Her öğretim üyesinin performansının ölçülmesini, akademik faaliyet puanı tanımlanmasını ve böylece toplamda bölüm, fakülte ve üniversitenin performansının ortaya çıkmasını istediklerini aktaran Çetinsaya, "Bir takım imtiyazlar verilecekse, bir takım ayrıcalıklar verilecekse, bir takım misyonlar verilecekse, bu akademik faaliyetlerin derecesine göre olmalı diye düşünüyoruz. Performansı ölçmenin zor olduğunun farkındayım. Akademik çalışmalar, eğitim, araştırma ve topluma hizmet faaliyetlerinin standart bir çerçevede değerlendirilebileceği bir sistem üzerinde çalışacağız." dedi. Çetinsaya, öğretim üyelerinin özlük haklarını iyileştirilmesi için de ellerinden gelen bütün çabayı gösterdiklerini kaydetti.
YÖK Başkanı Çetinsaya, kurumu yeniden yapılandırma çalışmaları hakkında Cihan Haber Ajansı'na (Cihan) açıklamalarda bulundu. Söz konusu çalışmanın 1,5 yıl önce başlatıldığını, kendisi göreve geldikten sonra bu çalışmaları devam ettirdiğini aktaran Çetinsaya, yaptıklarını; 'çeşitlilik', 'idari özerklik, yetki devri ve hesap verebilirlik', 'performans ve rekabet', 'çok kaynaklı gelir yapısı ve mali yönetim' ve 'kalite güvencesi' kavramı olarak 5 temel ilke üzerinden anlattı.
Çeşitlilikten kastın en yeni üniversite ile en eski üniversiteyi aynı kabul eden tek tipçi tavra itiraz olduğunu dile getiren Çetinsaya, "Yeni kurulan üniversiteler, henüz kurumsallaşmasını tamamlamakta olan üniversitelerle kurumsallaşmış üniversiteleri ayırmalıyız." ifadesini kullandı. YÖK Başkanı, kurumsallaşmış üniversitelerde iki kategori belirlediklerini belirterek, şunları söyledi:
"Özgelirleri, özkaynakları itibariyle kendi mali kaynaklarını üretebilen, bilimsel araştırmalarda Türkiye ortalamalarının üzerine çıkmış üniversitelere birer mütevelli heyet kurabiliriz. Ve bunlar mütevelli heyetler yoluyla kendi stratejik kararlarını kendileri belirler, üniversitenin gelişim tercihlerini kendileri belirler. Bu özellikle uzun vadede üniversitelerin kamu finansmanı açısından da önemli. Yani tabir caizse evin büyük oğluna sen artık kendi evine çık, kendi hayatını kendin kazan, kendi kararlarını kendin ver diyoruz. Bu grubun dışında kalan kurumsallaşmış üniversitelere de diyoruz ki kendi kararlarını kendi senatonda ve yönetim kurulunda alabilirsin. Sana Ankara'daki yetkilerimizi devrediyoruz ama bunun karşılığında zamanı geldiğinde hesap vereceksin. Bunu da kalite güvencesi denetimi sistemleri çerçevesinde yapacağız. Aldığın stratejik kararların rasyonel olup olmadığını, kamu kaynaklarını doğru harcayıp harcamadığının hesabını vermelisin."
Kurumsallaşmamış üniversitelerle daha yakın iş birliği içinde ve yol gösterici olmayı planladıklarını aktaran Prof. Çetinsaya, "Çünkü bu üniversitelerin senatoları yönetim kurulları henüz tam oluşmamış, öğretim üyeleri tam oluşmamış. Doğal olarak gerçekten de yönlendirilmeye ihtiyaçları var." dedi. Gökhan Çetinsaya, şu anda yaşadıkları en büyük meselelerden bir tanesinin, 2006 öncesi ve sonrasında kurulan üniversitelerin farklı ihtiyaçlarını ve taleplerini değerlendirmek olduğunu kaydetti. YÖK Başkanı, şöyle devam etti: "Devlet ve vakıf üniversitesinin yanında özel üniversite olabilir mi, Türkiye'de yabancı üniversite olabilir mi diye konuşuyoruz. Ayrıca Türkiye'deki üniversitelerin yurt dışında da kampus açmasını teklif ediyoruz."
