Ankara’da serin bir 30 Ağustos akşamı... Atakule, Çankaya Köşkü’ne doğru rengarenk, ışıl ışıl bakıyor. Bu gece çok özel. Zafer Bayramı için ülkenin önde gelen isimleri, askerler, şehit yakınları, sanatçılar, siyasetçiler, Çankaya’nın rampasından köşke doğru bu anlamlı günü kutlamak üzere yol alıyor. Ev sahipleri daveti bahçede veriyor bu kez. Türkiye’nin 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile eşi Hayrünnisa Gül konuklarını kapıda karşılıyor.
First Lady, mavi tuvaleti içinde sıcacık gülümsemesiyle tek tek konuklarının elini sıkarken, yüzündeki mutluluk hissediliyor. Bir ilk yaşanıyordu Çankaya Köşkü’nde... Türkiye’nin geçmişte yaşadığı kitlesel kategorizasyonlarından sıyrılıp normalleşmesi adına büyük bir adımın yansımasıydı Hayrünnisa Gül’ün yüz ifadesi. Yıllardır eşinin yanında, davetlerde, gezilerde ve hatta bizzat kendisinin başkanlık ettiği sosyal sorumluluk projeleriyle gündemde olmasına ve ülkemizi gururla temsil etmesine rağmen, sıra resmi davetlere geldiğinde üvey evlat muamelesi görüyordu. Üstelik kendisiyle beraber bu ülkenin binlerce kadını da. Geçen hafta kutladığımız 30 Ağustos Zafer Bayramı münasebetiyle köşkteki resepsiyon sayesinde Hayrünnisa Hanım ile birlikte adeta toplumun her kesimi birbiriyle kucaklaşıyor ve adını tarihe kazıyacak bir organizasyona imza atılıyordu. Hem bir ‘ilk’ hem de gerçek ‘birlik’in kabul töreniydi.
TRENDLERİ SIKI TAKİP EDİYOR
Gözler Hayrünnisa Gül’ün üzerindeydi. İcraatları kadar stili de merak konusu. Daha köşke yerleşmeden önce nasıl giyineceği hatta nasıl örtüneceğine dair iddialar atılıyordu ortaya. “Hayrünnisa Gül’e Sophia Loren imajı” haberleri yayımlanıyordu ardı sıra. Bu söylentileri çıkaranlar, First Lady’nin başını inancı gereği örttüğünün bilincinde değil ya da bu bilinçte olmak istemiyordu. Yoğun tartışmaların sonucunda o gün geldi çattı. Hayrünnisa Gül daha önce nasılsa yine aynı. 2007 yılından bu yana Cumhurbaşkanı Gül’ün yanında vakur, sosyal ve zevk sahibi bir görüntü çizmeyi başardı.
Günlük programlarında, eşiyle katıldığı gezilerde ve köşkte konuk ağırladığında, yerine göre nasıl giyineceğini bilen, trendlerin sıkı takipçisi, kendine özgü bir stilin sahibi. Özellikle resmi davetlerde baştan aşağı tek renk kıyafetler giyinmesi tesettürlü bir kadının fazla detay ve çeşitli renklere ihtiyaç duymaksızın nasıl zarif olunabileceğinin göstergesi. Son olarak 30 Ağustos resepsiyonunda giydiği açık mavi tuvaletini pırıltılı taşlar ve detaylarda kullandığı aynı tondaki parlak kumaşla hareketlendirerek abartıya kaçmadan şık olunabileceğini gösterdi. Tesettürlü kadınların pek çok parçayı bir arada kullanmaları gerektiğinden ötürü şık olmayı zorlaştıran giyinme şekline en doğru yanıtlardan birini Hayrünnisa Gül veriyor.
DERİ CEKET DE TERCİH EDİYOR
Hayrünnisa Gül’ün tarzına baktığımızda ilk göze çarpan abiye bile giyse tek renk, gündüz programlarında ise en fazla iki renk tercih etmesi. Bu, şıklığını riske atmadığının işareti. Gece kıyafetlerinin üzerine aynı tonda şifon eşarp kullanırken günlük tayyörlerini bazen tek renk bazen naif desenlerin yer aldığı eşarplarıyla tamamlıyor. Çoğunlukla etek ceket takımları tercih eden First Lady, asimetrik kesimler ve sert kuplarla kendine has bir imaj sergiliyor.
Renklerle arası iyi olan Hayrünnisa Gül, günlük gezilerinde spor ceket veya trençkot giyerek stil ipuçları veriyor. Deriyi de çok seviyor. Parlak deriden, güderi, süet, nubuk gibi pek çok çeşidine şahit oluyoruz. Dubai’de kahverengi şal yakalı süet bir ceket giyerken, Avusturya’da yeşil parlak bir deri ceketle karşımıza çıkmıştı.
Geniş yakalı giysilerini bazen beyaz bazen siyah iri incilerle tamamlarken mücevhere olan tutkusunu görmezden gelemiyoruz. Özellikle büyük ebatlı ve tasarım harikası yüzüklerle asaletini gözler önüne sererken yurtdışında kültürümüze dair emareler de veriyor. Dünyaca ünlü takı tasarımcımız Sevan Bıçakçı’nın eski İstanbul’dan aldığı ilhamla tasarladığı yüzükleriyle bu muhteşem kenti parmağında adeta her yere taşıyor.