19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Şuurun kadar büyüksün, ülken de sen de...

“Mardin özelinde Mezopotamya’nın tarihinden bugüne kadarki süreci de kapsayan bir Doğu-Batı hikayesi” diye özetliyor Ahmet Tezcan yeni romanı Abbara’yı. Bir solukta okunan ama derinden sarsan, silkeleyen bir anlatı bu. Bana göre romanın kilit cümlesi bu röportajın da başlığı. Usta gazeteci ve romancı Tezcan’a ‘Nedir Abbara’nın hikmeti?’ diye sordum.  

GÜLCAN TEZCAN 13 Nisan 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Şuurun kadar büyüksün, ülken de sen de...

Çok katmanlı bir roman Abbara. Nereye götürüyor bizi?  

Abbara bir şehir romanı olarak kaleme alındı ama turistik bir amaçla yazılmadı. Mardin romanı demiyorum ona. Mardin özelinde Mezopotamya’nın geçmişten bugüne kadarki sürecini de kapsayan bir Doğu-Batı hikayesi. Mardin’in çok önemli bir özelliği var. Binalarının yapısı, mimari tarzı, yapıların üzerindeki işlemeler elbette önemli. Ama Mardin’in en önemli yanı insanı. O insanın anlatacağı çok hikâye var. Mardin farklı dillerin, inançların yüzyıllarca bir arada yaşayabildiği bir şehir. Aslında bu şehrin merkezinde olduğu bir bölgeden söz ediyoruz. Bu romanı yazma fikri bana ait değil. Oraya gençlik merkezine Aliya İzzetbegoviç’le ilgili konferans vermeye gitmiştim. Mardin Valisi Mustafa Yaman “Biz burada bir şeyler yapıyoruz. Ama bizden sonra bunlar neye dönüşecek bilmiyoruz. Öyle bir şey yapalım ki şehirle ilgili bozmalarına imkân olmasın. Hakkaniyetli bir roman yaz” dedi. 

Eser verirken hakkaniyetli olmak da zordur… 

Aslında kolay. Bizi zorlayan aidiyetlerimiz. Onlardan koptuğumuzda her şey kolaylaşıyor. Bir roman var orasıyla ilgili. Otelde üç, dört gün kalıp kimseyle doğru dürüst temas kurmadan yazılmış Mardin’dekileri huzursuzluğa boğan bir roman. Mardin’i IŞID’ın merkezi PKK’yı IŞID’a karşı savaşan kahramanlar gibi gösteren Ezidi bir kız üzerinden anlatılan bir hikâye kurgulamış biri. Gerçekle hiç alakası yok. Süryani’sinden Ezidi’sine, Arap’ından Kürt’üne kadar yere batırıyor. Bu bir ideolojik bakış açısı. Bir başkası Mardin’deki bir konakla ilgili bir şeyler yazmış. Yine ideolojik bir bakışla olayı bir Ermeni dramına dönüştürmüş. Meseleyi sadece bir tarafıyla verirseniz eksik kalır. Dolayısıyla bu bana çok cazip geldi. Ben de gençlik merkezinde gençlere ders veririm, dedim. Bir yıl orada kaldık. Bunaldığımızda kendimizi gençlerle rehabilite ettik. 

Romanın akışı içinde sıklıkla rüyalar, masallar, efsaneler çıkıyor karşımıza. Bunları nasıl dahil ettiniz anlatıya?  

Mardin’de başta Şahmaran olmak üzere pek çok masal var. Fakat ben bu masalları onların anlattığı gibi yazamam, imkanı yok. Bunun için oranın tozunu yutmak lazım. Sözlü edebiyatla yazılı edebiyat birbirinden çok farklıdır. Orada sözün gücü vardır. Sözün ses ve atmosferle birlikte insanlara aktarılışı çok başka. Bir yıl orada bulunmakla Mardinli olunmuyor. Mardin’de doğup oradan hiç ayrılmayıp Mardinli olamadan ölmüş insanlar da biliyorum. Onların karşısına onların anlattığı masalın kötü bir versiyonu ile çıkarsam bu olmazdı. Mukallid olarak değil mucid olarak çıkayım. Bu da benim Mardin’e bir borç ödeyişim olsun dedim ve  Mardin’e fırından yeni çıkmış bir masal hediye etmek istedim. Sonunu açık bıraktım masalın. Oradaki masalcılar “bunun devamını biz getireceğiz” diye söz verdiler. 

