15 Aralık 2024 Pazar / 14 CemaziyelAhir 1446

Bekir Karlığa: İslamofobi bir projedir

TRT HABER ekranlarında Betül Soysal Bozdoğan’ın sunduğu Konuk Odası programının konuğu İlahiyatçı Prof. Dr. Bekir Karlığa oldu.

stargazete.com16 Ocak 2015 Cuma 07:00 - Güncelleme:

Karlığa, Avrupa’da yükselen İslamofobi ve İslam karşıtlığını, sebeplerini ve batı dünyasının yaydığı algıyı değerlendirdi. Terörün nereden gelirse gelsin onaylamanın mümkün olmadığına dikkat çeken Karlığa, dini hassasiyetlere de saygı duyulması gerektiğinin altını çizdi.

İlahiyatçı Prof.Dr. Bekir Karlığa, Batı dünyasında meydana gelen  İslamofobi algısının tüm Avrupa ve dünyaya zarar vereceğini söyleyerek, batı dünyasının algı operasyonunun yüzyıllar öncesine dayandığına değindi.

MÜSLÜMANLAR HZ. PEYGAMBERİ KENDİ NEFİSLERİNDEN DAHA ÇOK SEVERLER

BETÜL SOYSAL BOZDOĞAN (B.S.B) : Başbakan Davutoğlu , bir Müslüman için Hz. Peygamber aleyhisselamın varlığının kendi varlığından daha büyük bir anlam taşıdığını söyledi. Müslümanlar için Hz. Peygambere atfedilen önem hakkında ne düşünürsünüz?

Prof. Dr. BEKİR KARLIĞA (B.K.) : Bu konuya bir Hadis-i Şerif ile başlamak istiyorum.Hadis şöyle başlar; Sizden biri beni kendi nefsinizden fazla sevmedikçe hakiki mümin olamaz. Bu hadis, sahih kaynaklarda olan bir Hadis-i Şeriftir.Müslümanlar, Hz. Peygamberi  kendilerinden daha çok sevme, arzu, istek içerisindedirler. Bu tarihte de böyle olmuştur, sahabelerinden bugüne kadar. Müslümanların örnek aldığı şahsiyetlere baktığımız zaman onlar hep Peygamber sevgisini, muhabbetini her şeyin üzerinde tutmuşlardır. Bunu başkaların anlamayabilir. Bu inanca sahip olmayanlar bunu anlamayabilir. Ancak bu duyguya, bu hassasiyete sahip olanlara saygı duymak hem insani bir görevdir, hem ahlaki bir görevdir, hem vicdani bir görevdir, hem de eğer fikir özgürlüğü eğer savunuluyorsa, özgürlük denen şey, fikir özgürlüğü denen şeyin özü savunuluyorsa, bunun icabıdır.  Bunun için Hz. Peygamberi alay konusu edecek, tahrik edici tavırlar hem ülkemiz için  zararlıdır, hem de dünya için zararlıdır. Bunun kötü örneklerini, acı örneklerini daha birkaç gün önce Fransa’da yaşadık. Dolayısıyla buna sebep olacak şeylerden uzak durmakta fayda vardır. Bunu hem bizim Türkiye’de hem aynı inancı paylaşmayan insanlar için Avrupa’da ve dünyada dini değerler sistemine, hassasiyetine saygı duymanın insani bir vecibe olduğunu bilmeleri  gerektiğini düşünüyorum ve bu bakımdan da Sn. Başbakan hem bir gerçekliği ortaya koymaktadır, hem de bir hassasiyeti.. Bu hassasiyet zedelendiği zaman toplumda pek çok kargaşa ortaya çıkar ki, buna vesile olan da bu durumun vebalini sırtlanmış olur. Bu vebal, onların üzerinde kalır.

