25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

İsrail-BAE kirli ittifakı: Filistin davasına açık bir saldırı!

Filistin Ulusal Konseyi, BAE'nin İsrail ile normalleşme anlaşmasına tepki göstererek, anlaşmayı 'Filistin halkına ve davasına yönelik açık bir saldırı' olarak nitelendirdi.

AA14 Ağustos 2020 Cuma 21:14 - Güncelleme:
İsrail-BAE kirli ittifakı: Filistin davasına açık bir saldırı!

Filistin Ulusal Konseyi, Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) İsrail ile normalleşme anlaşmasına tepki göstererek, bu anlaşmayı "Filistin halkına ve davasına yönelik açık bir saldırı" olarak nitelendirdi.

Merkezi Ürdün'de bulunan, Filistin Kurtuluş Örgütü'ne (FKÖ) bağlı konseyden yapılan yazılı açıklamada, Filistin davasının pazarlık, anlaşma, yalan iddialara boyun eğmeyeceği ve BAE'nin İsrail ile normalleşme anlaşmasındaki gibi utanç verici şekilde kullanılmasına izin verilmeyeceği belirtildi.

"İsrail-BAE-ABD üçlü ilanı, halkımızın haklarına, kutsal davasına, Arap ve İslam aleminin Filistin'deki haklarına ve Mescid-i Aksa'ya karşı açık bir saldırı kabul edilir." ifadelerine yer verilen açıklamada, Filistin halkına destek olmak isteyenlerin bu halkı sırtından bıçaklayacak, zayıflatacak bir anlaşmayı imzalamayacağını kaydetti.

Arap Parlamentosu, İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği ile Arap ve İslami parlamentoları başkanlarını BAE'nin İsrail ile normalleşme anlaşmasına tepki göstermeleri ve onunla mücadele etmeleri çağrısı yapılan açıklamada, Abu Dabi'den bir Arap ülkesi için Arap ve İslam sabitelerinden "açıkça sapma" anlamına gelen bu anlaşmadan vazgeçmesi istendi.

BAE'nin yaptığı şeyin, Filistin davasını kabul edilemeyecek şekilde kullanmak, işgalcilerin menfaatine olacak şekilde Filistin'e ve halkına ihanet olduğu kaydedilen açıklamada, bunun BAE halkının ve iradesinin gerçek tutumunu yansıtmadığı vurgulandı.

BAE'nin veya başka bir tarafın Filistin halkı yerine konuşma hakkı bulunmadığına dikkat çekilen açıklamada, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas liderliğindeki Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) Filistin halkının tek meşru temsilcisi olduğuna işaret edildi.

Açıklamada, bu anlaşmayı memnuniyetle karşılayan Arap ülkelerini bu tutumlarından vazgeçmeleri çağrısında bulunuldu.

İsrail-BAE anlaşmasına Arap ülkelerinden Mısır, Bahreyn ve Umman destek vermişti.

Trump anlaşmayı duyurdu, İsrail ve BAE doğruladı

İsrail ile BAE'nin ilişkilerini "tamamen normalleştirmek" için anlaşmaya vardıklarını önce ABD Başkanı Donald Trump duyurdu.

Trump, resmi Twitter hesabından yaptığı açıklamada, "Bugün büyük atılım. İyi muhteşem dostumuz İsrail ve BAE arasında tarihi barış anlaşması." ifadelerini kullandı.

Donald Trump, İsrail ve BAE arasında yapılan anlaşmaya ilişkin ortak açıklamayı da paylaştı.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da sosyal medya hesabından ABD Başkanı Trump’ın paylaşımını alıntılayarak, “Bu tarihi bir gün” değerlendirmesi yaptı.

BAE resmi haber ajansı WAM'ın haberinde ise İsrail ile BAE'nin, ilişkilerin tesisi için "ortak bir yol haritası" belirleme konusunda anlaştığı ve iki ülkeden yetkililerin ilerleyen haftalarda bir araya gelerek farklı alanlarda ikili anlaşmalar imzalayacağı ifade edildi.

BAE, 1979’da Mısır’ın, 1994’te de Ürdün’ün ardından İsrail ile normalleşme anlaşmasını imzalayan üçüncü Arap ülkesi oldu.

İsrail-BAE ittifakı: Perde arkası temaslardan aleni işbirliğine

BAE’nin İsrail’le diplomatik ilişkiler tesis etme yönündeki heves ve isteği, bölgesel ve küresel koşulların mümkün kılmasına bağlı.

İngilizlerin Filistin topraklarından çekilmesiyle birlikte Orta Doğu’nun en kronik problemi ortaya çıktı: İsrail işgali. İsrail’in işgalci bir aktör olarak uluslararası hukuka aykırı, insan haklarını yok sayan eylemleri 72 yıldır sürüyor. Yıllar boyunca, uluslararası toplumun işlevsizliği, güçlü aktörlerin kasıtlı sessizlikleri İsrail’in işgalini kolaylaştırdı. Fakat İsrail’e karşı en büyük direnişi Arap toplumları ve devlet liderleri veriyordu. Bu anlamda, Mısır Cemal Abdünnasır’la, Suudi Arabistan Kral Faysal’la, Irak devrik lideri Saddam Hüseyin’le ve diğer birçok ülke İsrail’in hukuksuzluklarına karşı birçok cephede mücadele ediyordu. Bu mücadelenin boyutu kimi zaman savaş (1948, 1956, 1967, 1973) kimi zaman ambargo (1973 petrol ambargosu) şeklinde tezahür etmekteydi. Fakat yıllar geçtikçe İsrail yumruklarını sertleştirdi ve Arap liderler İsrail’in varlığını bir gerçeklik olarak kabul etmeye başladı. Bu anlamda ilk fireyi Mısır 1978’de verdi ve İsrail ile diplomatik ilişkiler kuran ilk Arap devleti oldu. Devamında 1994’te imzalanan anlaşmayla Ürdün İsrail’in varlığını kabul ederek Mısır’ı takip etti. Dolayısıyla bir dönem Arap topraklarına ve Filistin’in kutsiyetine yönelik bir güvenlik tehdidi olarak görülen İsrail, Arap rejimleri tarafından tanınmaya başladı.

