Galiba İmamoğlu'na haksızlık yapıyoruz!
Meğer kreş, spor salonu veya okul yaptırmak için millete "salma" salarak CHP'ye layık olmaya çalışıyormuş!
Gerçi CHP bu işi "kanunla" yapmış ama İmamoğlu da zamanı gelince, belki bu son adımı da atacaktı!
Peki CHP, "kanunî soygun"u nasıl yapmış?
"Milletin Efendisi" dedikleri "köylüler" hakkında 18 Mart 1924 tarih ve 422 sayılı bir "Köy Kanunu" çıkarmışlardı.
Günümüzle kıyaslamayın, o dönemdeki nüfusumuzun yüzde 80'ini ilgilendiren bir kanundan bahsediyoruz.
97 maddelik "Köy Kanunu"nun 13. maddesinde, "Köylünün 'yapmak zorunda' olduğu işler" sayılıyordu.
Bu maddenin altında sıralanan 37 "bend"in her biri, "Köy meydanı açmak ve meydandan çaprazlama geçen iki yol yapmak, su getirmek, çeşme yapmak, evlerden çıkacak pis suların gitmesi için üstü kapalı akıntı (kanalizasyon) yapmak, sokakları temiz tutmak" gibi talimatlardan oluşuyordu!
Tabii ki, bunların tamamını köylüler kendi imkânlarıyla yapacaktı!
Mesela 15. bendde şöyle deniyordu:
"Köylüler, maarif idaresinin (Milli Eğitim'in) vereceği örneğe göre bir mektep yapmak zorundadır. Mektep, köyün en havadar tarafına yapılacak ve mektebin herhalde (mutlaka) bahçesi bulunacaktır."
Evet, yanlış anlamadınız! "Kent Okulları"nı yani şehirlerdeki okulları devlet yapıyordu (Millî Eğitim Temel Kanunu, madde: 51) ama köylüler, devletin vazifesi olan yolu, okulu kendisi yapacaktı!
Bu kadar da değildi. İlerleyen yıllarda hızla diktatörleşen Ankara, köylünün ümüğüne çökmüştü! Köylünün sabanla ektiği, orakla biçtiği, düvenle sürdüğü, rüzgârla savurduğu üç-beş kile ekmeklik buğdayına bile el koyuyorlardı!
Üstelik de "Parti Müfettişleri" daha tohumlar çimlenmeden köylüleri borçlandırıyor, hasat zamanı gelince de, olmayan buğdayın hesabını soruyordu!
"Devlet nerede" mi dediniz? Devlet bunlar işte...
Aynı zamanda CHP'nin il ve ilçe başkanı olan vali ve kaymakamların her biri birer "Millî Şef" idi. "Milletin efendisi" dedikleri köylüler, "Biz Kaymakamın sadece çizmesine bakabiliriz. Bir de kırbacını görürüz" diyordu.[1]
"Tek parti diktatörlüğü", parti örgütü üzerinden bütün ülkeye yayılmıştı. İnanmayacaksınız ama İnönü bile şikayetçiydi! "Binlerce 'Millî Şef' türemiş. Sistem denetlemeye kapalı olduğu için bunlar halka zulmediyordu. Ben de etrafımdaki halkayı kırıp bu olaylara nüfuz edemiyordum" şeklinde dert yanıyordu.[2]
"OKUL YAPACAK PARANIZ YOKSA..."
CHP Eskişehir Mebusu ve Halkevi Müdürü Yavuz Abadan, seçim bölgesindeki bir köyde bizzat şahit olduğu olayı, eşi Nurdan Abadan Unat'a anlatmış.
Laik Türkiye'nin öncü kadınlarından olan Prof. Dr. Nurdan Unat ise, (CHP yöneticilerine "Büyük bir yalan söyleyeceksiniz ve sürekli tekrar edeceksiniz" şeklinde siyaset dersi veren siyaset bilimci) Sedef Kabaş'a şöyle aktarmış:
"Köylerde okul yapma mecburiyeti var. Her köy, kendi okulunu yapacak. Bir parti müfettişi (aynı zamanda devlet müfettişi), Eskişehir civarındaki bir köyü dolaşırken okul olmadığını görüyor ve 'Okulu niye yapmadınız?' diye soruyor. Köyde kuraklık yaşanmış, hiç mahsul olmamış, köy sefalet içinde. Köylüler, 'Okul yapacak paramız yok' dediğinde, parti müfettişi 'Paranız yoksa karınızı satın öyle yapın' demiş!"[3]
Aynen aktardığım için çok özür diliyorum...
CHP'li Unat, bu vahim nakilden sonra "Tabii parti yetkilisi böyle bir laf ettikten sonra insanlar, o kişiye de partisine de ölünceye kadar kin besler ve haklıdır da!" diyor.
Yani bizim bir şey söylememize gerek kalmıyor!
*İLGİNÇ AYRINTILARI BURADAN İZLEYEBİLİRSİNİZ:
https://www.youtube.com/watch?v=zvL4qSwJ7Z0
[1] Piraye Bigat Cerrahoğlu, Demokrat Parti Masalı, AD Yayıncılık, İstanbul 1998, s. 41.
[2] Cihat Baban, Politika Galerisi Büstler ve Portreler, Remzi Kitabevi, İstanbul 1970, s. 289.
[3] Sedef Kabaş, Hayatını Seçen Kadın, Remzi Kitabevi, İstanbul 2012, s. 305.