REKTÖR SEÇİMİNDE ATAMA MODELİNİ DE TARTIŞMAYA AÇIYORUZ
YÖK Başkanı Çetinsaya, ikinci ilkeleri olan 'yetki devri ve hesap verilebilirlik'i de şöyle izah etti: "Senatoların seçimle gelmesine önem veriyoruz. Yani bölüm başkanlığından dekanlığa senatoya her aşamada seçimle gelinmesini teşvik ediyoruz. Rektörlük meselesinde ise büyük bir tartışma var. Kurul henüz nihai kararını vermemiş durumda ama ben şahsi olarak seçimin artık üniversitelerden kalkmasını, atama modelinin gelmesini savunuyorum. Bu atama modelinde yöntem şu; üniversitenin seçilmiş öğretim üyeleri de dahil iç ve dış paydaşlardan oluşturulan bir komisyon oluşturuluyor. Bu komisyon başvuran adayların projelerini inceleyip eleyip üç aday öneriyor. Bu yöntem aşağı yukarı bütün dünyada uygulanıyor. Buna itirazlar çok. Ama abartmadan söylüyorum; dünyadaki örneklere baktığımızda Slovenya, Kore, Yunanistan gibi 5-6 ülke dışında aslında bizdeki kampüs seçimleri gibi bir model kalmamış. Finansmanı sağlayan otoriteler genellikle bu tür atamaları da yapıyorlar. Ya bunu doğrudan yapıyorlar ya da ara kurullar yoluyla yapıyorlar. Yani iç ve dış paydaşları bir araya getiriyorlar ve sen rektörü belirle diyorlar. Gerçekten çok büyük bütçeleri yöneten üniversiteler var ve bunların yönetimi sadece bir kaç yüz kişinin bir kişiye seni çok seviyoruz demeleriyle olabilecek bir şey değil. Bunun dışında hepimiz Türkiye'nin üniversite kampüslerinde yapılan seçimlerin o üniversiteleri nasıl paralize ettiğini görüyoruz."
Üniversitelerde çalışan ile çalışmayan eleştirisinin her zaman yapıldığına dikkat çeken Gökhan Çetinsaya, üçüncü ilkeleri 'performans ve rekabet'in bu konuda önemli açılımlar sağlayacağını kaydetti. Her öğretim üyesinin performansının ölçülmesini sağlayacaklarını, bu sayede bölüm, fakülte ve üniversitenin bir performans kriteri oluşacağını anlatan YÖK Başkanı, şunları aktardı:
"Bir takım imtiyazlar vereceksek, bir takım ayrıcalıklar vereceksek, bir takım misyonlar vereceksek, bu performansına göre olsun. Bu sistem aslında şu anda birçok devlet ve vakıf üniversitesinde uygulanıyor. Bizim yapacağımız Türkiye'deki ve dünyadaki tecrübeleri alıp bir standart yaratmak. Bunun ne kadar zor olduğunun da farkındayım. Sosyal ve beşeri bilimlerle fen ve mühendislik bilimlerine aynı kriterleri uygulayamayız. Ders vermek var, araştırma var, topluma hizmet de var. Bu üçünü de yansıtan bir şey olması lazım."
KALİTE DENETİMLERİNİ BAĞIMSIZ KALİTE AJANSLARI YAPABİLİR
Prof. Dr. Çetinsaya, 'çok kaynaklı gelir yapısı ve mali yönetim' diye özetlediği dördüncü kriterin daha çok üniversitelerin kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve mali yapılarıyla alakalı olduğunu belirtti, beşinci ve son kriter olarak nitelediği 'kalite güvencesi' hakkında şu bilgileri verdi: "Tabi ki bu tür bir süreçte denetim yapmak zorundasınız. Biz YÖK olarak sadece mevzuat denetimi yapalım diyoruz. Kurullar, süreçler mevzuata uygun yürütülüyor mu diye. Çünkü şu anda devlet üniversiteleri denetlenemiyor. Akademik denetimleri ve kalite denetimlerini ise bağımsız kalite ajansları yapar. Akreditasyonu ve değerlendirmeyi yapacak MÜDEK gibi kuruluşlar ki tam bağımsız olacak. Ama onlara lisans veren, ehliyet veren kuruluş, onlara çalışma ilkelerini belirleyen kuruluş bizim de üye seçtiğimiz farklı paydaşlardan gelen kişilerin oluşturulduğu bir kurul olacak. Bu konuda Avrupa müktesebatı ile de bir sorun yok."
Üniversitelerin yönetimi ile ilgili paradigmaların değiştiğini, 'meslektaşlar yönetimi'nin yerini, 'vatandaşlar yönetimi'nin almaya başladığını dile getiren Prof. Çetinsaya, bu konudaki görüşlerini şöyle ifade etti: "Meslektaşlar yönetimi dediğimiz paradigma; üniversiteyi oluşturan öğretim üyelerinin üniversite ile ilgili her türlü kararı alması ve üniversitenin yönünü, yörüngesini belirlemesi. Ama bugün gelinen noktada daha çok vatandaşlar yönetimi denilen paradigmaya geçiş var bütün dünyada. İşte rektör ataması da bununla alakalı. Burada ise o üniversiteyi fonlayan kurum, kuruluş, irade, bu ister Bakanlar Kurulu ile ister parlemento yoluyla olsun yani vergi verenlerin temsil edildiği kuruluşlar sizin üniversitenizin yönetiminde söz sahibi oluyorlar. O karar sürecinin içinde temsil ediliyorlar. Domine etmek başka bir şey, temsil edilmek başka. Bizim yasamız bu ikinci paradigmaya uygun, bunu da çeşitli maddelerde görmek mümkün."