18 Nisan 2024 Perşembe / 10 Sevval 1445

Şimdi akıllanma sırası şehirlerde

Gelişen teknoloji ile her şey akıllanıyor. Ceplerimizdeki telefonlarımızdan başlayan bu süreç şehirlere kadar uzandı. Artık onların da akıllı olması gerekli. Peki, akıllı şehir ne demek ve bir şehir nasıl akıllanabilir? Uzmanlarıyla konuştuk…

ALİ DEMİRTAŞ24 Kasım 2018 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Şimdi akıllanma sırası şehirlerde

Teknolojinin ilerlemesi ve hızlı şehirleşmeyle birlikte şehirlerin herkesin ihtiyaçlarını karşılaması beklenir oldu.  Bununla ilgili çabalar tüm dünyada hızla devam ediyor. Merkezi ve yerel yönetimler ‘akıllı şehir’ denilen tanımlamayla tüm vatandaşlarına hizmet eden, çözümler üreten şehir düzenleri için uğraşıyor. Vatandaşlar ulaşım, eğitim, iş fırsatları ve sağlık hizmetleri gibi alanlarda ekonomik durum ve yaşam kalitelerini iyileştirecek uygulamalar bekliyor. Bu da yerel ve merkezi yönetimler üzerine ciddi sorumluluklar yüklüyor. Peki, ama akıllı şehir ne demek? Bir şehir nasıl akıllı bir nitelik kazanabilir? Bunun ölçütleri neler? Ve her şeyden önce İstanbul bir akıllı şehir midir? Değilse neler yapılması gerekir? Bütün bunları ve dahasını geçen hafta düzenlenen Smart Future Expo fuarında bir araya geldiğimiz; Ekin Teknoloji Yönetim Kurulu Başkanı Akif Ekin ve INTEL Orta Doğu, Türkiye ve Afrika, Nesnelerin İnterneti Grubu Teknik Müdürü, nesnelerin interneti yani ağ teknolojileri sayesinde birbirleriyle haberleşen nesneler konularında çalışmalar yapan Cem Vedat Işık ile konuştuk. Sohbetimize ilk olarak bir şehrin akıllılaşma sürecinde en önemli ölçütlerden biri olan trafik ve güvenlik konusunda üretimler yapan Akif Ekin ile başladık. Trafik alanında dünyanın birçok yerinde projeler yapan Ekin Teknoloji, güvenlik ve akıllı şehir birleşimiyle çalışmalarını sürdürüyor. Ekin, ürettikleri teknolojiler sayesinde trafiği tümüyle takip edebiliyor ve denetim altına alabiliyor. Araçların üstüne ve şehrin belirli noktalarına yerleştirilen bu sabit veya hareketli cihazlar adeta şehri okuyor ve uyarılarda bulunuyor. “Trafiği daha rahat yönetirsem araçların daha doğru şeritte gitmesini sağlayabilirim.” şeklinde konuşan Arif Ekin’e göre bir şeyi çözebilmek için önce uyarılmak gerekir. 

