24 Nisan 2024 Çarşamba / 16 Sevval 1445

Genetiğimle oynama: Ben bir süs objesi değilim

Kediler ve köpekler bir meta haline geldiğinden beri onları satın almak insanlar için sosyal statü değeri olarak algılanıyor. Özellikle farklı cinslerdeki hayvanların ciddi anlamda ticareti yapılıyor. Ancak doğal olmayan yöntemlerle çiftleştirilerek ortaya yeni cinslerin çıkarılması hayvanlarda kalıtsal bozukluklara neden oluyor. Tüm bu yaşananlarsa doğrudan bir canlı hakkı ihlali.

ALİ DEMİRTAŞ27 Ekim 2018 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Genetiğimle oynama: Ben bir süs objesi değilim

İnsan ırkı olarak dünyadaki dengeleri alt üst etmekte üstümüze yok. Kendi konforumuz için bitkilerin, hayvanların yaşam alanlarını ellerinden alıyoruz. Tüketim hırsımız yüzünden bitkilerin, hayvanların genetiği ile oynuyoruz. İnsan eliyle dolaylı veya doğrudan pek çok canlının hayatını olumsuz yönde etkiliyoruz. Buna hayatımızın her alanından örnekler verebiliriz. Petshop sektörü bunlardan biri. Farklı cinslerdeki kediler ve köpekler başta olmak üzere birçok hayvan ticari çıkarlar doğrultusunda çiftleştiriliyor ve ortaya yeni cins hayvanlar çıkıyor. Genetiğiyle oynanan hayvanları satın alanlar ise besledikleri kedi ya da köpeği bir sosyal statü göstergesi olarak da kullanabiliyor. Petshoplarda cam kafeslerin içinde sergilenen ve alıcısını bekleyen hayvanlar çoktan bir meta haline getirilmiş durumda. Satın alınan evcil hayvanların yüzde 60’ının sokağa ya da barınağa terk edilmiş olması da bu gerçeği doğruluyor. Pet ürünleri ve hizmetleri sektörünün global büyüklüğünün 150 milyar dolar olduğu düşünülürse nasıl acımasız bir döngü ile karşı karşıya olduğumuz daha net anlaşılır. Bu çarkı tersine çevirmek ise toplumu petshoplardan hediyelik eşya alır gibi evcil hayvan alma eğiliminden kurtarmakla mümkün. ‘Satın alma sahiplen’ şeklindeki farkındalık kampanyaları da bu anlamda büyük önem taşıyor. 

Petshop sektörü ile ilgili görüşlerine başvurduğumuz hayvan hakları aktivisti, İstinye Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Aybike Serttaş, Türkiye Hayvanları Koruma Derneği (THKD) Başkanı Birgül Rona ve İstanbul Üniversitesi, Veterinerlik Fakültesi Öğretim Görevlisi, Prof. Dr. Alev Akdoğan Kaymaz da bu sektörün hayvan sevgisi ile bir ilgisi olmadığı görüşünde. Serttaş, “Bir canlının, otomobil, pahalı bir telefon, pırlanta yüzükle aynı kategoriye koyulması çok düşündürücü. Masum bir hayvanla iletişim kurmanın zevkini tadamamış insanlar adına da üzücü.” diyor. Rona ise, “Evcil hayvanların üretimini kabul etmemiz mümkün değildir. Özellikle doğal olmayan çiftleştirme onaylanacak bir uygulama asla olamaz.” şeklinde konuşuyor. Rona, farklı türde evcil hayvan satın almanın bir saplantının göstergesi olduğuna dikkat çekiyor. 

THKD BAŞKANI BİRGÜL RONA: MODA FIRTINALARI ORTAYA YENİ ‘MODELLER’ ÇIKARIYOR

Evcil hayvanların bazı kişilerce bir sosyal statü üstünlüğü yani bir “varlık” göstergesi olarak kullanıldığı ne yazık ki bir gerçektir. Tıpkı lüks otomobillerin, kürk mantoların, mücevherlerin ve benzeri değerli tüketim araçlarının çevrede üstünlük yaratmak isteğiyle kullanılması gibi.  Bu tür duygular, başkalarından daha değerli olma özentisinin yarattığı ruhsal bir saplantı olsa gerek. Evcil hayvanların, belki de farkında olmayarak,  böyle bir saplantı nedeniyle kullanılmasına gelince: bu konuda böyle bir talebin varlığı görüldüğünde, dolayısıyla bir “pazar” oluşmuş oluyor. Bu “pazar”ın talep gören ürünlerle yani değişik türden, değişik görünümlü, diğerlerinden farklı yapıda evcil hayvanlarla donatılması için hayvanların genleri ile oynanıyor. Sonuçta doğal ırk özelliklerini kaybetmiş olarak yaratılan hayvancıklar sağlıksız, hastalıklara dirençsiz oluyorlar ve bünyelerinde çeşitli fizyolojik ve biyolojik sorunları taşıyorlar. Ve sonunda onların da modası geçiyor. Onların yeni mekânı artık sokaklardır. Tıpkı bir zamanların dalmaçyalıları gibi. “Pazar” ise yeni bir moda fırtınası oluşturma ihtiyacı ile yeni modeller yaratmaya başlıyor.

