Mustafa Sabri Beşer

Yerli çağdaşlar çıldırmış olmalı!

Çıldırmak! Son günlerde olup bitenleri anlatan en anlamlı kelime.

Birileri çıldırmış gibi garip hareketler yapıyor. Normal bir insandan beklenmeyecek hareketler matahmış gibi sunuluyor. Sanırım çıldırmak böyle bir şey. Yapılmayacak olanı yapıp, bunu bir marifetmiş gibi sunmak.

Edremit'te yaşanan rezaletin harareti henüz soğumamışken, bu rezaletin şaşkınlığı hala üzerimizdeyken, farklı bir rezalet karşısında şaşkın şekilde olan biteni anlamaya çalışıyoruz.

İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin çıplak semazen rezaletini tek kelimeyle "çıldırmak" olarak isimlendirmek gerekir.

Daha önce semazenler konusunda yaşanan tartışmalar ortadayken, toplumun bu konudaki hassasiyeti bilinirken, geçmişteki rezaletlere rahmet okutturacak bu yeni olay, "yerli çağdaşların" artık şirazeden çıktığının ve akla hayale gelmedik, tabiri caizse şeytanın bile aklına gelmeyecek işlere tevessül ettiğinin bir göstergesi.

Peki bunu niçin yapıyorlar?

Bir önceki yazımızda bir nebze değinmeye çalışmıştık. Bu milletin zihnine işlenen kodlar (rütbeler) eğitim, kültür ve sanat yoluyla işlendi.

İnsanlar yıllarca eğitim, kültür ve sanat yoluyla zihinsel bir travma yaşadı.

Dinin değerleriyle gerek sinema gerek tiyatro yoluyla sürekli alay edildi.

Eğitim ve ders kitaplarına geçmişin ne kadar kötü, şimdinin ise ne kadar çağdaş (!) ve cici olduğu fikri zerk edildi.

Eğitim, kültür ve sanat yoluyla yapılan bu dekonstrüksiyon başarılı oldu. Bu yollarla yapılan propagandalar sonucu muhafazakâr ve dindar kesim, zihinlere yerleştirilen kodların etkisiyle yıllarca alt sınıf muamelesi gördü. Aşağılandı, horlandı, dışlandı...

Bir zamanlar yok sayılanlar, horlananlar imkânlar açısından üstünlüğü ele geçirmeye başladı. Bu imkânların isabetli bir biçimde kullanılmış olması durumunda; eğitim, kültür, sanat ve hatta bilimde muhafazakâr ve dindar kesimin nitelik ve nicelik açısından güç dengelerini bozarak el değiştirebileceğini gören emperyal güçler yerli çağdaşlarını uyarmak zorunda kaldılar. Uyarılan "yerli çağdaşlar" üstünlüğü kaybediyor olma endişesinin oluşturduğu panikle "çılgınlıklar" yapmaya başladılar. Dindar ve muhafazakâr kesimin zihnine yeni kodları işlemek veya eskileri hatırlatmak için arka arkaya akla hayale gelmedik işleri sahnelemeye başladılar.

Edremit'teki çarşaf olayının rastgele bir olay olmadığının ispatı "çıplak semazen" etkinliğiyle desteklenmiş olmasıdır.

Yapılan bütün bu çılgınlıklar ancak bu şekilde izah edilebilir.

Edremit'teki çarşaf olayı ve çıplak sema gösterisi asla küçümsenecek olaylar değildir. Bunlar bir merkezden, bir üst akıl tarafından kasten yapılıyor gibidir.

Yapılmak istenen nedir?

Elbette, daha önce yaptıkları gibi dini değerler üzerinden toplumu aşağılamak, dinin özünden uzaklaştırmak, dindarları suni gündemlerle meşgul etmek.

Bunu dinin özünde olmayan semboller üzerinden yapıyorlar. Çünkü namaz, hac, oruç gibi dinin farzları olan alanlarda Müslümanların ayrışmayacağını, tam tersine birlik ve beraberlik içinde olacaklarını iyi biliyorlar. Bu yüzden dini, sema gibi kültürel bir sembol üzerinden vuruyorlar.

Bu tuzağa karşı bütün aklıselim sahipleri çok dikkatli olmalı ve inkârın yerli çağdaşlarının çılgınlıklarına pabuç bırakmamalıdır.

"Ülkemizin kültür zenginliğini geleneksel ve çağdaş motiflerle harmanlayarak...", şeklinde yapılan açıklamayla çağdaş bir kültür-sanat faaliyeti sunduklarını hissettirmek istiyor, ardından "çağdışı ve bağnazca yorumlar üretenlere şaşırıyoruz" ifadesiyle de aslında dini ve dindarları hedeflediklerini belli ediyorlar.

Bu tarz eylem ve anlayışların çağdaşlık olduğuna inananlar ya da halka inandırmaya çalışanlar için aklımıza Cemil Meriç'in sözleri geliyor: "Batılılaşma miti eskiyince, yeni bir yalan çıktı sahneye: Çağdaşlaşma! Şuuru felce uğratan kokain, LSD (uyuşturucu) gibi bir zehir... "Çağ-dışılık" ithamı, iftiraların en alçakçası, en abesi. Çağdaşlaşmanın halk vicdanında adı asrîleşmektir, asrîleşmek yani maskaralaşmak, gâvurlaşmak."