AKILLI BİR ŞEHİR HERKESE HİZMET EDER

Peki, akıllı şehir nedir ya da kimdir? İlk olarak bunu soruyorum Arif Ekin’e. Kendisi akıllı bir şehri şöyle tarif ediyor: “Akıllı şehir her şeyin doğru işlediği, yanlış ve doğrunun kolay bir şekilde ayırt edilip müdahale edildiği bir sistemdir. Bir şehrin akıllı olması için halka hitap etmesi, hizmet etmesi ve tüm ihtiyaçları karşılaması gerekir. Bunun başında ise güvenlik, konfor ve beslenme konuları gelir. Şu an tüm dünyada şehirlerin en büyük sorunu hızlı nüfus artışı. Öyle ki yapılan araştırmalara göre dünya nüfusunun yüzde 66’sı 2050 yılına kadar sadece şehirlerde yaşayacak. Buna bağlı olarak da beklentiler, ihtiyaçlar yükselecek. Sonuçta akıllı şehir mantığında halka daha iyi hizmet etmek gerekir. Temel ihtiyaçları en iyi karşılayan sistem ‘akıllı şehir’dir. Bu sadece elektronik ve teknolojik anlamda değil. Örneğin bir şehrin trafiği takip ve kontrol edilebiliyorsa bu durum akıllı şehre bir örnektir. Çünkü şehrin, trafiği takip ve kontrol edilebiliyorsa daha hızlı çözümler üretilebilir. Bir şeyi çözebilmek için önce uyarılmak gerekir. Örneğin bir yerde kaza oluyor ve oraya polis gidiyor. Ama bu, polisin görevi değil. Bir polis trafiği daha hızlı akıtamaz. Burada daha fazla üst akıl gerekiyor. Akıllı bir şehirde trafik sorunu olmaz. Diğer yandan akıllı şehir güzel bir şehirdir. Şehri akıllılaşma sürecinde teknoloji ile doldururken görüntüyü de bozmamanız gerekir. Tasarım da çok önemli. Bütün bunlarla beraber bir şehrin akıllılaşması uzun bir süreç. İki-üç yıllık değil, 10-20 yılı kapsayan bir süreç.”

TÜRKİYE YENİLİĞİN KENDİSİNDEN GELMESİNE ALIŞIK DEĞİL

Peki İstanbul akıllı bir şehir midir? Değilse neler yapılması gerekir. Ekin bu soruları şöyle yanıtlıyor: “İstanbul kesinlikle dinamik bir şehir ve her duruma örnek olabilir. Ama İstanbul’u bir akıllı şehir olarak adlandırmak henüz mümkün değil. Olması da zor. Çünkü İstanbul’un nüfusu çok fazla. Ben açıkçası İBB Başkanı olmak istemezdim. İstanbul’un en büyük sıkıntısına bakmak gerekir ki bunun başında trafik geliyor. Bizim trafiği daha iyi yönetmemiz gerekir. Bu bir temel ihtiyaç. Bu süreç için teknoloji şart. Trafiğin beraberinde hava kirliliği geliyor. Bir vatandaşın hava kirliliğini bilmesi ona göre önlem alması gerekiyor. Bunun değişik yöntemleri de var. Mesela sabah 7 ile 8 arası trafiğe çıkma ücreti şu kadar gibi. Konforun da bir bedeli var. Kamu olarak bizim de katkıda bulunmamız gerekiyor. Tüm bunlarla beraber belediyeler akıllı şehir sürecine sahip çıkıyor. Sahip çıkması doğru ama aynı zamanda yönetiyor. Kamu bir platformdur. Belediye yol açar ama şoförlük yapmaz. Yapmamalıdır. Türkiye’de belediyeler hem yolu açıyor hem de şoförlük yapıyor. Bir diğer sıkıntı da şu: Türkiye yurt dışına çok bakıyor. Yeniliğin Türkiye’den gelmesine alışık değil. Bu bir dogma sıkıntı.

Teknolojinin getirisi etik açıdan tartışılmalı

INTEL Orta Doğu, Türkiye ve Afrika, Nesnelerin İnterneti Grubu Teknik Müdürü Cem Vedat Işık ise nesnelerin interneti yani ağ teknolojileri sayesinde birbirleriyle haberleşen nesneler konularında çalışmalar yapıyor. Çalışmalarına teknolojinin etik olma süreçlerini de dâhil eden Işık, şehir içinde teknoloji üreticilerinin kendisine şu soruyu sorması gerektiğini savunuyor: “Bu yenilikçi teknolojiyi ailemin kullanmasını ister miydim?” Işık’a İstanbul’un akıllaşma sürecindeki engellerini ve teknolojinin şehir hayatımızdaki önemini sorduk. 

İstanbul’un akıllı bir şehir olma sürecinde halletmesi gereken en önemli sorunlar nelerdir?

