13 Aralık 2024 Cuma / 12 CemaziyelAhir 1446

Bir Hayat Vesikası

“YAŞLILIĞA HERKES ULAŞMAK İSTER, ULAŞINCA DA ONU KÖTÜLER: BİLGE OLMAYANLAR İŞTE BU DERECE MANTIKSIZDIRLAR, BU DERECE DENGESİZDİRLER.” (CİCERO, YAŞLILIK VE DOSTLUK)

SEMİHA KAVAK15 Ocak 2015 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Bir Hayat Vesikası

Yaşlanmak, her canlı varlığın kaçınılmaz sonu. Yaşlılık, vücudun fonksiyonlarını kaybetmeye başladığı, hayatın son evrelerine yaklaşılan dönemlerin genel tanımı. Bu dönemde, artık kişi gençlik dönemlerinde yaptığı birçok şeyi yapmaktan mahrum kalır. O nedenle, La Rochefaucauld, “İhtiyarlık, gençliğin bütün zevklerini ölüm tehdidiyle yasak eden bir zorbadır” der. Yaşlılık dönemimizde vücudumuzun düşünce ve arzularımızı yerine getirememesi, yaşlılığın sevimsiz, istenmeyen bir dönem olduğu kanaatini yaygınlaştırır.

Oysa; insan, için hangi yaşta olursa olsun asıl olan mutluluktur. Kişi hayatının tüm dönemlerinde kendisiyle barışık bir iç ahenge sahip olmadıkça mutlu olamaz. Kendiyle barışıklık ise kişiyi her yaş döneminde bu mutlu edebilir. Zira her yaşın kendine göre bir güzelliği vardır. H.W.Longfells’in dediği gibi; “Yaşlılık da fırsatlar çağıdır, gençlik gibi. Yalnızca kılığı aldatır bizi”

Çeşitli kültürlere yelken açmış, uzun yıllar çeşitli konularda yazılar yazmış, çeviriler yapmış, özgün eserler vermiş olan Belma Aksun, 80’li yaşlara doğru yol aldığı süreç içerisinde okuyucuyla buluşturduğu bu eserin ilk sayfalarını, eserine isim olarak seçtiği Yaşlılığa Methiye isimli denemeye ayırmış. Aksun’un yaşlılığa yaptığı güzelleme o kadar etkileyici ki, denemeyi okuduğunuzda yaşlılık insanın gözünde oldukça sevimli hale geliyor. “Yaşlanmanın da bir keyfi, bir zevkli, güzel yanı var. Allah’ın bizlere verdiği bir şans o. Tabii kıymetini bilir, yitirdiğiniz gençliğinize ağıt yakmaktan vazgeçerseniz ve de elinizdekileri hakkıyla değerlendirirseniz. Yaşlılığın adeta bir ikinci özgürlük, başına buyrukluk dönemi olduğunu keşfettim ben. Tıpkı o dertsiz, tasasız çocukluk günlerim gibi. Bu yüzden yaşasın yaşlılık diyorum! Yaşasın yaşlılık!.. Merhaba yaşlılık! Merhaba özgürlük! Selam sana! Merhaba yeniden kavuştuğum o eski mutlu, serazat günlerim; ergenliğe adım atıncaya kadar yaşadığım o başına buyruk, pervasız, kimseye metelik vermeyen, dünyayı umursamayan, özgür çocukluğum! Merhabalar sana! Allah’a binlerce şükür, bunca yıl sonra hiç beklemediğim, umut bile etmediğim bir anda yeniden kavuştum çocukluğumdaki o pervasız “ben." Şimdi bu yetmişli yaşlarımda kendimi tıpkı çocukluk günlerimdeki gibi özgür, pervasız, başıma buyruk hissediyorum. Milton’un Kaybolmuş Cennet’ini bulmuş gibiyim. Yıllar önce yitirdiğim, bir daha asla bulabileceğime ihtimal vermediğim çocukluğumdaki o pervasız, umursamaz, alabildiğine özgür kimliğime, kişiliğime yeniden kavuştum. Yaşasın yaşlılık!”

