Büyükelçi Jean-Maurice Ripert, AA muhabirine yaptığı açıklamada, AB için Suriye'de olup bitenlerin 'büyük endişe kaynağı' olduğunu kaydetti. 'Türkiye gibi bizler de Suriye rejiminin çok fazla şiddet eylemine bulaşmış olduğunu düşünüyoruz' diyen Ripert, bu krize siyasi bir çözüm getirilmesi ve rejimin kendi halkını öldürmesinin önüne geçilmesi gerektiğini düşündüklerini anlattı.
Ripert, bu süreçte Türkiye'nin Suriye'deki şiddetten kaçan halka yönelik 'dayanışmayı' takdir ettiklerini, Türkiye'nin Suriye'den kaçan insanları koruma altına aldığını ifade etti. Bu noktada AB olarak Türkiye ile yakın istişare içerisinde olduklarına değinen Ripert, şöyle konuştu:
'Suriye kriziyle ilgili olarak BM Özel Temsilcisi İbrahimi de bu konuya bir an önce çözüm getirilmesi gerektiğini ifade ettiler. Ancak iki BM Güvenlik Konseyi üyesi ülke bu çözümü bloke etmekte şu anda. Türkiye'nin kendi bütünlüğünü, topraklarını korumak için gerekli tedbirleri alması gerektiğini anlıyoruz. Dışişleri Bakanlığı da bizi bu konuda düzenli olarak bilgilendiriyor ve bakanlık ile bu anlamda yakın temas içindeyiz.'
Ripert, AA muhabirinin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in ülkesinden yapılan askeri ihracatın sadece Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından sınırlandırılabileceği yönündeki açıklamalarını hatırlatması üzerine de 'Rusya ve Suriye arasındaki ikili meselede AB olarak bizim yorum yapmamız uygun olmaz, ama Türkiye'nin kendi topraklarını korumak üzere tedbir almasını anlıyoruz. Suriye'ye silah ya da mühimmat taşınması yalnızca oradaki şiddet olaylarını ve orada ölen insan sayısını artıracaktır' diye konuştu.
-'Hükümetin terörle mücadelesini destekliyoruz'-
Ripert, AB'nin her türlü terörizmi kınadığını bildirdi. PKK'nın Avrupa Birliği'nin terörist örgütler listesinde olduğunu hatırlatan Ripert, AB'nin hiçbir üyesinin hiçbir şekilde PKK'ya destek olamayacağını vurguladı.
Türkiye'de hükümetin terörle mücadelesini desteklediklerini belirten Ripert, şöyle konuştu:
'Terörle mücadele uluslararası hukuk ve insan hakları hukuku çerçevesinde yürütülmelidir. 'Kürt sorunu' denilen sorunun çözüme kavuşturulması için siyasi diyaloğu destekliyoruz. Anayasa Reformu Komitesi'nin yürütmekte olduğu ulusal uzlaşı görüşmelerinin, bu soruna siyasi bir çözüm bulunması anlamında önemli olduğunu düşünüyoruz. Başbakan'ın son zamanlarda yapmış olduğu açıklamalar da güven verici açıklamalar. Belirli ilerlemeler olduğuna işaret ettiğini düşünüyoruz. Örneğin son yapılan parti kongresinde Kürt azınlıkların dil ve eğitim konusundaki hakları, bu alanlarda ilerleme sağlanmasıyla ilgili önemli açıklamalar yapıldı. Örneğin mahkemelerde Kürt dilinin kullanılması... Bunların olumlu adımlar olduğunu düşünüyoruz.'
-Bakan Çağlayan'ın açıklamaları-
Jean-Maurice Ripert, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın AB'ye Nobel Barış Ödülü verilmesinin ardından yaptığı açıklamasında AB'yi 'riyakar' diye nitelendirmesinin hatırlatılması üzerine, Nobel Barış Ödülü'nün AB'ye Batı Avrupa'da 60 yıl boyunca barış, güven, refah, demokrasi ve insan haklarının tesis edilmesindeki katkılarından dolayı verildiğini anlattı. 'Bunun hak edilmiş bir ödül olduğunu düşünüyorum' diyen Ripert, Avrupalılar olarak barış, güven ve refah ortamında yaşadıkları için şanslı ve mutlu olduklarını dile getirdi.
Ripert, Türkiye'nin AB'ye katılım müzakerelerini devam ettirmek istemekte haklı olduklarını gördüklerini belirterek, 'Bizler Cumhurbaşkanının, Başbakanın, Dışişleri Bakanının, AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'ın, ki kendisi Roma'da bu yönde açıklamalar da yaptı kısa süre önce, bu sürece destek veriyor olmalarından, kendileriyle birlikte çalışıyor olmaktan, bu amaca ulaşmak üzere daha somut ve hızlı şekilde kendileriyle çalışıyor olmaktan mutluyuz' diye konuştu.
Ekonomi Bakanı Çağlayan'ın aynı açıklamada 27 AB ülkesinden 23'ünün bütçe açığının Türkiye'den çok daha yüksek olduğunu söylediğinin hatırlatılması üzerine de Ripert, şunları söyledi:
'Katılım süreci, bir süreç. Türkiye aday olmak istedi, biz de adaylığını onayladık. Türkiye'nin AB'ye üye olmak istemekte son derece haklı olduğunu ve üyelik sürecini tamamlaması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü bizler, birlikte daha güçlü olacağımıza inanıyoruz. Bütün bu süreç zaten bununla alakalı. Ekonomik açıdan baktığımızda, Avrupa Birliği'ndeki durgunluğa karşın AB ile Türkiye arasındaki dış ticaret oranlarına baktığımızda, 2010-2011 yıllarında yüzde 20'lik bir artış kaydedildiğini görüyoruz. Türkiye'nin AB ile yaptığı dış ticaret, Türkiye'nin toplam dış ticaretinin yüzde 40'ını teşkil ediyor. 2012'nin ilk 6 aylık dönemine baktığımız zaman, Türkiye'ye yapılan doğrudan yabancı yatırımların yüzde 80'inin AB'den geldiğini görüyoruz. Yani ekonomik açıdan baktığımızda biri olmadan diğerinin bir geleceği olmadığını görüyoruz. Önemli olan da bu.'