24 Nisan 2024 Çarşamba / 16 Sevval 1445

Aynaya bakarken bile kendimizin aynısı değiliz

“Yaşadığımız her an tekrarlanamayacak kadar biricikse, o anı yaşayan bizler sonsuz değişim ve dönüşüm içindeysek, aynaya bakarken bile kendimizin aynısı değilsek o hâlde nasıl bir ikiz/kardeş/arkadaş/eş/ceninin peşine düşüp “öteki” olabiliriz? Bu, olsa olsa bir başkasında kendini arama, görme, bilme ve bulma hâlidir. Çünkü insan eksiktir, tamamlanmak ister.”

SUAVİ KEMAL YAZGIÇ10 Mayıs 2018 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Aynaya bakarken bile  kendimizin aynısı değiliz
Harflerin Aşkı ve Zaman Dursun İstedim kitaplarının yazarı Senem Gezeroğlu, üçüncü kitabı Unuttum Yalnız ile okur karşısında. Hafıza, unutmak, hatırlamak gibi kavramlar etrafında şekillenen kitapta Gezeroğlu, bellekten hareketle dünyayı ve insanı anlamaya çalışıyor. Yazarın ifadesiyle “Unutmak istedikçe hatırladığım, hatırladıkça daha çok unuttuğum zamanların öyküleridir bunlar”.
 
l İlk öykü kitabı sizin için aşmanız gereken bir çıta mı oldu yoksa devam etmeniz gereken yolculuğun bir aşaması mı?
 
Her kitap kendi içinde bir yolculuk. Her birinin serüveni ayrı. Ama her biri de o büyük ve esas yolculuğun farklı adımları. İlk kitabım Harflerin Aşkı eski edebiyatın dünyasında gezindiğim şiirsel denemelerdi. Sonra farklı bir türe, öyküye yöneldim. Zaman Dursun İstedim’de farklı tema, kurgu ve teknikler seçtim. İlk kitap benim gibi soyut, hayatın dışında, hayal âleminde bir yerlerdeyken ikincisinde kurmaca aracılığıyla hayata ve insana yaklaşmak istedim. Yani bu kitap kendim içindi; kendim olmak için atılmış bir adım gibiydi. Üçüncü kitabım Unuttum Yalnız da öyle. Hafıza, unutmak, hatırlamak gibi kavramlara kafa yorduğum; bellekten hareketle dünyayı ve insanı anlamaya çalıştığım, unutmak istedikçe hatırladığım, hatırladıkça daha çok unuttuğum zamanların öyküleridir bunlar. Az önce dediğim gibi bu kitapların her biri kendi içinde küçük bir yolculuk ama aynı zamanda büyük bir yolculuğun da küçük adımları. Peki, yolculuk nereye? Her yazar buna kendine göre cevap verir, değer biçer, anlam yükler. Ama benim için bu yol, edebiyat aracılığıyla kendimi bilme, kendim olma ve insana, hayata dair her şeyi metinler üzerinden anlama çabasıdır.
 
l Unutmak ve hatırlamak kitabın temel temalarından ikisi. Bu temalar mı sizi seçti, siz mi bu temaları?
 
Yazılarımı genellikle belli başlı kavramlar etrafında topluyorum. Yalnızlık, intihar, ölüm, aşk ve delilik başat temalarımdan. Öykü kitaplarımda bunları besleyen alt temalar, kavramlar oldu. İlkinde zamana, ikincide hafızaya odaklandım. Belki bunları başka öykü kitapları, başka kavramlar takip eder, bilmiyorum. Peki, neden belli başlı temalar, konular ve kavramlara dikkat çekiyorum? Çünkü bunları önemsiyorum ve diğer insanlara da göstermek istiyorum. Hayatın içine parça parça dağılan şeyleri sürekli gözümüzün önünde durduğu için fark edemiyor, ona körleşiyoruz. Ben bu parçaları kitap hâlinde birleştirmek, birbiriyle bütünleştirmek, önce görmek ve sonra göstermek istedim. Harflere, zamana, hafızaya… İnsanı tamamlayan diğer kavramlara. İnsanı görmek için. Kendimizi, çevremizi, evreni ve daha nicesini görmek için bazen küçük bir parçaya odaklanmak ve ona bakmak gerekebiliyor. Bunun yolu kimi zaman bir öyküden geçiyor, edebiyattan, sanattan.
 
l Kitapta tekrar eden bir yitik ikiz/kardeş/arkadaş/eş/cenin imgesi var. İmgeler gerçekten tekrar mı ediyor yoksa aynaya bakarken olduğu gibi bu imgeler de aslında farklı mı?
 
