19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Pederşahi aileden veledşahi aile düzenine geçtik

“Pompalanan bir etkinlik anneliği var. Çocuk 9-10 yaşına geldiğinde yorulmuş oluyorlar. Halbuki bunun ergenliği var, yetişkinliği var, ben daha lazımım o çocuğa. O sekiz yaşına gelene kadar kendimi tüketmenin ne gereği var.”  

ZEYNEP TÜRKOĞLU19 Ocak 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Pederşahi aileden veledşahi aile düzenine geçtik

Arada çıkıp dolaşmak lazım. Bizim dünyamız ve alışkanlıklarımız dışında kimler neler yapıyor diye. Çünkü var böyle bir şey. Sıkıldığınız, daraldığınız, çözüm yoktur sandığınız anda, şikâyet ve dert üstünüze üstünüze yürürken, birilerinin söylenmeyip, çıkış yolları bulduğunu,  oradan yürüdüğünü, hatta kendinden başkalarını da yürüttüğünü görürsünüz; iyi gelir… 

Bu aralar dinlediğim dert, ki yeni değil farkındayım, “ergenlik çağındaki çocuklarımızla konuşamıyoruz!” Dert yeni değil ama şu internet çağı biraz tuz biber ekti iletişemeyen ailelerin derdine. “Aradığımız evlat 10 yaşından sonra kapsama alanı dışında” diyorlar. 

Halenur Çalışan Gürbüz’ün kapısını çaldım ben de. Erken kalkıp yol alanlardan o. İyi bir yazar. Hani tam da yakışan ifadesiyle kalemi çok sağlam. Ama bugün için benim adıma önemi, farklı türde yazdıklarının toplamındaki kalite ve estetik değil, özellikle ilk gençlik romanlarının Türkiye’deki sayılı isimlerinden olması. Ve bir başka önemli taraf; sadece onlara yazmıyor, onlarla yazıyor. Yürüttüğü yazı atölyelerinde ortaokul nesli çocuklarla edebiyat üzerinden bir dünya kuruyor. Geçen gün ben de aralarına katıldım. Biliyor musunuz, insan diye bir şey var; eksiği gediği, kusuru, yeteneği, hayalleri ve umutlarıyla, müthiş! Onlarlaydım, bir bakın, size de iyi gelecek… 

Hangi yaşa yazıyorsun? 

Dokuz yaş üstü. Üst sınırı yok. Çocuk edebiyatında sadece alt sınır koyarız. 

İlk gençlik diye çocuk ve yetişkin edebiyatında ara bir alan açmak doğru mu diye eleştirenler var? Ne diyorsun? 

Bu dille ilgili. Benim dilim o yaş grubuna rahat ulaşabilen bir dil. Bunu başarmanın da zor olduğunu biliyorum. Bunu benden daha iyi başaran pek çok yabancı yazar var. Bu ilk gençlik kitapları diye bir kategori. 10-11-12 yaşında, ergenlik çağındaki çocuklara daha iyi hitap eden, onların dünyasının sorunlarını, o dünyanın rengini, nefesini algılayan ve o şekilde yazabilen yazarlardan biri de benim. 

Kast ettiğim eleştiri buradan geliyor. İlk gençlik kategorisinin, edebiyatın kendisine ulaşmayı geciktiren bir şey olduğunu düşünenler var.  

Okusun. Elinden almıyoruz ki. Burada sorun şu; bu çocuklar televizyon ve internet dünyasının çocukları. Bu çocuklar bizim kitaplarımız olmazsa oturup Reşat Nuri veya Victor Hugo okumayacaklar. Ya da küt diye Suç ve Ceza’ya geçmeyecek. Bizim kitaplarımız onu engellemiyor. O zaman yine internetle uğraşacak. Çünkü o derinlikte değil şu an yetişmekte olan 9 yaş üstü çocuklar. Bunu söyleyenler kendi çocukluklarıyla aynı zannediyorlar. Atölyelerimde Çalıkuşu’nu yüksek sesle okutarak, o edebiyat hazzını yaşatmaya gayret ediyorum. Ama bu ara kategoriye ihtiyaç var. 

Peki bu alanı kendin için özellikle mi seçtin? 

Hayır bu Aynur Çimenlekesi’ni yazdıktan sonra oluştu. Ben onu şu yaş okusun, bu yaş okusun diye yazmadım. Ama ortaya çıkan tam da böyle 9 yaş üstünün seveceği bir metin oldu. Sonra atölye yaparken de o yaş grubuyla iyi anlaştığımı fark ettim. 

Yani son yıllarda ailelerin iletişim kuramamaktan en çok yakındıkları yaşlar... 

Beni ben yapan pek çok deneyimi ortaokuldayken yaşadım. Müzik zevkimi ortaokuldayken edindim. Şu anki Halenur o zaman oluştu. Net hatırlıyorum bunu. Belki bana o güzel zamanlarımı veya belki hüzünlerimi hatırlattıklarından… Ki Asiye aslında hüzünlü bir kitaptır. O yüzen o çağ ile çok rahat empati yapabiliyorum. Bir de ortaokul çocukları kendileriyle düzgün iletişim kurulduğunda çok tatlı, çok rahat konuşulan, eğlenceli tipler. Ben seviyorum onları. Bir de beraber okuduğumuz kitaplardan, pasajlardan sonra onların hayatıyla ilgili meseleleri konuşurken buluyoruz kendimizi. 

Sana göre aranızdaki iletişimin sırrı ne? 

