19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Sonsuz anlam üretimi: Video sanatı

Video sanatı farklı biçimsel formatları ve içerik kaygılarıyla karşımızda duruyor. Anlam üretiminin sonsuz olduğu alanda deneysellik ile estetik kaygının buluşmasıyla ortaya yepyeni bir sanat çıkıyor. Sanatçı Tahir Ün ise video sanatında izleyicinin de üretime dâhil olduğunu düşünüyor.

ALİ DEMİRTAŞ18 Ağustos 2018 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Sonsuz anlam üretimi: Video sanatı

1950’li yılların başında kitle iletişim teknolojisinin bir yan ürünü olarak ortaya çıkmış “video” kelimesinin Latince karşılığı tam olarak “görüyorum” anlamına geliyor. Aslında bu tanım, açıkça bir tanıklığı ve farkındalığı öngörüyor. Buna karşın günümüzde video sanatı birkaç alt türü dışında, daha çok kavramlardan yola çıkan anlatının ses ve görüntü montajıyla, kendine özgü estetik bir yapı içinde izleyiciye sunulmasıyla sanat ortamında yerini alıyor. Video çalışmalarının tarihi dünyada ve Türkiye’de çok eski olmasına karşın yakın tarihte “deneysellik” ve “sanat” adı altında pek çok formu da geliştirildi. Sadece bu alanla ilgilenen sanatçılar arttı. Öyle ki uluslararası sanat fuarlarının yanısıra ülkemizde film festivallerinin başvuru kategorilerinde de yer almaya başladı. Türlerinden başlıcaları ise şöyle: video dans, video performans, feminist video, gerilla video, narsistik video, video heykel, video yerleştirme ve etkileşimli video. Diğer yandan, video çalışmalarında animasyon, 3B animasyon, fotoğrafa dayanan stop-motion ya da time lapse gibi teknikler de özellikle sayısal devrim sonrası geleneksel video üretim biçimlerinin yanı sıra kullanılıyor.

Bizde bu konuyu uzmanına sormak istedik; fotoğraf ve video çalışmalarıyla dikkat çeken, Baba Dili, Oyun, Poz, Algılama ve Şehir Sıkıntısı gibi ödüllü videoların yönetmeni ve fotoğrafçı Yaşar Üniversitesi Öğretim Görevlisi Tahir Ün ile konuştuk. Ün, video sanatında anlam üretiminin sonsuz olduğunu söylerken videoda izleyicinin de üretici olduğuna dikkat çekiyor. Tahir Ün ayrıca sanatın sosyal soruları yanıtlamada önemli bir rol üstlendiğinden daha çok sosyal sorunlara daha çok önermelerde ve göndermelerde bulunması gerektiğini düşünüyor. Ün, video alanındaki kendi çalışmalarını ise şöyle tanımlıyor: “Çalışmalarımda yaşama dair bir söylem geliştirmeye çaba harcarım. Tek düze bir yaklaşımım söz konusu değildir. Bazen dönüp kendi içime bakarım, bazen de dışarıya. Dışarıda olan bende biter, bende olan yine bende biter.”

VİDEODA İZLEYİCİ DE ÜRETİCİDİR

Video sanatı diğer sanat türleri ve disiplinlerine göre üreticisine daha geniş bir perspektif ve imkân mı sunar?

Kuşkusuz video sanatının ortaya çıkışındaki sosyo-politik gerekçeleri bir yana koyarsak, onun başta Futurizm, Konstruktivizm, Dadaizm, PopArt ve en çok da Fluxus’dan beslenerek günümüze geldiğini biliyoruz. Bu tablo aslında video sanatının devrimci bir sanat olduğu gerçeğini de ortaya koymaktadır. Video görüntüsünü genel olarak “hareketli görüntü (moving image)” kapsamında tanımlarız. Hareketlilik zamanın ve uzamın devinimini içinde barındırır. Bu ise, sanatçıya hem uzamı hem de zamanı kullandırarak sınırsız anlatı olanakları sunar. Ayrıca, teknolojinin kullanımı sanata izleyicisiyle daha fazla etkileşime girebilmesi gibi çok yönlü iletişimi de içeren yeni bir boyut kazandırmıştır. Bir anlamda, izleyici üretim sürecine dâhil olabilmektedir.

SANAT SORUNLARA GÖNDERMELER YAPMALIDIR

İyi bir video nereden beslenmelidir?

Sanatçının da toplumsal bir varlık olduğunu kabul edersek, sanatın üreticisine has öznel ve özgün bakış açısıyla bir söylem içerdiği ve çoğu zaman bu söylemin sosyal soruların yanıtlarına karşılık gelebildiği aşikârdır. Fakat ben sanatın sosyal soruları yanıtlamaktan ziyade sosyal sorunlara yönelik önermelerde ve göndermelerde bulunduğunu düşünürüm. Bu yanıyla da bireyin davranışlarını yönlendirme ya da değiştirme konusunda etkin olabileceğini varsayarım.

ANLAM ÜRETİMİ SONA ERMEZ

Video sanatında anlatılmak istenen daha doğrudan ve net midir?

Böyle değildir tam olarak. Elbette, ilk ortaya çıktığı dönemdeki gibi, doğrudan ve açık bir etki tercih edilebilir ama metaforik bir anlatı ile daha dolaylı ve kapalı bir etki de sanatçının önceliği olabilir. Video sanatının altmışlı yıllardan bugüne ortaya çıkan pek çok akım ile etkileşim içinde olması, sayısal devrimin oluşturduğu olasılıklarla ve olanaklarla farklı anlatı ve sunum biçimlerini kullanması da onu güçlü bir dil haline getirir. Sona ermeyen anlam üretiminin zamana ve alımlayıcıya bağlı olarak devam ettiği bir anlatım dili olarak da Fluxus ve kavramsal sanat ile iç içe olmuştur. Kişisel olarak, bir video işinin biraz metaforik, biraz izleyiciyi hapseden, bıktıran, içine çeken, düşünce sınırlarını zorlayan yapıda olmasını tercih ederim. Böyle bir yapı video sanatının yapısökümcü yanıyla da hayli örtüşür.