ÖZGÜRLÜK BİR BAŞKASININ ALANINI SINIRLIYORSA BU DESPOTİZMDİR

B.S.B : Türkiye’de bir grup yazar, “olayları ‘ama’lı cümleler kullanmadan kınayın” diyor, bir grup yazar ise “ısrarla ‘ama’lı cümleler kuracağız. Terörü kınarken teröre çifte standart uygulayanları da kınayacağız” diyor. Nasıl bakıyorsunuz bu konuya?

B.K.: Terörün yanında olmak mümkün değildir. Terör nereden gelirse gelsin, ,kime karşı olursa olsun, her hangi bir insanın haksız yere saldırıya uğramasını kabul etmek, ne de onaylamak mümkündür. Buradaki ‘ama’lı cümleler, terörün kendisi için kurulmaz elbette ki… Bu insanlar öldü ama, haklıydı gibi ifadeler kullanamayız. Onu hukuk belirler. O adamın haklı ya da haksız olduğunu… Fakat değerler sistemi üzerinden yürüdüğümüz zaman, hak ve özgürlükler üzerinden yürüdüğümüz zaman elbette ki ‘ama’lar kullanmak zorundayız; çünkü özgürlük; benim özgürlüğüm, başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter. Dolayısıyla özgürlükler çatışmacı bir tavır içerisinde birbirini ezecek, yok edecek..Yani benim özgürlüğüm diğerinin özgürlüğünü zedeleyecek duruma geldiği zaman artık bu özgürlük değildir, bu despotizm, bu baskıdır, bu farklı bir anlayıştır. Buna vesile olmamak gerekir.

BİR İNSANI ÖLDÜREN TÜM İNSANLIĞI ÖLDÜRMÜŞTÜR

Nasıl bir adam bir adamı haksız olup olmadığını bilmeden öldürürken radikal bir mantıkla hareket ediyorsa, bir zihniyet bozukluğu varsa, bunu topluma rağmen bunları yaymak da aynı zihniyetin paralel bir tarzıdır. Biz aklı selim insanlar olarak, sağduyulu insanlar olarak bunların hiçbirisine pirim vermemeliyiz. Bizde olsun, dünyada olsun bu tür aşırılılıkların kaçmak için bir medeniyet perspektifiyle, çünkü medeniyet birikimimiz var, zengin bir kültürümüz var, bizim geleneğimiz var, bizim kaynak ölçülerimiz var…  ‘Bir insanı öldüren, tüm insanlığı öldürmüştür’ diyen bir dinin bir mensubu olarak biz, bir insanı öldüren kim olursa olsun, haksız yere bir şey yapana müsamaha  gösteremeyiz.

HZ. PEYGAMBERİ ALÇAKLIKLA TASVİR ETMEK ENTELLEKTÜELLER İÇİN BİR KABAHATTİR

Böyle bir olay oldu diye, bütün değerler manzumesini yıkıpta “herkes benim düşündüğüm gibi düşünmeli ve herkes ben Charlie’yim diye ortaya çıkmalı” demek, bunu dayatmak ve hatta Hz. Peygamber’i bir alçaklıkla tasvir etmek, hem batılı hem de doğulu entelektüeller için büyük bir hatadır ve affedilmez bir kabahattir. Bunu izah etmek mümkün değildir. Çünkü bugün kan gölüne dönen dünyamızın, her zamankinden çok barışa, sevgiye, dostluğa, birliğe, karşılıklı ortak ilişkilere ihtiyaç vardır. İşte Almanya’da sevgi belli. Bu sevgiye tavır gayet güzel bir tavırdı. Bu sevgiye verilen tavır gayet güzel bir tavırdı. Şimdi olayın bu boyutunu ihmal etmeden, unutmadan bir de o ‘ama’ları gerektiren sebepler de var. Biz hep neticeler üzerine konuşuyoruz. Birisi birini öldürüyor, niye öldürdü efendim diyerek hemen o insanın özel şartlarını veya o günkü konjönktörüne göre hemen hüküm vermeye kalkıyoruz. Halbuki bunun arka planını iyi analiz etmek, sağlıklı analizler yapmak ve bu sağlıklı analizler neticesinde doğru sonuçlara varmak gerekir. Şimdi, batı dünyasında İslamofobi’nin gelişme sebepleri; uzun bir tarihi var. Öncelikle, batı dünyasında insan zihni oluşturulurken geçmişteki tarihi bilgiler, özellikle kültür, edebiyat, folklor, sanat vs…bunların hepsinin uzun bir birikimin oluşturduğu bir hayal dünyası var. Bu hayal dünyasında İslam ötekidir, karşıdır ve tarihte hep bizi yok etmeye çalışmış olan bir düşmandır.