İKİNCİ ÖZGÜRLÜK

Yaşlılık, bütün gençlik kaygılarını geride bırakan ve kişiyi dinginliğe, mutluluğa eriştiren dönemdir Aksun’a göre. "Artık kimse 'Neden böyle davrandı? Ne demeye bunca giyinip kuşanmış?' ya da 'Bu saatte nereye böyle?' vb. diye sorular sormaz, vıdı vıdı dedikodunuzu yapamaz bu yaşta sizin. Gönlünüzce giyinip özenmekte, dilediğiniz kafe ya da restoranda veya deniz kenarında bir bankta oturup etrafı gönlünüzce seyretmekte, yanınıza gelip oturan kadın erkek, genç yaşlı, tanımadığınız biriyle ön yargısız, yanlış izlenim bırakma korkusu olmadan sohbet etmekte bir kuş kadar özgürsünüz. Kimse davranışınızdan, sözlerinizden bir mana çıkarma, dedikodunuzu yapma zahmetine girmez. Özgürsünüz dedim ya. Yaşasın yaşlılık!"

Yaşlılığa Methiyeadlı denemeyle başlayan eserde ayrıca otuz üç hikâye yer almakta. Her hikâyede okuyucu ayrı yerinden hikâyeyle arasında bağ kuruyor. Hikâyeler zaman zaman duygusal, zaman zaman romantik, zaman zaman da dramlarla karşı karşıya bırakıyor okuyucuyu. Hikâyelerdeki içtenlik, kimi zaman okuyucuya bir roman hissi veriyor. Bir bölümden diğerine geçerken, bir bütünün devamı gibi takılıyorsunuz hikâyelerin peşine.  Oldukça sade ve akıcı bir dili var Aksun’un. Günlük olarak karşılaştıklarımız, yaşadıklarımız farklı farklı serüvenlere bürünmüş. Hikâyelerini okurken hiç yabancılık çekmiyor, kendinizi hikâyenin içinde buluyorsunuz.

KEŞKE’NİN TAMAMLAYICISI…

Ardarda farklı bir beklenti ve heyecanla okunan hikâyelerin sonuna geldiğinizde umutsuz aşkların yarattığı dramların içinde buluyorsunuz kendinizi. “Birden yıllar öncesine gitti. 20 yaşına girmek üzereydi. D’yi deli gibi sevmiş, onun da kendisini sevdiğini sanmıştı. Belki sevmişti de, kimbilir? Ama o aşkın kör ettiği gözler açılmaya, gerçekler bir bir ortaya çıkmaya başlayınca ayakları suya ermişti. Hayatının erkeği sandığı o yakışıklı, tatlı dilli adam tufeylinin teki çıkmıştı. Baba parasıyla yaşayan aylak, çalışmaktan hoşlanmayan, bir ayak üzerine kırk yalanın belini büken biri. Üstelik kaypak, güvenilmez biriydi de. Babası iflas edip iş başa düşünce gerçek kişiliği, kimliği çıkmıştı ortaya. Zaten bir mesleği yoktu; çalışıp, ekmeğini kazanmaya niyeti, isteği de. Ama onun bunları anlaması hayli geç olmuş, jeton düştüğünde de kendisini sorumsuz bir koca ve ufacık bir çocukla baş başa bulmuştu. Okulu yarım bırakmasına mı yansın, böylesine sorumsuz, güvenilmez birine bel bağlamasına mı? Ailesi onu sahiplenip destek olmasa, şimdi kimbilir nasıl, nerede, ne halde olurdu?”

Yazarın daha önce Ötüken Yayınları arasından çıkmış olan (2009) hikâye kitabı Keşke’deki hikâyelerin tamamlayıcısı olma gayretinin sezildiği Yaşlılığa Methiye kitabının devamı gelir mi bilmiyoruz ama okuyucunun şimdiden böyle bir beklenti içine gireceğini söylemek abartı olmaz.

Yaşlılığa Methiye

Belma Aksun

Ötüken Yayınları