EYT’nin ‘hakikati’ nedir?

Doç. Dr. Mevlüt Tatlıyer / İstanbul Medipol Üniversitesi
1.12.2019

EYT’liler zaten toparlanmaya çalışan bir sistemi tekrardan uçuruma yuvarlamaya çalışmaktadır. Türkiye’nin ihtiyacı olan şey emeklilik yaşını düşürmek değil, yükseltmektir. Kamuda bütçe denkliğinin sağlanabilmesi ve aynı zamanda gerçekten emekli olacak yaşta olanlara daha iyi düzeylerde emekli maaşı verilebilmesi için emeklilik yaşının yükselmesi elzemdir.


EYT’nin ‘hakikati’ nedir?

Uzunca bir süredir sosyal medyada tartışılmakta olan EYT (Emeklilikte Yaşa Takılanlar) son zamanlarda ülke gündeminde kendisine hatırı sayılır düzeyde bir yer edindi. Kendilerine “EYT mağdurları” diyen kişiler kazanılmış haklarının ellerinden alındığını iddia ederken hükümet de “erken emeklilik” diye bir şeyin söz konusu bile olamayacağını ifade etti. Peki EYT’nin “hakikati” nedir? Bu yazıda çeşitli boyutlardan bu soruya cevap vermeye çalışacağım. 

Bütün bu tartışmaların kökeninde aslında 1990’lı yıllarda yaşananlar bulunmaktadır. Süleyman Demirel 1992’de inanılmaz derecede popülist ve mantık dışı bir hamleyle emeklilikte yaş sınırını kaldırdı. Böylece çalışanların 40’lı ve hatta 30’lu yaşlarda emekli olabilmesinin önü açıldı. Emeklilik sisteminde yapılan bu değişiklik bir taraftan SSK’yı batma noktasına getirirken diğer taraftan da ekonomiye ciddi zararlar verdi. 

“Çalışma çağı” insanların hayatlarında “verimli” bir şekilde çalışabileceği dönemdir. Dünyadaki genel kabul ise çalışma çağının 15-64 yaş arası olduğu şeklindedir. Demirel’in gerçekleştirdiği yasal değişiklik ile birlikte ortaya çıkan sistemde insanlar çalışma çağlarının daha ilk yarısında emekli olur hale gelmişlerdir. Bir insanın 40 veya 38 yaşında emekli olması ancak kötü bir şaka olabilir. Bunun gerçek hayatta yaşanmış olması ise hepimiz için büyük bir trajedidir. 1990’ların sahip olduğu kötü imajda işte bu trajedinin de hatırı sayılır bir payı bulunmaktadır. Şu halde, kendilerine EYT’li diyenler kendi çıkarları için hareket ederken 1990’ları kısmen de olsa geri getirmeye çalışmış olmaktadır. 

İnsanların 38-40 yaşında emekli olduğu bir emeklilik sisteminin uzun süre devam ettirilebilmesi imkansızdı ve gerçekten de Mayıs 1999’da yapılan yasal değişiklik ile birlikte emekliliğe yaş sınırı tekrar getirildi. Bu yasaya göre Mayıs 1999’dan itibaren çalışmaya başlayan kadınlar 58, erkekler de 60 yaşından önce emekli olamayacaktı. Bu yasal değişiklik Mayıs 1999’dan önce çalışmaya başlayanları da etkileyerek bu kişilerin emekli olma yaşlarını yükseltti. Örneğin, prim gününü doldurduğunda 40 yaşında emekli olabilecek bir kişi bu yasal değişiklikten sonra emekli olabilmek için 48 yaşını beklemek durumunda kalabildi. 

48 yaş bile erken emeklilik 

İşte bugün de kendilerine EYT’li diyenler 1999’daki yasal değişiklikten önce işe başladıkları için ilgili yasanın “kazanılmış haklarını” ellerinden aldığı iddia etmekteler. Fakat bu iddia üç açıdan dayanaksızdır. İlk olarak, bir tür emeklilik hakkı kazanma noktasında işe başlama tarihini “referans noktası” olarak almak keyfi bir harekettir. Emeklilikte hem prim ödeme hem de emekli maaşı alma oldukça uzun zaman dilimlerine yayılmaktadır. Bu açıdan, emeklilik sistemi devlet ile çalışanlar arasındaki ömürlük sözleşmelere dayanır. Başlangıç noktasını bu ömürlük yapının tek “belirleyicisi” olarak almak doğru bir tutum değildir. Emeklilik sistemi zamanın değişen şartlarına göre değişmek durumundadır. Bu hem meşru ve hukukidir hem de bir zorunluluktur. Bu noktada şu uç örnek konuyu netleştirmeye yardımcı olabilir: Bugün yapılacak yasal bir değişiklik ile bir yıl çalışmış olanların emekli edildiğini düşünelim. Ertesi gün ya bu vahim hatadan dönülür ya da “yapılacak bir şey yok, bu kazanılmış haktır” denilerek ülkedeki çalışanların yüzde 99’u emekli edilir ve ülke ekonomisinin kapısına kilit vurulur. 

