24 Nisan 2024 Çarşamba / 16 Sevval 1445

Valerio Bispuri: İnsanlık adına görünmeyenin peşinde

“Her şeyden önce kendimi bir sanatçı olarak tanımlamıyorum. Daha çok gazeteciyim ya da antropolog da diyebilirsiniz. Uzun soluklu işler yapıyorum. İnsanın olmadığı sadece nesnelerin olduğu fotoğrafları çekmek hoşuma gitmiyor. Çektiğim fotoğraflar insan ile bir şey ifade ediyor. Hızlı çalışmak, estetik kaygılar derdim değil. Fotoğrafını çekeceğim konunun olabildiğince derinine inmeye çalışıyorum.” diyen Valerio Bispuri, görünmezliğin derinliklerine inerek uluslararası problemleri görünür kılıyor.  

MERVE YILMAZ ORUÇ1 Aralık 2018 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Valerio Bispuri: İnsanlık adına görünmeyenin peşinde

Dünyaca ünlü fotoğrafçı Valerio Bispuri’nin Saklı Hikayeler sergisi, 26-27 Kasım tarihinde düzenlenen 2. Uluslararası Uyuşturucu Politikaları ve Halk Sağlığı Sempozyumu’nda sanatseverlerle buluştu. Valerio Bispuri’nin “İnsanlık Namına” konseptiyle gerçekleştirdiği sergisi, madde bağımlılığını ve bağımlılığın korkunç yüzünü sanatsal bir bakış açısı ile ele alıyor. Güney Amerika’da özellikle banliyölerde yaşayan insanların korkunç dramlarını belgeleyen fotoğraflar, bağımlılığın yarattığı zararların sınır, millet tanımadığını gösteriyor. Madde bağımlılığı bugün dünyanın en önemli sağlık ve toplumsal sorunlarının başında geliyor. Buna dikkat çekmek isteyen Valerio Buspiri; “Fotoğrafları çekerken bağımlılığın yarattığı dramatik sonuçları, acı çeken insanları gördüm. Fotoğraf görünmeyeni görünür kılar. Umuyorum ki bu sergi, bir şeylerin değişmesine katkı bulunabilir” şeklinde konuştu. 

2001 yılından beri profesyonel olarak fotoğraf çeken Bispuri, Güney Amerika kıtasının farklı yerlerinde bulunan 74 kadın ve erkek cezaevlerindeki mahkumların hayatıyla ilgili bir fotoğraf projesi olan “Encerrados” üzerinde 10 yıl boyunca çalıştı. Uluslararası alanda ses getiren bu projesi, 2015 yılında İtalyan yayınevi Contrasto tarafından kitap olarak basıldı. Bispuri, yaklaşık 14 yıl süren bir çalışmanın ardından 2017’de de paco adıyla bilinen yeni bir uyuşturucunun dağıtımını ve etkilerini kınayan önemli bir proje tamamladı. Bu projede yer alan fotoğraflar da Saklı Hikayeler sergisi ile Türkiye’deki sanatseverlerle buluştu. 

Uluslararası ödüle layık görülen ve hapishaneler, uyuşturucu kullanımının etkileri gibi pek çok sosyal konuda başarılı fotoğraflara imza atan Valerio Bispuri ile hem çalışmalarını hem de bu süreç içerisinde şahit olduklarını konuştuk. 

Fotoğraf çekerken odak noktanız ne?

İnsanın olmadığı sadece nesnelerin olduğu fotoğrafları çekmek hoşuma gitmiyor. Çektiğim fotoğraflar insan ile bir şey ifade ediyor. Aslında ben eğilimlerin dışında çalışıyorum. Bugün için fotoğraf çekmek hızlı olmak demek, estetik kaygılar taşımak demek. Bende böyle bir şey yok. Ama bugün burada isem bunun bir anlamı var.. 

Bir amaç için fotoğraf çekiyorsunuz Peki sanatsal boyutu hiç mi önemli değil?

Her şeyden önce kendimi bir sanatçı olarak tanımlamıyorum. Daha çok gazeteciyim ya da antropolog da diyebilirsiniz. Uzun soluklu işler yapıyorum. Estetik kaygılar derdim değil. Fotoğrafını çekeceğim konunun olabildiğince derinine inmeye, onunla ilgili bilgi sahibi olmaya çalışıyorum. Madde bağımlılığı ile ilgili projemden örnek vermek gerekirse burada sadece uyuşturucu alan iki çocuğun fotoğrafını göstermek yeterli değil bence. Hangi ortamın içinde yaşadıkları, ne tür aileleri ve arkadaşları var, niçin bunu yaptıklarını anlamaya çalışmak daha önemli. Benim fotoğraflarım bir tür araştırma fotoğrafı gibi. Öyle anlık fotoğraflar çekmiyorum. Her karenin ardında bir hikaye var. Mümkün olduğu kadar görünmeyeni analiz etmek ve onu anlatmaya çalışırım. Hapishanedekiler, uyuşturucu kullananlar, sağırlar, zihinsel engelliler projelerimde hep bu mantık var. 

