Ekosistemin ve iklimin inşası

Ufuk Batum/ Yönetim Danışmanı ve Girişim Mentoru
9.06.2023

Bu yüzyıl Türkiye Yüzyılı olur mu? Yaşayıp göreceğiz ancak ortaya böyle bir iddia çıkması, topluma “Kızılelma” olarak büyük bir hedef konması bile bence çok doğru. Daha da önemlisi eski dönemlere kıyasla içeride ve dışarıda buna itibar edecek kişi sayısının artması. Demek ki “Öğrenilmiş Çaresizlik” artık geride bırakılmış.


Ekosistemin ve iklimin inşası

Çok zaman önceydi; bugünden 21 yıl önce... Düşünün ki bir siyasi lider genel başkan olabiliyor, partisini genel seçimlere götürebiliyor, meydanlarda mitingler yapabiliyor, toplumdan teveccüh görüyor ama nedense kendisi milletvekili seçilemiyor... Türkiye'de darbeler tarihinin son demi yaşanıyor, 28 Şubat garabeti gerçek anlamda son bulmamış... Sonuçta toplumda güçlü bir karşılık bulan Erdoğan 2022 Kasım'ında parlamentoya giremiyor ama partisi yüzde 34,5 oy alarak mecliste neredeyse 3'te 2 çoğunluk kazanıyor...

Şahsen iyi tanıdığım Baykal'ın Türk siyasi hayatına ne kadar değer kattığı konusunda hep şüphe duymuşumdur, kendisini hiç de kifayetli görmemişimdir. Çünkü kendisi dünyayı tanımayan, farklılık ve yenilikten beslenmeyen, klasik bir Ankara siyasetçisiydi. Fakat yine de iki önemli konudaki tavrı dikkate değerdir: (1) Erdoğan'a uygulanan yasağı yanlış bulması ve düzeltilmesi için çaba göstermesi, (2) ABD'nin Türkiye üzerinden Irak'ın işgal edilme (talan ve yerle bir edilme) planına karşı çıkan blokta yer alması.

Medeniyetler Çatışması

Irak'ı yıkma, yok etme kararını veren ABD'yi o yıllarda durdurmak mümkün olmadı. Çünkü Huntington'a kavramsallaştırması için çok önceden sipariş edilmiş olan "Medeniyetler Çatışması" planı çoktan devreye alınmıştı. Aslında Berlin Duvarı'nın yıkılması ve Sovyetler Birliği'nin liderlik ettiği Doğu Bloğu'nun çökmesi sonucunda Batı düşmansız, NATO da işlevsiz kalmıştı. Medeniyetler Çatışması gibi sahtekar bir tez özünde Batı ile İslam'ın çatışmasını, İslam'ın düşmanlaştırılmasını, bugün yaşanılan İslamofobiyi, bütün bir Kuzey Afrika ve Orta Doğu'yu kan gölüne dönüştürmeyi, Arap Baharı ile ülkeleri, toplumları ve aileleri parçalamayı, mülteci ve sığınmacı akınları üzerinden "öğrenilmiş çaresizliğin" ve egemen güç karşısında baş eğmenin kolaylaştırılmasını amaçlıyordu. Plan neredeyse kusursuz işledi!

Kitle imha silahları yalanıyla Irak tarumar edildi, kadim bir medeniyet yok oldu, 1 milyondan fazla insan öldürüldü, milyonlarcası yaralandı, tutuklandı, işkenceye maruz kaldı. Toplum her anlamda işgal ve iğfal edildi, altyapı çökertildi. Yaşam standartları en azından 60-70 yıl geriye düştü. Dünyanın gözü önünde bu vahşet alenen yaşanırken uluslararası kamuoyu bugün Ukraynalılar için üzüldüğü, kaygılandığı kadar kaygılanmadı. Açıkçası o kadar kaygılanmadı, üzülmedi ki yıkım projesi adım adım bütün bölgeye genişletilebildi.

Tunus'tan Ürdün'e, Beyrut'tan Yemen'e, Suriye'den Somali'ye, Pakistan'dan Sudan'a kadar çok geniş bir coğrafyada yıkım, talan, kan ve gözyaşı hakimken başta Birleşmiş Milletler olmak üzere bütün uluslararası teşkilatlar istisnasız bir şekilde sınıfta kaldı. Erdoğan'ın uzunca bir süredir dünyanın dikkatine sunduğu "Dünya Beşten Büyüktür" sloganının tabanda ve belli siyasi merkezlerde bir karşılık bulmasının haklı bir sebebi vardı.

Erdoğan seçiliyor

Bir yıl önce kurduğu partisiyle 2002 Kasım'ında zafer kazanan Erdoğan'ın kendisinin yasaklı olmasının yarattığı garabet 2003 yılının başında çözülünce Erdoğan ara seçimlerle Siirt'ten parlamentoya girebildi. Erdoğan'ın başbakan sıfatıyla çıktığı ilk yüksek seviyeli seyahat sanıyorum Pakistan ve Malezya'ydı. Çoğunluğu iş dünyası temsilcilerinden oluşan 250-300 kişilik heyete ben de büyük bir yazılım şirketinin üst yöneticisi sıfatıyla katılmıştım.

Hemen her kesimden ve farklı sektörlerden temsilcilerin oluşturduğu heyetin önemli bir kısmı mütedeyyin diyebileceğimiz kesimdendi. O günün koşullarında bu da gayet normal bir durumdu. 5-6 gün süren seyahat önce İslamabad, sonra da Kuala Lumpur'da devam etti. Özellikle Malezya o yıllarda önemli teknoloji projelerine başlamış ve gelişmekte olan ülkeler açısından adeta rol modeli durumundaydı. Başbakanlığı 22 yıla (1981-2003) yaklaşan Mahathir Mohamad ile tanışma ve Malezya'nın gelişim öyküsünü dinleme fırsatımız da olmuştu.

