FRIDA Kahlo sanata kazandırdığı eşsiz tabloları kadar kendine has tarzıyla da bir moda ikonuydu. 1907-1954 yılları arasında yaşayan Meksika’nın ‘ulusal hazinesi’ Kahlo, Alman bir baba ile Meksikalı annenin dördüncü çocuğu olarak 1907’de dünyaya geldi. Altı yaşındayken geçirdiği çocuk felci nöbetiyle başladı acıları... Yanakları tombul, gülümseyişi gamzeli, güleç ve kıpır kıpır Frida, dokuz ay boyunca yatağa mahkum oldu. Tedavi ve bakım curcunası, ağrı ve hekimler çok küçük yaşta girdi onun hayatına. Bu hastalıktan kalktığında körelmiş bir bacağı vardı. Giyim stili o yıllarda sakatlığının vermiş olduğu tahribata göre şekillenmeye başlamıştı. İncecik kalan bacağını kamufle etmek için üst üste çoraplar ve uzun çizmeler, daha sonraları da pantolon ve erkeksi kıyafetler giydi.
İradeli ve inatçı bir tavırla telafi ediyordu durumunu ama bu yara 18 yaşında geçireceği kaza ile daha da büyüdü. Henüz ilkokula gittiği anda sansasyon yaptı, gerçek bir okullu Alman kızı gibi giyinmişti: Pilili bahriyeli eteği, beyaz çoraplar, potinler ve örgülü saçlar... Meksika’da Almanlar gibi giyinirken ileriki yaşlarda da ikonik stili, geçirdiği büyük trafik kazasıyla ortaya çıktı. 1925 yılında geçirdiği kazada omurgası, kaburgaları, kalçası ve bacaklarındaki onlarca kırıkla hayatta kalma mücadelesi verdi. Doktorlar Frida’nın iyileşeceğine inanmıyordu. Olağandışı bir yaşam gücü ve onun beslediği acıya dayanıklılığı iyi anlayamamaktan ileri geliyordu bu inanmazlık. Bir aylık hastane dönemi sonrası alçı korselerle geçireceği aylar süren nekahat dönemi oldu Frida’nın. Aynaya bakarak yattığı yerden kendini resmettiği günler bu döneme dayanıyor.
HER SABAH TIPKI BİR İDOL GİBİ SÜSLENİYORDU
Frida’nın yeni kimliği ve bunun kıyafetlerine yansıması geçirdiği ağır kaza ve ünlü sanatçı Diego Rivera ile süren meşakkatli evliliği neticesinde oldu. Fırtınalı beraberlik, sakatlıklar ve buna bağlı olarak çocuğunun olamayışıyla Diego’nun sayısız gönül ilişkisine katlanmak zorunda kalması Meksika’nın ulusal hazinesini doğurdu. Her fırça darbesi onu hayata tutunduruyordu adeta. Bu, kendisinden 20 yaş büyük, 20 santim uzun kocasının yanında kendi heykelinin dikilmesine yardımcı olacaktı. Diego için Tehuana kadınlarının parıltılı giysilerine bürünecekti. Genç kadın ömrünün sonuna dek hiç sektirmeden her sabah tıpkı bir idol gibi süslenerek oluşturuyordu görüntüsünü. Öyle bir giyim kuşam tarzı belirlemişti ki bunun resim tarzıyla etkileşimi hemen göze çarpıyordu.
1954’te öldükten sonra, kocası onun kıyafetlerinin 15 yıl kilitli kalmasını emretti. Diego, Kahlo’nun mektupları, elbiseleri, takıları ve fotoğraflarının yer aldığı arşivi menajeri Dolores Olmedo’ya bıraktı. Dolores ısrarları geri çevirmekten pes etti ve 50 yıl sonra yeni bir sergi ortaya çıktı. Kurdeleli aksesuarları, uzun etekleri ve canlı renkli çiçeklerle işlenmiş bol bluzlarıyla Kahlo, hem fiziksel hem de duygusal acılarını gizliyordu. Maksi etekleri küçük ince sağ bacağını saklarken sert korselerle kaplı bol bluzlarını sırt ağrıları için giydi. Bilinçli bir biçimde doladığı rebozo denilen geleneksel şal ve işlemeli bluzları, Meksika’ya gelen koleksiyonculara uygun kişilik sergiliyordu. Kuşkusuz büyük küpeler ve çiçeklerle ördüğü saçlarıyla tamamladığı ‘Tehuana’ elbisesi onu çekici kılıyordu. Sergide Kahlo’nun kendi portresi ‘The Broken Column’daki meşhur beyaz korsesi ve Picasso’dan hediye el biçiminde bir çift küpe de yer alacak. Üzerlerinde hala Kahlo’nun parfümü ve boya kokularının kalıntıları olduğu söylenen kıyafetlerin sergisi 22 Kasım’da başlayacak.