MURDOCH’IN AÇIKLAMALARI PSİKOPATİK BİR RAHATSIZLIĞIN SONUCU

B.S.B : Uluslar arası medya kralı Murdoch, “Tüm bu olanlardan bütün Müslümanlardan sorumludur ve Müslümanlar bu içlerindeki kanseri  temizlemelidir” dedi. Baktığımız zaman Bosna’da yaşanan katliam için Müslümanlar tüm Hristiyanlar’ı suçlamadı, ya da Filistin’i İsrail bombalarken, tüm Yahudiler kötüdür, tüm Yahudiler zalimdir demedi Müslümanlar, Siyonistleri işaret etti. Sanki Ortadoğu’lu, bu ayrımı yapmakta daha mı mahir, genellemeler yaparken daha mı objektif bakıyor, ne dersiniz?

B.K. : Murdoch’un bu ifadesi talihsizlik değil, bence psikopatik ve psikolojik bir rahatsızlığın ifadesi. Son yıllarda dünyada öyle bir İslam tablosu çizilmeye çalışıldı ki son 20 yılda, özellikli 11 Eylül sonrası değil bu, 11 Eylül’den önce…Yani  Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, dünya tek kutuplu bir dünya haline gelince bir ortak düşman bulunması gerekiyordu; çünkü Medeniyetler Çatışması tezinin ideologları şunu öne sürüyorlardı;  düşmanım olmadıkça ben ayakta kalamam, eğer düşmanım yoksa ben düşman üretmek zorundayım. Bu düşmanımı da kendim üreteceğim.

BİLİNMEYEN GÜÇLER İSLAM ADINI KULLANARAK KANLI ELLERİNİ KULLANDI

Sovyetler dağılınca, düşman kalmayınca eldeki, ki zaten bunu çeşitli vesilelerle uluslar arası toplantılarda da ifade edenler oldu, Bush’un Afganistan’ı işgali vesilesi ile söylemesi, Irak’ı işgali vesilesi ile söylemesi, sonra eski İtalya Başbakanı’nın Haçlı hareketlerini tekrar gündeme getiriyor olması… Bütün bunlar, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ortaya çıkarılacak yeni düşmanın kim olduğunu gösteriyordu; o da İslam dünyasıydı.

B.S.B: İslamofobinin kaynağına inelim. Akademide ortaya konan tezler siyasette nasıl yansımalar buldu?

B.K. :  Medeniyetler Çatışması olarak insanlığın önüne konmakla kalmadı, aynı zamanda başkan Bush’un devlet politikası haline getirildi ve Batı’nın temsilcisi olarak başkan Bush’un yeni bir Haçlı Savaşları başlatmasının da bir gerekçesi olarak ortaya kondu. Bu olaylar bütün dünyada kanlı bir şekilde cereyan etti ve pek çok olay bunun neticesinde bilinmeyen eller ve bilinmeyen güçler tarafından hala izah edilemeyen ve izaha muhtaç şekilde dünyanın ortasına bir kanlı el İslam adına ve İslam’ın adını kullanarak  kendisini her yerde kullanmaya çalıştı. Bu elin bilinmeyen, görülmeyen ancak uluslar arası alanda kendini gösteren bir el olduğunu görüyoruz. Bu dünya çapında böyleyken, Fransa özelinde de başka gelişmeler oldu, çünkü yeni olan canlı olan bu Fransa’daki olaydı.