Doğu ve Batı’daki efsanelerin, sembollerin birbirlerinden farkları neler? 

Batı’daki Medusa da buradaki Şahmaran da hepsi bir ve Anadolu’dan çıkmış. İnsanlığın yeryüzüne serpildiği yer Anadolu. Niye? Hz. Nuh’un gemisi Mezopotamya’da, Cudi Dağı’na oturmuş. Süryanilerin kökü Arami. Arami Hz. Nuh’un torunu. Keldani diyorlar Keldan dedikleri de Hz. Nuh’un torunu. Ayrı birer kavim halini almışlar ama hepsi birbirinin kuzeni. Dolayısıyla aradaki kavga bana çok saçma geliyor. 

“Dinlerin çoğalması, mezheplerin türemesi, fitnenin üremesi ben gailesi yüzündendi” diyorsunuz romanda... 

En büyük problemimiz bugün de o. Elbette hakikat bir tanedir ama onun binlerce vechesi vardır tıpkı kristal gibi. Hangi tarafından bakarsan farklı görünür. İlk ayette ‘İkra bismirabbik’ demiyor mu Yaradan? Bir defa oku en az doksan dokuz değişik açıdan anlamaya çalış. Ancak o zaman anlarsın ve anlatırken de öyle anlat. Biz ne yapıyoruz? 99 defa okuyoruz ama bir defa düşünmüyoruz. Çünkü düşünülmüşü var. Ondan sonra da mankurtlar, zombiler ortalıkta dolaşıyor. 

Niye tekrarlanıyor asırlardır bu sen-ben kavgası? 

Bakıyorsunuz Mardin’de farklı dillerden, dinlerden insanlar var bir arada yaşayabiliyor. Gidiyorsunuz Balkanlar’da Avrupa’nın ortasında aynı dili konuşan üç farklı mezhep, -Müslüman olmadan önce Boşnaklar Hıristiyanlığın bir başka mezhebi olan Bogomil idi- aynı dinden, aynı dili konuşan insanlar Balkanlar’da yüzyıllardır birbirini öldürüyor. Aynı dili konuşmak bir arada yaşamayı sağlamıyor, farklı dilleri konuşmak da birbirinden ayrılmayı gerektirmiyor. 

Geçmişe doğru yerden bakabiliyor muyuz?  

Geçmişe bakıp bugünü anlamaya ve o anlayışla geleceği planlamaya çalışmamız gerekirken biz bugüne bakıyoruz. Bugünkü konumumuzu kaybetmemek için yarını hiç umursamadan geçmişi yeniden dizayn etmeye çalışıyoruz. Halbuki bunu yapmak dehre sövmek gibidir. Peygamber Efendimiz bir hadisinde “Dehre sövmeyin çünkü dehr Allah’tır.” buyurmuştur. Dehr dediğimiz şey tarihi süreç. Bugüne bakıp da tarihi değiştirmeye kalkmak dehre sövmek gibidir ve zaman intikamını çok acı bir şekilde alır. O yüzden sürekli aynı şeyleri yaşıyoruz. Onun için bu romanın adı Abbara. Çünkü ibret kelimesi de Abbara ile aynı kökten gelir. 

Romandaki karakterlerin ne kadarı kurgu ne kadarı gerçek? 