Bugün İBB ve iştirakleri tarafından kurulan Çevre Kontrol Merkezi, Ekolojik Yaya Yolları, Trafik Kontrol Merkezi, Elektrikli Araç Şarj İstasyonları başta olmak üzere, özel sektörün önemli paydaşları da İstanbul’u dünyanın akıllı şehirler listesinde hızla yukarı taşımaktadır. Yine bir İBB iştiraki olan İSBAK’ın dört fazlı Akıllı Şehir İstanbul çalışması da dünyanın önemli akıllı şehir dönüşüm yol haritalarından birini ortaya çıkaracaktır. İstanbul’un yanında, Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın vizyonu sayesinde Antalya, Kayseri, Konya, Mersin, Sakarya ve Kars da akıllı şehir yolculuğunda önemli mesafeler kat etmişlerdir. 8000 yıllık tarihi olan İstanbul’un daha akıllı bir şehir olmasının önündeki temel engellerden bir tanesi bana göre özel sektör, belediyeler, kamu kurumları ve STK’ların henüz ortak bir yol haritası ile hareket edememesidir. İstanbul’daki hızlı nüfus artışı da uzun vadeli planlamayı güçleştiren önemli bir husus.

TEKNOLOJİ DAMARLARIMIZDA 

Nesnelerde kullanılan teknoloji şehre nasıl adapte edilebilir?

Günümüzde, sensörler damarlarımızda gezebilecek kadar küçüldü. Ayrıca iletişim teknolojilerindeki gelişmeler sayesinde artık veriyi dünyanın öbür ucundaki bir veri merkezine (buluta) çok hızlı şekilde aktarabiliyoruz. Veri biliminde bugün geldiğimiz nokta da, yapay zekâ sayesinde karmaşık verileri anlamlandırıp içgörü elde etmemizi çok kolaylaştırdı. Bütün bunları birleştirdiğimizde, akıllı şehir teknolojisi için gerekenleri en basit haliyle, ağ teknolojileri sayesinde birbirleriyle haberleşen nesneler (yani nesnelerin interneti) ile bu veriyi saklayıp yapay zekâ ile işleyen bulut olarak özetleyebiliriz. Akıllı bir şehrin en önemli yapıtaşları yönetilebilir bileşenlerdir. Yönetilebilir bileşenleri merkezi olarak izlememizi sağlayan da sensörler ve ağ teknolojileridir.

Teknoloji beraberinde etik tartışmaları da getiriyor değil mi?

Dördüncü sanayi devrimi ve dolaylı etkileri ile daha çok konuşmaya başladığımız teknoloji ve etik konusunda genel bir doğru henüz yok. Dikkatli baktığımızda, birçok yenilikçi teknolojinin aslında çift taraflı -iyi ve kötü- etkileri olduğunu görüyoruz. Bu çelişen etkilerle başa çıkmanın yolu, yenilikçiliği toplumsal bir süreç olarak görmekten geçiyor. Örneğin Avrupa Komisyonu, sorumlu yenilikçiliği “yenilikçiliğin potansiyel etkilerini ve toplumsal beklentileri öngörüp değerlendiren bir yaklaşım” olarak tanımlayarak desteklediğini açıkladı ancak nasıl yapılacağına dair bir süreç önermedi. Etik bir yenilikçi teknolojiyi ortaya çıkarmanın yollarından biri yurtdışında on yıllardır yaygın olarak uygulanan ve “her yenilikçi teknolojinin kesinlikle etik açıdan değerlendirilmesi gereken noktalar barındırdığı” inancı ile doğmuş “Teknoloji Değerlendirme” süreci olabilir. En basit haliyle “kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapma” felsefesi ve “Bu yenilikçi teknolojiyi ailemin kullanmasını ister miydim?” sorusu etik bir teknolojiyi ortaya çıkarmanın iyi bir başlangıç noktası.