AVRUPA’NIN MERKEZDE OLMA ANLAYIŞI, ORYANTALİZM VE SÖMÜRGECİLİK…

 Bu Fransa’daki olay da, özellikle eski Cumhurbaşkanı Sarkozy, iktidara gelebilmek için İslam düşmanlığını bir politika haline getirdi ve ilk olarak Dakar  Deklarasyonu diye bir deklarasyon yayınladı. Dakar’da bir açıklama yaptı, dedi ki; her medeniyet eşdeğer değildir, her kültür eşit değildir, biz üstün bir kültürüz, üstün bir medeniyetiz ve medeniyetimizi her tarafa taşımak mecburiyetindeyiz dedi. Bir Cumhurbaşkanı bunu ilan edince birtakım akademisyen ve güruh çalışmalar başlattılar. Avrupa’nın dünyanın merkezi olma anlayışı, özellikle emperyalist anlayışla, 19. Yy.da emperyalizm, sömürgecilik ve bunun yanında oryantalizm ile birlikte bilimsel bir kılıf içine de sığdırılmaya çalışıldı. 1838-39’da Fransızlar Cezayir’i işgal ettikleri zaman orada bir bildiri yayınlamışlardı. O bildiri elimizde. Diyorlardı ki; biz size medeniyet getirmeye geldik. Sizi Türklerin zulmünden kurtarıp, size medeniyet getireceğiz. Cezayir’in onların medeniyetlerinden ne kadar istifade ettiklerini  Cezayir Savaşları gösterdi, milyonlarca, binlerce insan orada öldürüldü, kan aktı.. Bu günümüzde demokrasiyi götürmeye dönüştü ama, yine altında medenileştirme anlayışı vardı. Sefiller’in ünlü yazarı Victor Hugo şöyle diyordu Cezayir işgali üzerine; elbette medeniyet götüreceğiz, barbarları medenileştirmek bizim görevimizdir.Şimdi böyle bir medenileştirme anlayışı üzerine 1. Ve 2. Dünya Savaşlarının başarısızlıkla neticelendiğini gördü, ve 1950 lerden itibaren uluslar arası dünyada daha dengeli, daha anlayışlı, Avrupu’yı merkeze almayan ama, başka kültür ve medeniyetlerin de varlığını kabul eden bir anlayış havası ortaya çıktı. 1985 lerde 90 larda Fransız Cumhurbaşkanı şöyle diyordu; Fransa, Müslüman bir ülke sayılır diyordu, bunun için Müslümanların haklarını korumak bizim vazifemiz diyordu, çünkü bizim ülkemizde 2 milyorndan fazla vatandaşımız Müslümandır, dolayısıyla İslam ile ilgili her konu aynı zamanda bizi de ilgilendirir diyordu. Böyle bir anlayıştan, ‘İslam bizim için tehlikedir’ anlayışına evrildi.

İSLAMOFOBİ BATI İÇİN OLDUĞU KADAR DÜNYA İÇİN DE BÜYÜK BİR TEHLİKEDİR

Batı bugünkü gelişmesini Rönesans’a borçludur. Rönesans’ın da hazırlanmasında İslam düşüncesinden ve düşünürlerinden faydalanmıştır ve batı bir uykudan uyanmıştır.

Medeniyetler Çatışması tezi ve İslamofobi Batı için olduğu kadar dünya için de büyük bir tehlikedir. Çünkü bu tez, insanlığın binlerce yıllık medeniyet yürüyüşünü yok sayan bir anlayışın ifadesidir. İslam dünyasında son 300 yıllık büyük bir şuur ve bilinç yaralanması yaşıyoruz. Bilinç yaralanması son yüzyılda daha da arttı ve İslam dünyası her manada; bilimde, düşüncede, kültürde, sanatta bir otorite yoksunluğu yaşıyor. Bir başvuru kaynağında muhrumiyet yaşıyor, bir kaos yaşıyor. Bu kaosu besleyen unsur da emperyalizmdir. Bu kaosu oluşturuyor, sonra bu kaosun karşılığında çıkan tepkinin de meyvelerini toplamaya çalışıyor.