20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Mimaride odak kültür mü teknoloji mi?

Mimari tasarım geçmişten günümüze daima hayatımızda ve farklı biçimsel formatlarda karşımıza çıkıyor. Bölgeden bölgeye, kültürden kültüre değişiklik gösteriyor. Ama dünyanın her yerinde eş zamanlı olarak gelişen teknoloji ortaya benzer çalışmalar da çıkarmaya başladı. Hâl böyle olunca şu soru da sıkça sorulmaya başlandı: Mimari tasarımda odağımıza kültürü mü yoksa teknolojiyi mi almalıyız?

ALİ DEMİRTAŞ13 Nisan 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Mimaride odak kültür mü teknoloji mi?

Mimari ve tasarım belki şu anki adlandırmalarıyla olmasa da insanlığın doğduğundan beri hayatımızda. Gelişerek, biçim değiştirerek varlığını koruyor. Zira başta barınma olmak üzere insanlığın en temel  ihtiyaçlarını karşılayan bir disiplin. 

Tasarım ise her an, her yerde ve her şeyde karşımıza çıkıyor. Kültürler ve coğrafi bölgeler arası farklılık gösteren mimari tasarım dünyanın her yerinde eş zamanlı olarak gelişen teknolojiyle birlikte benzer özellikler taşımaya başladı. Gelişen teknolojiyle birlikte artık fabrikasyon ve tek düze yapılar ortaya çıkmaya başladı. Bu durumu binalar büyüdü, mimarlık küçüldü şeklinde yorumlayabilir miyiz? Belki. “Peki böyle bir durumda mimari tasarım yapılırken odağımız ne olmalı? Kültür mü yoksa teknoloji mi?” sorusunu sormak da kaçınılmaz oluyor.

ODAĞIMIZA KESİNLİKLE KÜLTÜRÜ ALMALIYIZ

Bütün bunları geçtiğimiz günlerde düzenlenen 4. Uluslararası Mimari Tasarım Zirvesi’nde (Arch Design Summit 2019) bir araya geldiğimiz Türk mimar Orhan Ersan, İranlı mimar ve araştırmacı Hamid Hassanzadeh ve İE Mimarlık ve Tasarım Okulu’nun direktörü Jeronimo Van Schendel ile konuştuk. Onlara göre mimaride teknolojinin kullanımı çok önemli ve çok da faydalı. Ama kültür daima teknolojiden önce gelmeli... 

İki Artı Bir Mimarlık’ın kurucusu mimar Orhan Ersan’a göre mimari tasarım yapısal çevrenin ve sosyal kültürel dokuların anlaşılması, iyi analiz edilmesi ve içinde yaşadığımız kentin tanınması, bunlarla ilgili araştırmaların yapılması, bir yapının yerine ait olmasıyla ilgili yapılan çalışmaların tümünü kapsıyor. “Her mimari yapının, bulunduğu ortama uygun olduğunda bir anlam ifade ettiğini düşünüyorum.” diyen Ersan, bir yapının tarihsel sürekliliğin bir yerinde anlamlı bir duruşu olması gerektiğini savunuyor: “Mimari tasarımda bulunmadan önce oranın mimari tarihinin araştırılması gerekir. Burada mimarlar daha önce nasıl bir yaklaşımda bulunmuşlar ve şu an ben buraya bu çağda nasıl bir mimari tasarım yapabilirim?” Öte yandan Ersan, mimaride odağımıza kesinlikle kültürü almamız gerektiğini savunuyor: “Ben uluslararası mimarların bunu biraz göz ardı ettiğini gözlemliyorum. Dünyanın her yerinde benzer yapılar yapan marka mimarları ortaya çıkmış durumda. Bunlara mesafeli yaklaşıyorum. Benimsediğim tarz, mimarların o lokasyonun yöresine ve kültürüne uygun tasarımlar yapıyor olmasıdır. Buna bağlamsalcı yaklaşım diyoruz. Batı’da ise şu anda gelişen bir kültür ve korunmuş bir mimari var. Onun üzerine yapılan yeni yapıların da belirli bir duyarlılıkla inşa edildiğini görüyoruz. Örneğin Londra bu konuda çok muhafazakâr. Geleneklerinden ve kültürlerinden ödün vermiyorlar ve yeni yapılar çok az.”

TEKNOLOJİ MİMARLIĞA KET VURUYOR

Peki şu an teknoloji mimarinin neresinde? 20. yüzyılın başından beri teknolojinin bir getirisi olan betonarmeden beri inşaat çok hızlandı. Üstüne bir de çelik geldi. Nüfusun barınması açısından bu çok önemli bir şey. Fakat Ersan’a göre tam olarak istedikleri bu değildi: “Şu anda teknoloji mimarlığa ket vuruyor. Mimarlık bu sistemin içerisinde var olan bir şey değil. Binalar büyüdükçe mimarlık kayboldu. Diğer türlü sadece bir makine yapıyoruz gibi oluyor. Bu insanın doğasına da uygun değil.” 

