliz iktidar kavgasının ürünü, Venizelos’tur. 

Venizelos iktidarında Yunanistan sadık bir Londra-Paris maşası olmuştu. 1915’te Selanik’e Fransız ordusunun gelmesi, Bolşevikleri ezmek için Yunan ordusunun Rusya içlerine asker yollaması, hep kullanışlılıktandı. 

Bu marifetleriyle Venizelos, Paris 1919 pasta paylaşımına çağrıldı. Londra-Paris diliyle ve onların makamından konuşuyordu, tam desteğe ve muhabbete sahipti. Klasik Yunan tarihi okumuş ve beşikten Grek hayranlığı ile yetişmiş İngiliz ve Fransız Başbakanlarının gözleri, Venizelos’u görünce parlıyordu. ABD Başkanı Wilson da aynı hayranlığa kapılmıştı. Venizelos, Batının uç beyi olarak Türk ve Müslümana yönelik son 600 yıllık hesabın muhasebesinde ön safa konmuştu. 

Elbette Venizelos ülke çıkarı için fırsatlardan yararlanıyordu. Ama tarihi badanalamanın alemi yok. Venizelos ile Atatürk aynı değillerdi. Biri sömürgecilerin saldırgan maşasıydı, diğeri de son vatanın ve bayrağın savunucusu. Atatürk’ün dostluk göstermesi, Türklüğün tevazusundandır. Nobel hikayesi, şehir efsanesidir. Verildi mi? Hayır… Tekrar soralım: Venizelos nedamet gösterdi mi? Megali Idea unutuldu mu? 

Yeni bir dünyanın karşısında, tarihin önemli bir dönemecindeyiz. Bu yeni dünyada önce çakalı çakal olarak teşhis edip teşhir etmek, sonra gerekirse büyüklük gösterip, elimizi uzatmak gerekiyor. Çakalı unutmayız. Çakal da yediği tokadı ve kuyruğunun kesilmesini unutmaz. 

PARİS 1919. Venizelos, Osmanlı topraklarını paylaşma konferansına da çağrılmıştı.

 

KIBRIS PAZARLIKLARI!

Ocak ayı sonunda Paris Konferansında İngiliz heyeti, Avrupa Balkanlar ve Ortadoğu’da bütün toprak el değiştirirken Kıbrıs’ın da bir tatlandırıcı olarak Yunanistan’a verilme ihtimalini kendi aralarında tartışırlar. İngiliz Dışişlerinden Harold Nicolson, temelde Kıbrıs’ın, İtalyanların 12 Ada’ya çöreklenmesi gibi tartışmalı biçimde İngiltere’nin eline geçtiğini hatırlatır. İngilizler Kıbrıs’ın Osmanlı İmparatorluğundan nasıl alındığını en azından kendi aralarında bilmektedir. Kıbrıs, Venizelos’un Megali Idea haritasındadır. 

İngilizler seçenekleri konuşur. Nicolson sıralar: Adada çoğunluk Yunandır ve o zaman moda olan self-determinasyon (kendi kaderini belirleme) referandumu yapılması halinde ada Yunanistan’a geçecektir... Kıbrıs’ın İngiltere İmparatorluğu içinde ekonomik ya da stratejik faydası var mıdır? Yok mudur? Ve İngiltere herkese ‘Self determinasyon hakkı verin’, derken, kendisi bu hakkı tanımazsa, tutarsızlık olmaz mı? İngiltere Kıbrıs’ı tutup İtalyanlara Rodos’tan çıkın nasıl diyebilir? 

Daha kıdemli bir diplomat olan Sir Eyre Crowe, sömürge imparatorluğunun mantığını genç meslektaşına anlatır: “Senin kafan karışmış. Mantıklı ve samimi olduğunu düşünüyorsun ama değilsin.  Hindistan, Mısır, Malta ve Cebelitarık’a self determinasyon verir misin? Eğer bu kadar uca gitmek istemiyorsan, o zaman mantıklı birisi olduğunu düşünmemelisin. Eğer bu kadar uca gitmek istiyorsan da, o zaman burada işin yok, derhal Londra’ya dön.”

Nicolson mesajı almıştır, Londra’ya dönmez. Kıbrıs’ın Osmanlı elinden çıkmasına yol açan oyunlar, malumdur. Self determinasyon gibi yüz yıldır her köşe başında kullanılan terimin bir hak değil, bir kılıf olduğu, 100 yıl önce kayıtlara girmişti.

İngiltere, bu ilkeyle 1919’da sağı solu pasta gibi dilimleyip dağıtırken, kendi hakimiyet alanlarında “burada hangi millet çoğunluktaysa, onlara bağımsızlık verelim” dememiştir. Hindistan, Mısır, Malta ve Cebelitarık için böyle bir durumu asla istememiştir. Self determinasyon, düşman tarafı zayıflatacaksa, işe yarayacaktır. Ortadoğu’da çizgiler çekerken dertleri yağmayı paylaşmaktı. 

Bugüne bakarsak, Hindistan, Mısır, Malta, uzaktan kumandayla etki alanındadır. Cebelitarık ise günceldir. İspanya Cebelitarık’ı savaş sonucu 1713’te kaybetmişti. Ama halen Brexit vesilesiyle geri istiyor. Avrupa’da 300 yıllık dosyalar açık, Ortadoğu’da da 100 yıllık dosyalar açık. Cebelitarık’ta İspanya self determinasyon istemez, çünkü nüfus, oraya yerleştirilen İngiliz halkından oluşur, koloni-sömürge sistemi sürmüştür... İspanya nüfusa değil, toprağa bakıyor. Şimdi sorsanız, ‘Avrupa sınırları değişmez’ denir... Ancak Beyaz adamın sömürge dosyaları hâlâ açık.