Siz video sanatının Türkiye’deki öncülerinden birisiniz. Bu konuda da çeşitli işleriniz aynı zamanda videoart.ist gibi bir girişiminiz var.

Videoart.Ist, video sanatını gerek izleyicinin ve gerekse yaratıcı sürecin kışkırtıcısı olarak daha geniş kitlelere ulaştırmak, gençlerle buluşturmak amacıyla uluslararası kapsamda düzenlenen ve gönüllü çalışan birkaç kişi ile yürütülen, kâr amacı gütmeyen gezici bir video gösterim programıdır. Ancak, gelinen noktada varlığını sürdürebilmesi için küçük de olsa, bir mali kaynağa gereksinimi de ortaya çıkıyor. İlk kez 2016 yılında başvuran 120 videonun arasından yapılan bir seçkiyle İzmir’de düzenlendi ve Adana, İstanbul, Mersin gibi çeşitli kentleri dolaştı. İkinci programa başvuran video sayısı seçimi hayli zorlayacak şekilde, her sanatçının tek çalışmayla başvuru kısıtlamamıza karşın, yaklaşık 600 oldu. İzmir ve Uşak’ta gösterilen bu program sonbaharda İstanbul’da da izleyici ile buluşacak. Üçüncü programın başvuruları ise, önümüzdeki Ocak ayı içerisinde başlayacak. 

ÇALIŞMALARIM YAŞAMA DAİR SÖYLEM İÇERİR

Siz kendi video sanatı içeriğinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Bu zor bir soru ama basitçe şöyle ifade edebilirim: Gerek fotoğrafta, gerekse video ya da kısa filmde sergilediğim duruş ideolojiktir. Bu durum işlerimin kavramsal ya da belgesel olduğuna göre de değişmez. Çalışmalarımda yaşama dair bir söylem geliştirmeye çaba harcarım. Tek düze bir yaklaşımım söz konusu değildir. Bazen dönüp kendi içime bakarım, bazen de dışarıya. Dışarıda olan bende biter, bende olan yine bende biter.  

Türkiye küratörü olduğunuz “The W:OW Art Film & Video Festival” projesinden de bahseder misiniz? Nasıl dâhil oldunuz?

W:OW Projesi, gezici bir sanat filmleri ve video festivalidir. İnsan türünün etkisi altındaki Dünya gezegeninin bugünü ve geleceği ile tematik olarak ilgilenir. Bunu bir gerçeklik ve aynı zamanda bir ütopya sorunsalı olarak ele alır. Alman Küratör Wilfried Agricola de Cologne tarafından yönetilen artvideoKOELN ve Ağ Sanatı Yeni Müzesi tarafından düzenlenen festival 16 ülkeden davet edilen 17 küratörün kendi ülkelerinden yaptıkları seçkilerle zenginleştirildi. Ben de aldığım davet üzerine Türkiyeli sanatçılardan seçtiğim yedi video ile 30 dakikalık program oluşturdum. Festival dünyayı gezmeye devam ediyor.

AYNI GÖKYÜZÜNÜN ALTINDA

“Aynı Gökyüzünün Altında” projenizden kısaca bahseder misiniz?

Sözünü ettiğiniz bu çalışma video, fotoğraf ve metin içeren, çok yönlü etkileşimli aktivist bir projedir. Eylül 2017’de başladı ve halen devam ediyor. Ayrıca, bir köprü oluşturma   gayreti nedeniyle, beni çok umutlandıran, heyecanlandıran ve mutlu eden bir yol izliyor. Bu çok sevindirici elbette. Kısaca söz etmem gerekirse; ‘diplomatik ilişkisi olmayan, sınırları ve idari-ticari düzeyde her türlü ilişkisi askıda tutulan Türkiye ile Ermenistan’ın 15-35 yaş aralığındaki gençleri, kendi geleceklerinin tasavvurlarından ortak bir geleceğin hayalini kurabilirler mi?’ sorusunun yanıtını aradım. Türkiye ve Ermenistan’dan toplam seksen gence “Kendin için nasıl bir gelecek hayal ediyorsun ve nasıl bir dünyada yaşamak istiyorsun?” sorularını sorarak ortalama 30 saniyelik video kaydına yanıtlar aldım. Ayrıca, projede yer alan ve birbirlerini tanımayan iki ülke gençlerinden karşılıklı olarak el yazısıyla mektup yazmalarını istedim. Yanısıra, mektupla birlikte teslim edilmek üzere birer portre fotoğraflarını çektim. Şimdi mektupların dağıtımı sona erdi. Projenin henüz başlayacak ikinci bölümünde ise, her iki ülkede projeye ilişkin sergiler açılması, bir kitap basımı, video sunumları, mektuplaşmanın sanal ortamda devamını sağlayacak bir web sitesi oluşumu, Ermenistan’daki gençlik kuruluşlarıyla ilişkilerin geliştirilerek sürdürülebilmesi ve sembolik de olsa, bir kaynak bulunması halinde, her iki ülkeden mektup arkadaşı olan birkaç gencin birbirlerini ziyaretlerinin sağlanması yer alıyor.