Türkiye-Pakistan-Malezya hattı

Bunları neden mi anlatıyorum? Çünkü o seyahat -zamanın ruhu- da dikkate alındığında benim için çok öğretici ve besleyici olmuştu. O seyahat boyunca Erdoğan ve ona yakın çevrelerde bugün daha iyi kavradığım fikirlerin çerçevesini görebilmiştim. Bir başka yazıda detaylı ele alabileceğim bu iki husustan ilki yatırım ve kalkınma için istikrarın önemiydi. Diğeri de çok uzun dönemli bir planın parçası olarak uluslararası ilişkiler ve güç dengeleri açısından Türkiye-Pakistan-Malezya hattının takviyesiydi.

Son derece stratejik olan bu hat zaman zaman Mahathir Mohamad'in yaşlanıp emekli olması ile yavaşlasa da göreve yeni gelen liderlerle sürdürülmeye çalışıldı. Mahathir Mohammad 2018-2020 yıllarında tekrar başbakan seçilse de bu kez her zaman iki kardeş ülke statüsünde olan Türkiye-Pakistan ilişkileri İmran Khan döneminde tarihi zirveye çıkmışken, ABD'nin yaptırdığı darbe ile Khan başbakanlıktan düşürüldü. İşte bu üç ülke arasında kurulmaya çalışılan stratejik hattın en sağlam ve istikrarlı kalesi Erdoğan döneminde her daim Türkiye oldu.

Bu hat zaman zaman genişletilmeye de çalışıldı: Türkiye-Azerbaycan-Katar-Pakistan-Malezya olarak tahkim edildi. Hatta öyle kritik dönemlerden geçildi, öyle ilginç projeler denendi ki! Örneğin uluslararası güce sahip ana akım küreselci medyayı dengelemek için TRT'nin knowhow'ından yararlanan yeni bir uluslararası televizyon kanalı kurma projesinin üzerinde çalışıldığı biliniyor. Bir başka örnek ise Türkiye'nin İHA-SİHA'sıyla, bütün deneyim ve birikimiyle, her şeyiyle top yekûn Karabağ'da Azerbaycan'ın yanında yer aldığı bir dönemde Pakistan Genelkurmay Başkanı'nın da Bakü'de karargahta yer almasıdır. Bu karar bu hattın önemini ve değerini ortaya koymaktadır.

Muhteşem Süleyman

İstikrar hemen her ülke için önemlidir. Bizim gibi hızlı kalkınma arzusunda olan toplumlar için daha da kritik olduğunu düşünüyorum. İstikrar yatırıma ve girişime de çok olumlu yansıyor. Türkiye'nin istikrarı yakaladığı 2002 sonrasında çektiği doğrudan yabancı yatırımın (FDI) bugün daha da güçlü bir şekilde gelmesini arzu ediyorsak yine istikrardan, piyasa dinamiklerinden ve hukuktan şaşmamalıyız.

Aklıma 16'ıncı yüzyıl Osmanlısı geliyor. Daha da spesifik olursak o dönemin Avrupa'sının merakla, ilgiyle izlediği ve 1520-1566 yılları arasında hüküm süren Kanuni Sultan Süleyman dönemini ele almakta, düşünmekte fayda var. Adının başına "Kanuni" lakabının gelmesi tesadüf olabilir mi? Atılım, refah, hukuk ve düzenin oturtulması önemli bir iklim yaratıyor. İşte o iklim ve ekosistem gelişimi, atılımı, yatırımı, sanatı, tasarımı, mühendisliği, kısacası her alandaki üretkenliği destekliyor. Uzmanların, yetkin insanların, entelejansın oluşumuna, ortaya çıkmasına imkan veriyor.

Kanuni Sultan Süleyman dönemi kendi alanında zirveye çıkmış isimler yaratmıştır. Örneğin Osmanlı Devleti Kaptan-ı Deryası Barbaros Hayrettin Paşa, hattat Ahmet Şemsettin Karahisari, divan edebiyatının önde gelen şairi Baki, eserleri günümüze ulaşan baş mimar Sinan, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa ve daha nice iz bırakmış isim dönemin ruhuna damga vurmuştur.

Türkiye Yüzyılı

Bu yüzyıl Türkiye Yüzyılı olur mu? Keşke müneccim olup bilebilseydik. Yaşayıp göreceğiz ancak ortaya böyle bir iddia çıkması, topluma "Kızılelma" olarak büyük bir hedef konması bile bence çok doğru. Daha da önemlisi eski dönemlere kıyasla içeride ve dışarıda buna itibar edecek kişi sayısının artması. Demek ki "Öğrenilmiş Çaresizlik" artık geride bırakılmış.

Erdoğan'ın açıkladığı yeni kabinede gördük ki hem kabinede hem de bürokrasinin diğer önemli kurumlarına atanan isimler piyasa tarafından çok çabuk kabul gördü, umut satın alındı. İktidara yakın olsun olmasın Türkiye'nin siyasette, bürokraside, iş dünyasında, sivil toplumda ve akademide liderler, yetkin isimler, potansiyelli temsilciler çıkartıyor olması son derece önemli bir birikimdir. Nitekim Türkiye'nin iki farklı alanda Nobel Ödülü kazanması da bence döneme dair bir şeylere işaret ediyor.

Şimdi bu birikimden yararlanma, daha fazla değer üretme zamanıdır.

[email protected]