İkinci olarak, bir hükümetin gelecek 30-40 yıldaki hükümetlerin elini emeklilik sistemi gibi çok önemli bir konuda tamamen bağlaması demokratik değildir. Şu halde, sorumsuz bir hükümetin uyguladığı aşırı popülist politikanın negatif ekonomik sonuçlarını Türkiye 30-40 yıl çekmek zorunda değildi ve çekmedi. Aslında 1999’da yapılan düzenleme sistemi kısmi bir şekilde düzeltti. Zira, 48 yaşında emeklilik de komik denecek boyutta erken emekliliktir. Üçüncü olarak, devlet emeklilik maaşını “kendi cebinden” ödememektedir. Emeklilik sistemi çalışan vatandaşların ödediği primlerle finanse edilmektedir. Bir kişi çalışma hayatı boyunca devlete prim öder ve emekli olunca da emekli maaşı alır. Bu sistemin sağlıklı ve hakkaniyetli bir yapıda olabilmesi için kişinin aldığı emekli maaşlarının çalışırken ödediği primlerin toplamına denk olması gerekir. Eğer ödenen primler emekli iken alınan maaşları karşılamıyorsa aradaki fark mevcut çalışanlar tarafından “ödenir” ki bu da hakkaniyetsiz bir durumdur. Şu halde EYT’liler çalışırken ödedikleri primlerden çok daha fazlasını çok daha uzun süre emekli maaşı olarak istemektedir. Aradaki farkı da kuşkusuz bugünün ve geleceğin çalışanları kapatmak durumundadır. Bu çerçevede, 38 veya 40 yaşında emekli olacak birisinin maaşı da muhtemelen kendisinden daha yaşlı vatandaşların ödediği primlerle ve vergilerle ödenecektir. Bu açıdan, EYT kazanılmış bir haktan ziyade haksızlığın ta kendisidir. EYT ay boyu çalışan vatandaşların maaşından haksız bir şekilde pay almaya çalışmaktır. 

Devlet hiçbir şekilde bir tarafın ödediği primleri diğer tarafa “kazanılmış hak” gerekçesiyle emekli maaşı olarak devretme hakkına sahip değildir. Hele devlet bunu gelecekteki çalışanları da bağlayacak şekilde asla yapamaz. Bu para temelde devletin değil, çalışan vatandaşların parasıdır. Ortada bir kazanılmış hak varsa o da mevcut ve gelecekteki çalışanların adil bir emeklilik sistemine sahip olma hakkıdır. 

Temel kıstas SGK açığı 

Emeklilik sisteminin sürdürülebilirliği hususunda en temel kıstas SGK’nın gelirleri ile giderleri arasındaki farktır, yani SGK açığıdır. 2003-2009 döneminde SGK açığının GSYH’ye (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla) oranı yüzde 2.85 ile 3.01 arasında değişirken, 2008’de emeklilik sisteminde yapılan değişikliklerin akabinde 2010’dan itibaren hızla azalarak 2015 itibariyle yüzde 0.58’e gerilemiştir. Bugün ise oran yüzde 0.66 düzeyindedir. Bu oranlar özellikle kötü olmamakla birlikte yine de milyarlarca TL açık anlamına gelmektedir ki bu açık da doğal olarak vergi veren vatandaşlar tarafından kapatılmaktadır. 

Emeklilik sisteminin sürdürülebilirliğinden “emekli kalınan ortalama süre” ve “emekli maaşının düzeyi” anahtar bir öneme sahiptir. Emeklilik yaşı düştükçe emekli kalınan süre uzamakta ve bu durum da bir taraftan sistemin sürdürülebilirliğini azaltmakta, diğer taraftan da emekli maaşlarını düşürme eğiliminde olmaktadır. 