Ben çocuklarla muhatap olurken karşılarında bir yetişkin olarak duruyorum ama kusursuz, onları sürekli şekillendirmeye çalışan, doğruları dayatıp, yanlışların altını çizen biri olarak bulunmuyorum. Kendi şapşallıklarımı, kusurlarımı, komikliklerimi gizleyen biri değilim. Çocuklarıma karşı da hayata karşı da değilim. Dolayısıyla onlar karşılarında hayatta eksikleri olan, hatta neredeyse onlar gibi tam “olmamış”, tam “kıvırmamış” diğer yetişkinler gibi, “tamam, budur!” dememiş birini buluyorlar. Günümüz ebeveynlerinin en büyük probleminin bu olduğunu düşünüyorum; Çok kusursuzlar! Heykel gibi mükemmel modeller olarak çocuklarının karşısında duruyorlar adeta gölge oluyorlar onlara. 

Niye sadece yazmakla yetinmiyor bir de çocuklara yazdırıyorsun? Sana ve onlara ne kazandırıyor bu? 

Çocuklara ne kattığını söylemem doğru olmaz ama onların bana kattığı çok şey var. Onların dünyalarını tanıyıp, yine onların dünyalarına yazıyorum. Ajanlık yapmış oluyorum; ne seviyorlar, neden nefret ediyorlar. Onları anlamak için harika bir yol. Bazen oturup hangi şarkıcıları dinlediklerinin listelerini yaptırıyorum onlara. Hiçbirini tanımıyorum o adamların. Sonra oturup bakıyorum neymiş diye. Neyi sevip, sevdikleri şeylerle nasıl bir ilişki kurduklarını çözümlemeye çalışıyorum. Çalışacağım başka romanlar için de malzeme biriktirmiş oluyorum. 

Atölye çalışması dediğimiz şey nedir, neyi içeriyor? 

“Yazı atölyesi” diyorum ben. Yazmaya mesai harcayan biriyim. Hayatım yazmakla geçiyor ama nasıl daha iyi yazarım, nasıl daha iyi cümle kurarım diye uğraşan biriyim. Çocuklara dertlerini nasıl anlatabileceklerini, daha doğrusu bir dertleri olup olmadığını hissettirmeye çalışan bir atölye yapıyorum. Başlangıçta herkesin anlatacak bir hikâyesi olmuyor. Sonra oluşmaya başlıyor. Onlara aşama aşama bazı hap bilgiler vermeye başlıyorum. Mesela bir karakter, bir kahraman, bir anti-kahraman yazmak. Mekân kurgulamak. Zaman geçişleri… Bütün bunları kendi seçtiğim, beğendiğim örnekler üzerinden gösteriyorum. Ama burada önemli olan onlara anlattıklarım değil anlatırken veya güzel metinler okurken hissettiğim haz. Onu görüyorlar. Bir cümleyi yeniden, yeniden okuyorum. “Bakın ne güzel yazmış;  keşke bu cümleyi ben yazsam da başka hiçbir şey yazmasam hayatta” falan diye… Ben böyle mutlu olunca onların da yavaş yavaş metinleri algılama biçimleri değişiyor. Onlara okul öncesi de yetişkin edebiyatı da okutuyorum. Ahmet Hamdi de Julia Donaldson da okutuyorum. Gerçek edebiyatta her şeyin bir karşılığı olduğunu, bunun sadece bir popüler malzeme olmadığını görmelerini istiyorum. Ben onlardan küçük yazarcıklar olmalarını beklemiyorum. Kimse kimseyi yazar yapamaz. Kimsenin beni yazar yapmadığı gibi. Sadece daha iyi yazsınlar, daha iyi okusunlar, edebiyatla aralarındaki ilişkinin nasıl bir şey olduğunun farkında olsunlar istiyorum. 

“Çocuklarla muhatap olurken karşılarında kusursuz, onları sürekli şekillendirmeye çalışan, doğruları dayatıp, yanlışların altını çizen biri olarak bulunmuyorum.”

 

Atölyeyi düzenleyen Birgül Gerçeker, ders veren Halenur Çalışan Gürbüz ve sekiz genç yazar… Müthiş bir azimle haftalarca buluştular. Hikâyeleri bir kitapta toplanacak. Kapak tasarım da yine aynı ekibin elinden çıkma. 

Etkinlik anneliği pompalanıyor 

İletişimde olduğun bu yaş grubunun ailelerine söylemek istediğin bir şey var mı? 

Pedagog değilim. Ama o çocuklarla biraz iletişim kuran biri olarak şunu söyleyebilirim. Aileler okul öncesi ve devamındaki birkaç yılda çocukları için çok efor sarf ediyorlar. Etkinlikler, alışverişler, okullar, birlikte vakit geçirmeler… Pederşahi aileden veledşahi aile düzenine geçtik. Pompalanan bir etkinlik anneliği var. Çocuk 9-10 yaşına geldiğinde yorulmuş oluyorlar. Halbuki bunun ergenliği var, yetişkinliği var, ben daha lazımım o çocuğu. O sekiz yaşına gelene kadar kendimi tüketmenin ne gereği var. Bir de aileler istiyorlar ki şimdiye kadar verdiklerini geri alsınlar. Ama onu öyle küt diye geri alamıyoruz. Çünkü o çocuk hâlâ verilecek, oynanacak yaşta. Zaten bence de oynamak için on yaş, harika bir yaş. 

Çocukların en büyük problemi yalnızlık 

“Aile sanal aletlere gömülmekle suçluyor çocuğu ama bunun sebebi yalnız bırakılmak. Erken dönemde gösterilen ilgi niçin esirgeniyor ergenlikte bilmiyorum. Hemen büyümelerini, “adam olmalarını”, şekle girmelerini bekliyoruz. Kendi oğlumla,  Tuna’yla o büyüdükçe daha rahat bir şeyler yapabildiğim için söylüyorum, uzman olarak değil, annelik tecrübesiyle söylüyorum.”