Aynaya bakarken olduğu gibi birbirinden farklı. Aynaya bakarken de aslında o anki kendimizi değil, geçmişteki kendimizi görüyoruz. Aynanın önünde duran birinin görüntüsü aynaya belli bir sürede gider, çünkü ışığın yüzümüzden aynaya gitmesi ve yansıyıp geri dönmesi belli bir süreyi gerektirir. Bu süre nanosaniyelik zaman dilimleriyle ölçülebilecek kadar kısadır ama sonuç olarak görüntümüz, geçmişte kalmıştır. O an ve o anı yaşayan biz, çoktan tükenmişizdir. Yıldızlara bakarken aslında o yıldızın geçmişine bakıyor olduğumuz gibi aynaya bakarken de geçmişteki kendimize bakan biz, aslında aynaya bakarken bile kendimiz değiliz. Yaşadığımız her an tekrarlanamayacak kadar biricikse, o anı yaşayan bizler sonsuz değişim ve dönüşüm içindeysek, aynaya bakarken bile kendimizin aynısı değilsek o hâlde nasıl bir ikiz/kardeş/arkadaş/eş/ceninin peşine düşüp “öteki” olabiliriz? Bu, olsa olsa bir başkasında kendini arama, görme, bilme ve bulma hâlidir. Çünkü insan eksiktir, tamamlanmak ister. Başka bir insanla tamamlanmak, başka bir varlıkta var olmak, kendini onda tanımak. Ama onu tanımak için önce bulmak gerek, bulmak için aramak, aramak için bakmak. Ben de bu yüzden bakıyorum aynaya, çünkü yazdıklarım benim aynamdır. 
 
l Aynı zamanda akademik çalışmalarınız da var. İki ayrı uğraşın sizdeki karşılığı ne? 
 
Birbirini besliyorlar ama bu beslenişte bir şeylerin tükenmesi gerek, o ben oluyorum genellikle. Akademik çalışmalar ve kuramsal okumalar işin tekniğini öğretiyor, böyle olunca yazdıklarımın ilk eleştirmeni ben oluyorum, hatta bir yerden sonra içimdeki sezgiyi teknikle yontuyor ve daha bilinçli yazıyorum. Bu iyi. Diğer taraftan, yazdığım öyküler beni daha çok okumaya sevkediyor. Sadece kurmaca değil, kuram ve teori, edebi eleştiri, edebiyat tarihi okuyor ve yazdıklarıma farklı yaklaşıyorum. Bu okumalar sadece sanatın doğasına değil hayatın kendisine de başka yönlerden bakmamı sağlıyor. Metne nasıl yaklaşmam ve ondan neleri alıp neleri almamam gerektiğini öğretiyor, okuma ve yazma iç disiplini kazandırıyor. Bu da iyi. Bunlar güzel şeyler. Ama süreç böyle devam ederken fazladan zaman ve emek harcamak gerekiyor. Tükenen ben oluyorum derken kast ettiğim buydu. 
 
l Bir de deneme kitabınız var. Denemede devam etmeyi düşünüyor musun? Yoksa bundan sonra sırada roman mı var?
 
Edebiyatı bir bütün olarak görüyorum. Türler benim için malzeme. İçimdeki sesi hangi notaya dökebilirsem şarkımı da ona göre söylemeyi tercih ediyorum. Bu belki roman olur, belki öykü, belki deneme. Elimin altında deneme, mektup projeleri de var ama alanım kurmaca olduğu için roman ve öykü daha cazip geliyor. Çünkü yaşadığım değil yazdığım dünyaya sığınmak beni iyileştiriyor. Dışarıdaki dünya acı, çok da yaralayıcı. Gerçeğin acısını hayali olanla alıyorum, mevcut dünyanın şartlarını kurmaca dünyanınkiyle değiştiriyorum, harflerin arasında özgürlüğümü yaşıyorum, en azından bunlara inanıyor ve bir nebze olsun hafifliyorum. Yazmanın, edebiyatın, özellikle kurmacanın böyle tedavi edici bir yanı var. Ama tabii edebiyatın yetmediği zamanlar da var. O zaman içimdeki sesi nasıl notaya dökerim, onu ben de bilmiyorum.