Bugün Türkiye’de emeklilik yaşı erkeklerde 60, kadınlarda 58’dir. OECD ülkelerinde ise emeklilik yaşının erkeklerde 64.3 yıl, kadınlarda 63.4 yıl olduğu görülmektedir. Emekli kalınan süre ise Türkiye’de erkeklerde 15.3 yıl, kadınlarda 22.8 yıl iken OECD ülkelerinde ortalama 13.8 ve 20 yıldır. Türkiye’de emeklilik yaşı OECD ülkelerinden yaklaşık 5 yıl daha az iken emekli kalınan süre de yaklaşık 2 yıl daha uzundur. (Bu ikisi arasındaki fark da Türkiye’de ortalama ömrün yaklaşık 3 yıl daha az olmasından kaynaklanmaktadır.) 

Şu halde, halihazırdaki 58-60 yaşında emeklilik bile uzun vadede sürdürülebilir değildir. Kaldı ki bu emeklilik sistemi 2000’li yıllarda ortalama ömürde yaşanan artış nedeniyle giderek sıkışmıştır. Bu çerçevede, Türkiye’de ortalama ömür 1999’da 68.6 yıl iken bugün 78.1 yıldır. Yani, emeklilik yaşının 58-60 olarak belirlendiği yıldan itibaren Türkiye’de ortalama ömür neredeyse 10 yıl artmıştır. Bu durum EYT tarzı erken emeklilik bir yana, mevcut emeklilik yaşının bile yükselmesi gerektiğini göstermektedir. 

Bu çerçevede, oldukça doğru bir hamle olarak 2008 yılında emeklilik sisteminde yapılan kanuni değişiklik ile birlikte 2036-2048 döneminde emeklilik yaşının hem erkeklerde hem de kadınlarda 65 yaşına yükseltilmesi karara bağlanmıştır. Fakat, Türkiye nüfusunun giderek yaşlanmakta olduğu ve ortalama ömrün de artma eğilimi içinde olduğu hesaba katıldığında 2020’li yılların ikinci yarısından itibaren emeklilik sisteminin mevcut yapısıyla sürdürülemez hale gelebileceği ve bu yüzden emeklilik yaşındaki artışın öne çekilmesinin gerekeceği söylenebilir. 

Kayıt dışı istihdam  

Emeklilik yaşının düşük olması bir taraftan bütçe açıklarını artırırken, diğer taraftan da emeklilik maaşının düşük kalmasına neden olmaktadır. Şu halde, mevcut emeklilik yaşının bile yükselmesinin gerektiği bir atmosferde 38-40 yaş gibi yaşlarda emekli olmaya çalışmak son derece haksız bir tutumdur. Kendilerine EYT’li diyenlerin söz konusu taleplerinin karşılanması durumunda kamu bütçesinin ve ülke ekonomisinin kısa bir süre içerisinde oldukça kötü durumlara düşeceği ortadadır. Bu yüzden EYT’lilerin talepleri karşılansa bile zaten bu ancak kısa bir süreliğine gerçekleşebilecektir. 

Öte yandan, gerçekten emekli olması gerekenlerin (yani 60 yaş ve üzeri olanların) bugün emekli maaşlarının daha yüksek olmamasının sebebi de mevcut sistemde insanların 48 yaş gibi gene erken yaşlarda emekli olmalarıdır. Ayrıca, mevcut yapıda 40’lı yaşlarda emekli olan kişilerin büyük kısmının çalışmaya devam ettiği bilinmektedir. Bu durum da oldukça iyi bilindiği üzere kayıt dışı istihdamı artırmaktadır. Yani, erken emeklilik bu açıdan da Türkiye ekonomisine hatırı sayılır ölçüde zarar vermektedir. 

Sonuç olarak, EYT’liler zaten toparlanmaya çalışan bir sistemi tekrardan uçuruma yuvarlamaya çalışmaktadır. Türkiye’nin ihtiyacı olan şey emeklilik yaşını düşürmek değil, yükseltmektir. Kamuda bütçe denkliğinin sağlanabilmesi ve aynı zamanda gerçekten emekli olacak yaşta olanlara daha iyi düzeylerde emekli maaşı verilebilmesi için emeklilik yaşının yükselmesi elzemdir. Ve son olarak asıl ihtiyaç duyduğumuz şey komik denecek ölçüde bir popülizm ve çıkarcılık değil, akılcılık ve sürdürülebilirliktir. 

[email protected]