Apaydın, TBMM Başkanlığı'na gönderdiği dilekçede, 27 Mayıs 1960 darbesiyle Yassıada'da 'Yüksek Adalet Divanı' adı verilen bir kuruluş oluşturulduğunu anımsattı.
Kuruluşun, darbe yapanların ve Demokrat Parti iktidarını suçlayanların kendi anlayışına uygun 'toplama hakimlerden oluşan yasa dışı bir heyet' olduğunu ifade eden Apaydın, hükümet üyeleri ve milletvekillerinin milleti temsil etmeyen hukuk dışı bu mahkeme tarafından mahkum edildiğini anlattı.
Menderes'in Yassıada'da esir muamelesi gördüğünü ve yargılama sırasında savunma hakkı verilmediğini belirten Apaydın, kendisinin de savunmasında 'yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadr-ü kıymetten' sözü dolayısıyla halkı silahlı ayaklanmaya teşvik ettiği suçlamasıyla avukatlıktan men edildiğini ve 10 yıl ağır hapse mahkum edilerek, tutuklandığını vurguladı.
Askeri Yargıtay'ın kendisi hakkındaki kararı bozduğunu ve tahliyesine karar verdiğini kaydeden Apaydın, şöyle devam etti:
'Tahliye olduktan sonra derhal Yassıada'ya giderek, Adnan Menderes'in savunmasını sürdüren ben Avukat Burhan Apaydın, bu defa aslını Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel'in yazdığı, örneği dosyada bulunan mektubun aslının dosyaya konulmasını ve okunmasını talep ettim. Bu mektupta, Cemal Gürsel'in, Adnan Menderes'e, 'Bu millet seni seviyor. Celal Bayar'ı bertaraf et ve Cumhurbaşkanı sen ol. Bu milletin göz bebeğisin' şeklinde yazdığını ortaya çıkarmıştım. Cemal Gürsel, bu mektubun okunmasını istediğim tarihte Devlet Başkanı idi. Bu talebim kabul edilseydi, Adnan Menderes'in derhal tahliye edilmesi ve beraatına karar verilmesi gerekiyordu. Menderes, bu mektuba dayanarak 'vatan hainliği' suçlamasına muhatap olmuştur. Mektup okunsaydı, Menderes'e karşı yapılan vatan hainliği suçlaması kendiliğinden düşecekti.'
Menderes'in Yassıada komutanlığı tarafından baskıya tabi tutulduğunu ve duruşmada mektubun okunması talebini geri almasını istediğini öne süren Apaydın, talebinden vazgeçmemesi üzerine Yassıada komutanı Salim Başol'un işaretiyle bir grup asker tarafından dışarı çıkarıldığını ifade etti. Buradan Harbiye Merkez Komutanlığı'na götürüldüğünü ve askeri mahkeme tarafından ikinci kez tutuklandığını anlatan Apaydın, Menderes'i savunma hakkının önlendiğini belirtti.
-'Hukuk cinayeti'-
Menderes'i savunmaya kardeşi Orhan Apaydın'ın devam ettiğini kaydeden Apaydın, 'Örtülü ödenek dolayısıyla yaptığı savunmada, 'Menderes'in örtülü ödenekten haksız harcama yapmadığını, aksine 400 bin lira alacaklı olduğunu' söylemesi üzerine görevli subay tarafından 'Bir de Menderes'i alacaklı çıkartıyorsun' denilerek böbrekleri tekmelenmesi sonucunda hastalanmış ve duruşmalara girememiştir. Ben de ancak Menderes'in idamından sonra serbest bırakıldım' dedi.
Apaydın, dilekçesinde Menderes'in, İstanbul'dan getirilen iki doktorun 'savunma yapamayacak derecede hasta' olduğu raporuyla mahkemeye çıkarılmadığını da iddia etti. Müvekkiline 'intihar etmek istedi' suçlamasında bulunulduğunu da öne süren Apaydın, 'Tam teşekküllü bir hastaneye sevk edilecek yerde darağacına çıkarılarak, son savunması yaptırılmamış ve son sözü sorulmamıştır. Bu yapılan bir hukuk cinayetidir' görüşüne yer verdi.
Adnan Menderes'in intihar etmediğini ve hiçbir zaman intihar psikolojisinde olmadığını vurgulayan Apaydın, şöyle devam etti:
'1924 Anayasası'nda Cumhurbaşkanı, Başbakan ve hükümet üyeleriyle milletvekillerinin 'vatana ihanet' suçlamasıyla Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay genel kurullarının seçecekleri birer hakimden oluşacak yargı kurulunca mahkeme edilecekleri hükmüne yer verilmiştir. Başkanlarını kendilerinin seçecekleri bir yargı kurulu tarafından mahkeme edilmesi gerekirken, hükümet darbecilerinin kendi oluşturdukları ve adına 'Yüksek Adalet Divanı' dedikleri toplama hakimlerden oluşan ve menşeini TBMM'den almadığı için Türk Milleti adına yargılama ve karar verme yetkisine sahip olmayan bir kurul tarafından Menderes mahkum edilmiştir. Kararda da 'Türk Milleti Adına' ibaresi yoktur.
Anayasamıza göre ve üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi kurallarına göre, herkesin tabii mahkemesinde yargılanması gerekir. Bu kurala aykırı olarak ve uyduruk delillere dayalı olarak, mahkumiyet kararı verilmesi tarih karşısında hatalıdır. Adnan Menderes, üstündeki 'vatan hainliği' kararı ile toprak altında yatmaktadır. Buna son verilmesini sağlayacak tek organ TBMM'dir.'
Apaydın, dilekçesinin TBMM Anayasa Komisyonu'na sevkedilerek, mahkumiyet kararının iptal edilmesini talep etti ve bunun TBMM için tarihi bir görev olduğunu vurguladı.
-Başvuru Anayasa Komisyonu'nda-
Apaydın, 18 Eylül 2012 tarihinde TBMM Başkanı Cemil Çiçek'e gönderdiği ikinci dilekçede de talebinin yerine gelmesi için ilk başvuru dilekçesinini Anayasa Komisyonu'na gönderilmesinin önemini vurguladı.
Dilekçesinde, Menderes'in yanı sıra dönemin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idam kararlarının iptaline de karar verilmesi talebini yineleyen Apaydın, 'Bu şerefli görev, başkanı olduğunuz Meclis'e düşmektedir. TBMM'nin başkanı olarak, bu şerefli görevin yerine getirilmesinde şahsınızın tarih karşısında sorumluluğu büyüktür' dedi.
Başvuruyu değerlendiren Dilekçe Komisyonu da 8 Ağustos 2012'de dilekçeyi Anayasa Komisyonu'na yolladı. Bu arada Dilekçe Komisyonu, başta Adalet Bakanlığı ve Anayasa Mahkemesi olmak üzere ilgili kurumlarla yazışmalar yaptı.
TBMM Genel Sekreteri İrfan Neziroğlu tarafından Apaydın'a 22 Ekim 2012 tarihinde gönderilen cevapta, başvurunun Dilekçe Komisyonu'nda işlem görmeye devam ettiği ve bir suretinin de Anayasa Komisyonu'na gönderildiği ifade edildi.