Orhan Ersan, şehir planları hakkında ise şöyle düşünüyor: “Büyükşehirlerde kentsel plan çok önemli ama yapılmıyor. Yapılıyorsa da yanlış yapılıyor. Bunlara belirli kriterler getirmek lâzım. Örneğin bir yere 10 bin tane ofis yapılıyor ama o bölgede buna ihtiyaç yok. Dolayısıyla boşa yapılmış oluyor. Bütün bunların planının ve araştırmasının öncesinde yapılması lâzım.” Mimaride son zamanlarda Türkiye’de de popülerlik kazanan bir tanımlama var. Yatay mimari… Ersan bunun şehir planlamasında doğru bir başlangıç olduğunu söylüyor: “Yüksek mimariden kaçınılmalı. Uzmanlarla devlet bir araya gelerek sorunları çözebilir. Ya da dünya örneklerine bakılmalı. Ama en nihayetinde her şeyin başı plan yapmakta.” 

JERONİMO VAN SCHENDEL: BAŞARILI TASARIM KÜLTÜRE BAĞIMLIDIR

Dünyanın en büyük mimarlık ve tasarım okullarından biri kabul edilen İE’nin direktörü mimar Jeronimo Van Schendel, mimarlığın beslendiği alanlarla ilgili şunları söylüyor: “İş, teknoloji ve mimarlık… Bunların hepsi birbirini besleyen alanlar olduğu için birbirinden ayrı düşünülmemeli. Tasarım yukardan inen bir şey değil. Birçok farklı çalışmanın ortak bir ürünü olarak ortaya gelmesi gerekir. Sağlıklı bir ağaç yetiştirmek isterseniz, ne kadar dibe inerseniz o kadar sağlam olur. Bunun gibi kültür de aslında şehirlerimizi besleyen temel kaynaklardan biri. Kültürden tabii ki ilham almak gerekir. Kültür birçok şeyin birleşmesinden ortaya çıkmış bir şey. Tarihten, iklimden, lokasyondan besleniyor. Bunların hepsinin bir potada eritilmiş hali ise kültürü etkiliyor.” Schendel mimarinin kültürle olan ilişkisini ise şöyle yorumluyor: “İstanbul’da çok dar sokaklar var neden? Çünkü güneş ışığının geliş açısı düşünülmüş… Dolayısıyla buraya uzaydan gelmiş gibi kültürden tamamen bağımsız bir yapı yaptığınız zaman bu başarılı bir tasarım olmaz. Teknolojinin yararlı ve iyi taraflarını alıp bunu kültürle birleştirerek ortaya bir şey çıkarmak gerekir. İstanbul için bir uzman değilim ama ilk izlenimlerim inşaat alanında çok aktif olduğu. Devam eden çok fazla iş var. Ve bunun meydana getirdiği çok fazla değişim ve fırsatlar var. Bu işin kültür tarafını beslemek için iyi bir fırsat. Şehirde sadece bir tane tarihi alan bırakıp, onun dışında atıl ve anlamsız alanların yapılması doğru değil. Şehrin mutlaka tarihi bir merkezi olmalı. Şehir kendi içinde diğer disiplinlerle iyi entegre olmalı. Başarılı olan budur. İstanbul böyle bir model için elverişli bir yer. Bizim de kendi okulumuzda yapmaya çalıştığımız şey bu: Farklı disiplinlerin bir araya gelmesiyle ne kadar güçlü bir tasarım yapılabileceğini ve tasarımcının da bunu farklı disiplinlerle koordine olarak nasıl çözebileceğini ortaya koymak.”

HAMİD HASSANZADEH: YAPI ŞİMDİKİ ZAMANI DA İÇİNDE BARINDIRMALI

İranlı mimar, araştırmacı ve Parametric Architecture web dergisinin kurucusu Hamid Hassanzadeh, mimarlıkta odağın sadece kültür ve tarih olmaması gerektiğini, yapının aynı zamanda şimdiki zamanı da içinde barındırması gerektiğini söylüyor ve ekliyor: “Kültür ve tarih çok önemli faktörler ama yeterli değil. Ekonomi, coğrafya, iklim, bağlam, zamanın koşulları… Bunların hepsi mimari tasarımı etkiliyor. İstanbul ise kendi kültürünü korumaya çalışıyor ama ne kadar başarılı bu tartışılır. Baktığımızda iyi binalar görmek mümkün fakat İstanbul’un asıl probleminin şehircilik olduğunu düşünüyorum.” Hassanzadeh mimaride teknolojinin konumunu ise şöyle yorumluyor: “Teknoloji günümüzün kaçınılmazlarından ve mimaride de böyle. Önemli olan teknoloji ile nasıl bağ oluşturduğumuz. Teknoloji mimaride odağımız değil aracımız olmalı. Bu aracın kendisine değil yaptıklarına ve sunduğu faydalara odaklanmalıyız. Örneğin bir bina tasarlarken autocad, revit, 3D max gibi farklı modelleme programları kullanıyoruz. Bundan beş yıl sonra ise bambaşka programlar olacak. Ayrıca teknolojinin sadece tasarım aşamasında değil, inşaat aşamasında da büyük kolaylıklar sağladığını söylemek mümkün. Günümüzde robotların yavaş yavaş inşaat aşamasında rol aldığını biliyoruz ve bu rolün zamanla artacağı kesin. Ama tüm bunların birer araç olduğunu, işimizi kolaylaştırdığını ve böylelikle bize asıl önemli noktalara daha fazla odaklanma fırsatı verdiğini düşünüyorum.”