Mustafa KARTOĞLU

mkartoglu@stargazete.com

‘Zehirli bal’

ABD’nin terör örgütü PKK elebaşlarından 3’ünün başına ödül koyması dün olsa heyecan yaratırdı, ancak bugün çok umursanmadı. 

Nedeni açık. 

Molla Mustafa Barzani’ye atfen dinlemiştim; dermiş ki: 

“Türkler, aramız iyiyse bize bal verirler, kavgalıysak zehir. Bunu anlarız. Ancak bu İranlılar her iki durumda da zehirli bal verirler.”

ABD’nin bu kararı da ‘zehirli bal’ niteliğinde bir senaryonun parçası. 

Senaryo, daha doğru ifadeyle ‘proje’ iki aşamalı: 

1- Suriye’de PYD/YPG’nin Arap unsurların katılımıyla seyreltilmesi ve yeni bir isimle siyasi sürece dahil edilmesi. 

2- Örgütün içinden de PKK’nın tasfiye edilmesi. 

Kulağa fena gelmiyor; bu haliyle, “Keşke baştan PKK’yı ve uzantıları dahil edilmeden ‘yerel’ güçler oluşturulsaydı” dedirtiyor olabilir. 

‘Bal’ kısmı bu. 

Türkiye bunu ‘tatmaya değer’ bulmadı. 

Çünkü ABD bir yandan tabela değişikliği ve PKK’dan ayrıştırma mesajları verirken, diğer yandan terör örgütü PKK’nın Suriye kolu YPG’ye askeri yığınak yaptı, siyasi destek verdi. 

***  

Önce ‘plan’a uygun olarak YPG’ye yerel unsurlar ekleyerek Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tabelasını taktı. 

Bunun ‘görüntü’ olduğunu 22 Temmuz 2017’de ABD Özel Kuvvetler Komutanı Orgeneral Raymond Thomas itiraf etti. Thomas, ABD'nin önemli düşünce kuruluşlarından Aspen Enstitüsü’nün yıllık güvenlik toplantısında konuşurken, “Onlar kendilerine YPG diyorlardı; Türkler PKK ile aynı olduğunu söylüyor ve 'Benim terörist bir düşmanımla muhatap oluyorsunuz, bunu müttefik olarak nasıl yapabilirsiniz' diyordu. Biz de bunun üzerine onlara isimlerini değiştirmeleri gerektiğini söyledik. Bir gün sonra adlarının 'Suriye Demokratik Güçleri' olduğunu ilan ettiler. Adlarının ortasına 'demokratik' ifadesini koymalarının zekice bir hamle olduğunu düşündüm. Bu, onlara bir miktar itibar sağladı. Cenevre ve Astana gibi yerlerde masada olmak  istiyorlardı. PKK ismi altında hiçbir zaman masada olamazlardı.”

2016 ortasında Suriye’de Türkiye’nin de terör örgütleri listesinde bulunan El Nusra, adını ‘Fetih el Şam’ olarak değiştirmiş, ancak hemen ardından dönemin Beyaz Saray Sözcüsü Josh Earnest, “İsim değiştirse de bizim için hala terör örgütüdür” demişti. 

ABD, bir terör örgütünde kabul etmediği şeyi, bir başka terör örgütü için Türkiye’den istiyor! 

***  

YPG’nin PKK’dan ayrıştırılması konusunda da ‘büyük sözler’ sarf edildi. Dönemin ABD Savunma Bakanı James Mattis, mevkidaşı Nurettin Canikli’ye “Bu örgütü (YPG’yi) PKK'dan ayırabilir, hatta PKK'ya karşı savaştırabiliriz” diyecek kadar iddialı konuştu. (15 Şubat 2018 tarihli gazeteler) Ancak devamında Türkiye’nin kırmızı listesinde bulunan PKK’lı isimler ‘komutanlığa’ getirildi, ABD’lilerle siyasi ve askeri toplantılarda boy gösterdi. 

***  

Bugün ise ABD’nin sırası geldi ve üç elebaşının başına ödül koydu. 

Haliyle Ankara’da, bırakın ‘yeterli’ bulunmamasını; ‘samimi’ de bulunmadı. 

Bu samimiyetsizliği, eski Ankara Büyükelçisi ve yeni Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in “PKK terör örgütü ama YPG değil” sözleri perçinledi. 

Üstelik Jeffrey, daha birkaç ay önce, 27 Mart 2018’de “Hiç şüphe yok ki PYD ve onun askeri kanadı olan YPG, ana örgüt PKK'nın unsurlarıdır ve genel anlamda onun kontrolü altındadır” demişti. 

Balın içindeki ‘zehir’ ne kadar açık değil mi? 

***

İçinde YPG oldukça Suriye Demokratik Güçleri sadece tabelada ‘Suriye’ ve sadece tabelada ‘demokratik’tir. Bu tabela değişikliği ne kadar ‘sahici’ ise ‘tasfiye’ de o kadar sahicidir. 

Zira Ankara iki şeyi net olarak söylüyor: 

1- Bir yerde YPG varsa o PKK’dır. YPG de SDG’nin yüzde 75-80’ini oluşturuyor, üstelik komuta/yönetim kademeleri de onlarda. 

2- Bir tasfiyeden söz edilecekse, ABD ile paylaşılan yüzlerce PKK’lı isim var, onlarla ilgili hiçbir işlem yapılmadı. 

ABD ‘işine geleni’ dayatmak yerine ‘gerçekçi’ stratejiler geliştirmeli.