Türkiye Cumhuriyeti’nin en istikrarlı Dışişleri Bakanlarından biri olması hasebiyle ayrı bir unvana sahip. Siyasetçiliğinin yanında hocalığıyla da tanınan farklı bir kişi. Tüm bu özellikler şahsına olan eleştirilerin artmasına neden oluyor. ‘Meyve veren ağaç taşlanır’ atasözü burada makes buluyor. Davutoğlu, Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikasına yön veren dominant bir bakan. Atatürk’ün ‘Yurtta sulh Cihanda Sulh’ veciz sözüne farklı bir bakışla benzeyen, ‘komşularımızla sıfır problem’ ilkesi onun herkes tarafından benimsenmiş doğru bir düşüncedir. Türkiye’nin dışişlerindeki başarısı, yurt içinde bazıları tarafından muhalefet edilse de bu eleştiriler, kantitatif değil tamamen siyasi boyuttadır.
Son günlerde Türkiye’nin komşu ülkeleriyle yaşadığı bazı olumsuz gelişmeleri analiz etmek gerekiyor. Bunlar, Türkiye’nin başarısızlığı mıdır, yoksa bilinmeyen farklı bir olay mı vardır? Dışişleri Bakanı Davutoğlu, “Türkiye’ye yönelik iki farklı ülke çeşidi vardır, biri dost ülkeler diğeri de potansiyel dost ülkeler” diyerek ilginç bir yaklaşım sergiliyor. Aslına bakarsanız, Türkiye’nin komşu ülkeleriyle yeni ve farklı bir dönemin başladığını söyleyebiliriz.
Bazı yeni dönemlerin sancılı başlaması da gayet normaldir. Diğer yandan problemli olduğumuz düşünülen bazı komşu ülkelerle dış ticaretimizin arttığını görüyoruz. Rusya, İran ve Irak ile dış ticaret hacmimiz giderek artıyor. Bu ülkelerle olan dış ticaretimizin toplamı cumhuriyet tarihimizdeki eski rakamlara göre çok daha fazla. Dış ticaretimizin artması, o ülkelerle olan gerginliği, hatta savaşı bile minimize eder. Bakan Davutoğlu’nun kendisine ve Türkiye’nin dış politikasına olan muhalif eleştirilere ilginç bir cevabı da var: Alternatif projeler üretmiyorlar. Türkiye, bölgesinde lider bir ülke. Son günlerde dünya siyasi konjonktüründe yaşanan olumsuz gelişmeler ve mevcut uluslararası problemler, liderleri tabiki etkileyecektir. Dünya sorunlarına çözüm bu lider ülkelerden beklenir. Hele ki bölgesinde, yanı başındaki sorunlara kayıtsız bir Türkiye asla düşünülemez. Bu yüzden de Türkiye’nin son günlerde yaşadığı dış olumsuzluklar ve krizler Türkiye’nin liderliğine bir işarettir. Bir büyük zat diyor ki: “Hayırlı işlerin çok muzır mânileri olur.”
Arap baharının ardından şimdide kış aylarına geldik. Balkan Savaşları’nın 100. yıldönümü yaşadığımız 2012 yılı maalesef Ortadoğu’da savaşları olduğu bir yıl oldu. Biz yine de inadına barış ve inadına hoşgörü diyoruz. Savaşı kimse gönülden istemez. Ancak bazen barış için de savaşılır. Tıpkı 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı gibi. Silahınız ve ordunuzun gücü, savaştan önce savaşı caydırıcı ve barışı temin etmek içindir. Ekonomisiyle, siyasi istikrarıyla, ordusuyla güçlü bir Türkiye yalnız kendisi için değil liderliğin verdiği sorumlulukla bölgesi içinde barışın teminatıdır. Türkiye Cumhuriyeti, soydaşları, dindaşları, vatandaşları ve tarihtaşlarıyla bağları olan ve onlara zarar gelmesi halinde sessiz kalmayacak bir ülkedir. Bu da onun liderliğinden ötürüdür. Son olarak 17 Eylül 2. Kosova zaferimizin 564. yıldönümüdür. Haçlı ordularına karşı kazanılan bu zafer 17 Eylül 1448 tarihinde olmuştur. Bu zaferi kazananları ve ecdadımızı rahmet ve minnetle anıyoruz.