Belgeselci Haydar, Vali Bey var mesela. Ama romandaki benim Haydar’ım ve benim valim. O yüzden kimsenin soy ismini kullanmadım. Tabi onlardan ilham alıyorsun. Ama edebiyatta çerçeve içine alınmış her şey gerçekliğini kaybeder. Bir hüküm verilmiş olur çünkü. Mesela fotoğrafçı ihtiyar Hanna tamamen kurgu karakter. Diğerlerinden hiçbir farkı var mı? Tıpkı Hanna’nın sorduğu gibi ‘Hangisi daha diri?’ Hikâyenin, masalın ya da efsanenin gücü burada. 

Bosnalı Ali, Ammo Bahe, Ali Bate bütün acıların birleştirdiği karakterler sanki... 

Tarihin ve bugünün yamyamları var. Herkes kendi düşmanına benzeme yarışı içerisinde. Halbuki en büyük zulüm kurbanına acı çektirmek değil, o acılar üzerinden kurbanını kendine benzetmek. Romana fikri düzeyde en büyük yolu açan İbrahim Kalın’dır. Onun Ben, Öteki ve Ötesi ile Barbar, Modern, Medeni kitaplarının etkisi çok fazla romanda. Yazmaya başlarken İbrahim Kalın’a telefon açtım; Ben, Öteki ve Ötesi’nin romanını yazıyorum diye. Önce espri zannetti ama romanın ilk çıktısını okuduğunda heyecanla ‘Bunun mutlaka filmi olması lazım’ dedi. 

Şuura özellikle dikkat çekiliyor romanda... 

Şehitler için “Allah yolunda can verenlere ölü demeyin. Onlar diridirler ama siz hissetmezsiniz’ diyor ayeti kerime. Orada şuur kelimesi kullanılıyor. Şuur tüylerin ürpermesi demek. Ölüyken bile diri kalma meselesi şuur o derece önemli. 

“Sanki Allah kudret eliyle bütün genleri Mezopotamya ovasına serpmiş. Hz. Ömer döneminde İslam’la tanıştıktan sonra 1900’lere kadar hiç problem olmadan yaşamışlar burada. Ne zaman ki Osmanlının son döneminde İngiliz, Fransız buraya burnunu sokmuş ondan sonra kıyamet kopmuş. Buna rağmen o yapı bugün bile çok şeyi ayakta tutuyor. Dolayısıyla Mezopotamya’yı anlamadan bugünü anlamak mümkün değil.”

Mayamız Mezopotamya’da korunuyor

Kadim gelenekte birbirinin ikizi sayılan iki nehir Fırat ve Dicle arasındaki bu bölge bütün dünya tarafından bereketli hilalin merkezi sayılır. Bütün farklılıkları bir arada yaşatabildiği için en bereketli yerdir. İnsan yapısı da böyledir. Genetik olarak baktığınızda Mardin’de hiç kimseye tam olarak Kürt’tür, Türk’tür, Arap’tır, Süryanidir diyemezsiniz. Çünkü onların geninde Yunan da vardır, Bizans, Roma, Makedon, Moğol, Kafkas, Hint, Pers de vardır.

Tarihi, sosyolojik ve antropolojik bir okuma sözkonusu Abbara’da… 

Mardin’de Bajari denilen bir sınıf var. Bajariler Arap kökenli. Ama o sıfat Kürtçe ve İbni Haldun’un Hadari dediği medeni, şehirlinin tam karşılığı aslında. Onu anlamadan ahkam kesmek doğru değil. Süryanilerin inanç sistemini anlamadan da karar veremezsiniz. Namaz kılan bir Hıristiyan toplulukla karşı karşıyasınız. İnanç noktasında çok farklı ama ibadetlerde bize çok benziyorlar. O yüzden haçlılar geldiklerinde Müslümanlardan önce Süryanileri kesiyorlar; bunlar Müslümanlaşmış diyerek. Bugünümüzü anlayabilmemiz için çok ciddi bir şekilde Mezopotamya konusunda araştırma yapmamız lâzım. Farklı kültür ve dinlere ait toplulukların ayrışmadığı, mahallelerin oluşmadığı bir şehirden bahsediyoruz. 

Bu roman bizim kökümüzün, mayamızın bu olduğunu anlatmaya çalışıyor.