Güney Amerika’da hapishanelerde yaptığınız çekimlerden bahsedebilir misiniz? Nasıl bir ortamla karşılaştınız?

Encerrados, kilitli anlamına gelir. Kilitlerin ardında yaşayanlar. Bu projem 10 yıl sürdü. 74 ayrı hapishanede fotoğraf çektim. Mahkumlar ile birlikte vakit geçirdim. İğrenç bile olsa orada yemek yedim. Çünkü onların bir parçası olmalıydım. Fotoğraf çekmek çok önemli  değil, önemli olan o iletişimi kurmak. Çok zor oldu. İki ay önceden İtalya’daki hapishanelerde yaptığım çalışmaları bitirdim. Bu da beş yıl sürdü. Şimdiye kadar hiçbir fotoğrafçının giremediği şekilde İtalyan hapishanelerine girdim. Tuvaletlere, hücrelere, duşlara, yemek yenilen yerlere... Her yere girdim. Sınırlama yoktu benim için. 

Bu izni nasıl aldınız peki? 

Güney Amerika’daki projemi İtalyan hapishanesinde sergilemiştim. İtalya’daki tutuklular, “Bizimkine de gelmelisin.” dediler. O anda orada bir sürü insan, İtalyan TV kanalı ve hapishane müdür vardı. Bende, “İtalya’da demokrasi var ama ben hapishanelere giremiyorum” dedim. Öyle konuşunca hapishane müdürü bana söz verdi. Fotoğrafları çekmem konusunda yardımcı olacağını söyledi. Bana müdahale edilmesini istemedim. Burayı çek, şurayı çekme demesinler diye bunun da sözünü aldım. Sonuçta benim niyetim birilerini ihbar etmek değil. Orada durum ne ise ben de onu fotoğraflayacağım. Eğer gizlenecek bir şey yok ise benim de fotoğrafları çekmem de bir sıkıntı olmamalı değil mi?  

İtalyan hapishaneleri ile Güney Amerika’dakileri karşılaştırdığınızda en dikkat çeken nokta ne oldu? 

Güney Amerika hapishaneleri  yapısal olarak daha kötü durumda ama mahkumlar arasında dayanışma çok. Burada intihar vakaları ile karşılaşılmıyor. İtalya ve Avrupa’daki hapishanelerde ölüm nedeninin başında intihar geliyor. Neden? Ben bunu sorguluyorum. 

HAYATTA BAZI FOTOĞRAFLAR ÇEKİLMİYOR 

Saklı Hikayeler sergisi de madde bağımlılığına ve kadın ticaretine dikkat çeken bir çalışma. 

Bu çekimleri yaparken neler yaşadınız? 

Bu sergide sadece uyuşturucu meselesini değil oradaki kadınları da ele aldım. Kadın ticareti, kadına karşı şiddet sadece buranın sorunu değil. Tüm dünyanın sorunu. Bu iki işi bir araya getirmek istedim. Bu fotoğraflar yeni. Paco ve kokainin yapıldığı yerlerinde fotoğraflarını çektim. Paco bir kitap haline geldi. Pek çok ödül aldı ve uluslararası düzeyde tanınan bir iş oldu. Bu tarz sorunların görünür hale getirmeyi seviyorum. Elbette tehlikeli zamanlar atlattım. Ama bütün projelerimde hep bir tehlike var. Tehlike işin bir parçası. 

Daha önce İstanbul’a geldiğinizde Paco sergisinin hazırlıkları sırasında 8-9 yaşındaki çocukların ölümlerine şahit olduğunuzu söylemiştiniz...

O çocuğun fotoğrafını çekemedim. Hayatta bazı fotoğraflar çekilmiyor. 8 yaşında küçücük bir çocuk pacoyu şeker sandı ve çiğnedi. Anında felç geçirdi ve öldü. O anı fotoğraflayamadım. 

SAĞIRLAR ÇALIŞMAM BİR MEYDAN OKUMA 

İki büyük projenizde Güney Amerika’da çekilmiş. Neden? 

Her zaman Güney Amerika değil aslında. Sağırlarla ilgili çalışmamı Avrupa’da yapıyorum. Şu anda da Güney Afrika’da zihinsel engelliler ile ilgili bir çalışma yapıyorum. Güney Amerika’da 10 yıl yaşadım. Mesleğim gereği orada çok çalıştım. Belirli bir noktayı derinleştirmek gerektiğine inanıyorum. Bütün dünyada çalışamazsınız. Belirli bir bölgeye yoğunlaşmak gerekiyor. 

Yeni projelerinizde neler var? 

Sağırlarla ilgili çalışmam devam ediyor. Bu aslında kendime bile meydan okuma diyebilirim. Zor bir iş yapıyorum şu anda. Çünkü görünmeyen bir şeylerin fotoğraflarını çekmeye çalışıyorum. Bir insanın fotoğrafına baktığınızda onun sağır olduğunu anlayamazsınız sonuçta.