Yakınlaştırıcı unsurlar

Abu Dabi nezdinde BAE ile İsrail’i yakınlaştıran unsurlardan biri de bilimsel araştırma-geliştirme gibi teknik meselelerde yapılan işbirliğidir. Arap devletleri uzun yıllardır İsrail’in teknolojik üstünlüğünden ve endüstriyel tabanından faydalanmak istiyor. Özellikle rantiye devlet anlayışını yıkıp ekonomik dönüşüm isteyen Körfez ülkeleri için İsrail’le işbirliği önemli görülüyor. Bu çerçevede İsrail’in, ABD başta olmak üzere birçok Batılı devlet tarafından desteklenmesi sonucunda, teknolojik ve bilimsel anlamda Orta Doğu’daki en ileri seviyede olan ülkelerin başında gelmesi, BAE açısından İsrail’i önemli kılıyor. Bu öneme binaen, BAE’nin Washington Büyükelçisi Yusuf el-Uteybe İsrail’in Yedioth Ahronoth isimli günlük gazetesinde İbranice bir yazı kaleme aldı. El-Uteybe yazısında İsrail’e büyük önem atfettiklerini ve İsrail’in Batı Şeria’daki hukuksuzluklarından adeta memnun olduklarına dair açıklamalar yaptı. Bu çerçevede değerlendirildiğinde, BAE’nin İsrail’i bir problem olmaktan çıkarıp, işbirliği yapılması gereken bölgesel bir aktör olarak değerlendirmeye başladığı söylenebilir.

BAE’yi İsrail’e yakınlaştıran ikinci unsur Abu Dabi’nin Filistin meselesini bir yük, İsrail’i güçlü bir aktör olarak gören siyasi elit tahakkümüdür. Bu anlamda Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid ve ekibinin Filistin meselesinde ahlakî ve ilkesel bir pozisyondan çok, çıkar odaklı günlük siyaset izlediği söylenebilir. Nitekim BAE’nin Dışişlerinden Sorumlu Bakanı Enver Gargaş 16 Haziran’da yaptığı bir konuşmada, ülkesinin İsrail’le her konuda anlaşamasa bile görüşebileceğini belirtti. Gargaş İsrail’le iletişim kurmanın, çözüm üretme adına geçmişten daha verimli olacağını da ekledi. Dolayısıyla BAE için İsrail, işbirliği yapılması elzem bölgesel bir aktör olarak öne çıkıyor.

BAE’yi İsrail’e yakınlaştıran üçüncü unsur ise Abu Dabi’nin bölgesel düzen tasavvuru ve İran korkusu. Bu anlamda BAE’nin İsrail yakınlaşması, 2000’li yılların sonundan itibaren Abu Dabi liderliğinin takip ettiği dış politikadaki aktivizminin bir parçası. Nitekim BAE Körfez’den Akdeniz’e kadar stratejik önemi haiz bölgesel liman ağlarına hâkim olmak istiyor. İsrail’le yakınlaşması da bu stratejinin hayata geçirilmesi açısından hayati öneme sahip. Bu çerçevede BAE içinde Dubai gibi İran’a farklı yaklaşan Emirlikler olsa da Abu Dabi ve özellikle Muhammed bin Zayid İran ile mücadelede müttefiklerini artırmak istiyor. Nitekim BAE’nin bölgesel liman ağlarına hâkim olma hayalinin önündeki en büyük tehditlerden biri İran. Körfez nezdinde inişli çıkışlı dönemler olsa da geleneksel olarak İran 1979 devriminden bu yana Körfez güvenliğine yönelik ciddi bir tehdit olarak algılanıyor. Ayrıca Körfez’deki siyasi elit açısından, nükleer programıyla birlikte İran tehdidi daha da yoğunlaşmış durumda. Ayrıca Obama dönemi ABD’sinin bölge politikası, BAE dahil ABD müttefiklerini İran’la mücadelede aktör çeşitlendirmeye ve yeni stratejiler geliştirmeye yöneltti. Dolayısıyla BAE halen Ebu Musa, Küçük ve Büyük Tunb adalarını işgal eden, Şiilik üzerinden Körfez’in dini otoritesine (Vehhabilik) meydan okuyan ve Şiileri başta Yemen, Suriye, Afganistan gibi birçok noktada araçsallaştırıp mobilize eden İran’a karşı İsrail’le yoğun bir işbirliğini tecrübe ediyor. Dolayısıyla BAE’nin İran’la mücadelesi, İsrail’le işbirliğinin yoğunlaştırılmasını sağlayan bir unsur olarak karşımıza çıkıyor.