PROF.  DR. ALEV AKDOĞAN KAYMAZ: ÇİFTLEŞTİRMEYLE KALITSAL BOZUKLUKLAR ORTAYA ÇIKIYOR

Doğal yoldan olmayan hayvan üretimi sadece nesli tükenmekte olan hayvan türleri için geçerli olmalı ve uygulanmalı. Aksi takdirde hem doğanın dengesi bozulacak hem de doğum sonrası talep görmeyen hayvanlar sokaklara ve ölüme terk edilecekler. Diğer taraftan, belirli ırkların çiftleştirilmesi ile çeşitli kalıtsal bozuklukların bulunduğu hayvanlar üretilmiş olacak.  Bu durum hayvanların refahını, yaşam kalitesini ve süresini olumsuz yönde etkileyecek. Üretim amacı güden kişiler dişi ve erkek hayvanlarını sürekli bir arada tutarak dişilerin daha çabuk kızgınlığa gelmelerini ve çiftleşerek dişilerin hiç dinlenmeksizin gebe kalmalarını sağlıyor. Bazen de hayvanlara hormon uygulayarak kızgınlık dönemlerini ayarlamayı tercih ediyorlar. Ancak her iki durumda da gebe kalan bir dişi hayvanın sağlığı ve doğurganlığı ile doğan yavrunun sağlığı zarar görüyor. Dişiler çok sık doğum yaptıklarından zayıf düşüyor, yavru sayısı fazla olduğunda yeterli süt üretimi olmuyor, yeterince beslenemeyen yavrular ölüyor. Bu üretimler 5199 sayılı kanunun uygun şekilde revize edilmesi, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından sıkı kontrollerin yapılarak caydırıcı düzeyde cezaların uygulanması ile kontrol altına alınabilir. Örneğin, İngiltere’de olduğu gibi ülkemizde de Scotisch Fold kedilerinin üretimi yasaklanmalıdır.

HAYVAN HAKLARI AKTİVİSTİ DOÇ. DR. AYBİKE SERTTAŞ: HAYVAN HAKLARI PARAYA YENİK DÜŞÜYOR

Petshoplarda hayvan satılmasına kayıtsız şartsız karşıyım. İşletmeciler her ne kadar hayvanlara çok iyi bakıldığını iddia etseler de bir canlının para ile satılmasını etik olarak doğru bulmuyorum. Bu alış-satış döngüsü biraz önce bahsettiğimiz üretimin devam etmesini sağlıyor. Hayvan hakları paraya yeniliyor. Petshoplarda gördüğüm her hayvanın bir an önce satılması için dua ediyorum. Onların camın ardındaki çaresiz bekleyişleri, özellikle çok hareketli olan bebek hayvanların daracık bir alanda enerjilerini atmaya çalışmaları, kendilerini sevdirmek için can atmaları içimi acıtıyor. Bu hayvanların daha da şirin olmaları için henüz anne sütünden kesilmeden annelerinden ayrıldıklarını da biliyoruz. Daha pek çok can sıkıcı detay var. Bu sebepten petshoplarda hayvan satışını yasaklayan belediyeleri tebrik ediyorum. Bu yasaklar ilk başladığında hayvanseverlerin tek kaygısı merdivenaltı üretimin artabileceği ve satılan hayvanlar için koşulların daha da kötüleşebileceği idi. Neyse ki böyle bir gelişme olmadı. İnsanların ısrarı bence bilmemekten geliyor. Bu hayvanların hangi koşullarda petshop’a getirildiği, orada neler yaşadıklarını bilmiyor insanlar. Tek gördükleri kendilerine heyecanla bakan güzel bir canlı. Cehalet mutluluktur derler ya, bazen keşke ben de bilmesem, “Aman ne güzel” deyip geçsem diyorum. Son olarak yine can yakan bir detaydan bahsetmek istiyorum: Türkiye’nin yazlık beldeleri neyle dolu bilir misiniz? Petshoplarda oldukça yüksek fiyatlara satılan cins hayvanlarla. Bebekken bir hevesle alınıp yaz biterken sokaklara salınan hayvanlar… Korkak, mutsuz, neye uğradığını şaşırmış canlar. Ki bu hayvanları barınaklara göndermek ayrı bir felaket senaryosunun başlangıcıdır. Nefes alan her canlı sevilmeyi hak eder. Her canlının hakları var. Dünya bizden, insandan ibaret değil.