26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

'Çizimlerimdeki her karakter aslında benim'

“Farklı çizimlerim olsa da onların benim birer uzvum gibi olduklarını görüyorum. Ben neysem aslında o çizgime yansıyor ve benim birer aynam gibi oluyor. Her karakter bir otoportre diyebilirim bunun için. Ortak nokta kendim oluyor sanırım.” 

ALİ DEMİRTAŞ6 Nisan 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
'Çizimlerimdeki her karakter aslında benim'

Sedat Girgin’i epeydir takip ediyorum. Başarılı ama her şeyden önce çizgisine karakteristik özellikler kazandırabilmiş bir çizer. Bir yerde bir resim veya illüstrasyon gördüğüm zaman bunun kendisine ait olup olmadığını anlamam çok uzun sürmüyor. Bu güzel bir şey. Ayrıca yaptığı çizimler her an karşınıza çıkabilir; bir derginin kapağında, bir restoranın duvarlarında, sokakta veya bir kitapta… Onunla olan sohbetimizde kendisine soruyorum bu durumu. Yaptığı çizimler farklı biçimsel ortamlarda karşımıza çıkıyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyor? “Aslında amaçladığım şey, keyif aldığım projelerde çalışmak. Bunun sonucunda da kendi üslubumda çalışabildiğim her alanda çizgimi, renklerimi uygulamaya çabalıyorum.” 

Tekniği sabit ama içeriği zengin bir çizer Girgin. Bu arada yaptığı işin tanımlaması konusunda emin değilim. Çizer, ressam ya da illüstratör? Peki ya kendisi nasıl adlandırıyor yaptığı işi? “Genelde çizer demeyi tercih ediyorum. Aslında ressam demek belki daha doğru bir tanım, kitaplarda ‘resimleyen’ diye geçiyor adlarımız. Sonuçta işin özü resim.” Biz de çizer demeye devam edelim ve onu biraz daha yakından tanıyalım. 

ÇİZİMLE DOLU BİR YAŞAM 

1985 yılında İstanbul’da doğan Girgin, İstanbul Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümü’nün ardından, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Endüstri Ürünler Tasarımı Bölümü’nden mezun oldu. Birçok yayınevinde 90’ı aşkın kitap resimledi. Dergi ve ajanslarda serbest illüstratör olarak çalıştı. 2007 yılında Suna Dölek ile hazırladıkları Karıncanın Kardeşi isimli kitap Tudem Kitap Yapın yarışmasında üçüncülük ödülü aldı ve Almanca’ya çevrildi. 2010 yılında katıldığı Art Vespa tasarım yarışmasında birincilik ödülü aldı. 2014 yılında The Guide Istanbul dergisinin kapak çizeri oldu. Resimlediği Tembel Balık Sefa isimli kitap Uluslararası Gençlik Kütüphanesi (Internationale Jugendbibliothek) tarafından White Ravens 2015 kataloğuna seçildi. Yaptığı kitap resimlemeleri ile Bratislava İllüstrasyon Bienali’ne ve İzmir Ege Üniversitesi Çocuk Kitabı Ressamları Müzesi’ne seçildi, işleri sergilendi. Girgin aynı zamanda 2018 yılı Hans Christian Andersen Ödülleri’ne de aday gösterildi. Sanatçı, bugüne kadar yurtiçi ve yurtdışında birçok karma sergiye katıldı, atölyeler düzenledi ve seçici kurul üyelikleri yaptı. İlk kişisel sergisi, Hayretler Sirki’ni 2013, ikinci kişisel sergisi Keçilerle Kaçarken’i 2017 ve üçüncü kişisel sergisi Daha da’yı 2018 yılında açtı. 

BİR İLETİŞİM BİÇİMİ    

Görüldüğü üzere sanat ve çizimle dolu bir yaşam ve bunun doğal sonucu olan başarı. Sedat Girgin’e çizimin mesleki ve teknik anlamlarının dışında kendisi için ne ifade ettiğini soruyorum, şöyle yanıt veriyor: “Benim için tamamen bir iletişim biçimi. Okumak, yazmak, konuşmak neyse çizmek de o. Hatta duygularımı çizerek çok daha iyi aktarabildiğimi düşünüyorum.” Peki, çizmek ne zamandan beri hayatında ve nasıl illüstrasyona evrildi? “Klasik olacak ama çizmek her çocuk gibi benim de küçüklüğümden beri en sevdiğim aktivite. Aslında benim bunu işe çevirmemin sebebi bu aktiviteyi hiç bırakmamam. Sürekli çizen bir çocuk iken lisede güzel sanatlar resim bölümü ardından üniversiteden sonra daha da tutundum çizim işlerine. İllüstrasyona evrilmesi biraz da üniversitedeki sıkıcı derslerden kaynaklanıyor. Çizmeye başladıktan sonra para kazanma arzusuyla ufak tefek çizgiden para kazanmamla oluştu diyebilirim.” 

Sedat Girgin çalışmalarına bir kimlik kazandırmış durumda. Çizimlerinde bir dil ve özgünlük yakalamış. Bu bilinçli bir süreç miydi? Yoksa kendiliğinden mi oldu? Şöyle yanıt veriyor: “Çizimlerim benim uzantım olduğu için nereden beslendiysem ben de o şekilde bir meyve üretiyorum. Kendiliğinden oluyor demek biraz yanlış olabilir ama bilinçli de diyemiyorum tam olarak. Gelişim sürecinde kendimi evrimleştirmemle de alakalı bir şey bu aslında.” 

MAĞARA RESİMLERİ DE BİR TÜR İLLÜSTRASYON   

İllüstrasyon, resimden nasıl ve neden ayrılıyor? Girgin bu sorumu şöyle yanıtlıyor: “Ben pek ayrıldığını düşünmüyorum. İllüstrasyon bir konuyu, bir metni, görselleştirmek olarak geçiyor. Eski çağlardaki mağara resimleri, illüstrasyon ile çok benzerlik taşıyor. Rönesans veya Orta Çağ’da, İncil’de geçen hikâyeleri görselleştirmek de bir tür illüstrasyon sayılabilir. Belki modern akımlarla bu biraz daha ayrışmış olabilir.” İllüstrasyon özellikle resime ilgi duyan genç sanatçılar tarafından benimsenmiş durumda. Neden soft resim değil de illüstrasyon? İllüstrasyon çizere daha deneysel ve özgür bir alan mı sunuyor? Girgin’e göre zamanın hızından kaynaklanıyor bu durum: “Artık dijital bir çağda, hızlı paylaşılan bir sosyal ortamda insanlar daha hızlı üretip, paylaşabilecekleri mecraları daha fazla benimsiyor. Hem bununla hem de trend olmasıyla alakalı. Öte yandan genç arkadaşların sanata ve resime olan ilgisinden çok memnunum. Umarım bu ilgi karşılığını bulur ve bu alan böylelikle daha da gelişir.”