SADIK YALSIZUÇANLAR
YÜZYILIN NEFESİ : AHMET HATİBOĞLU
Geleneksel musiki zincirimizin günümüzdeki en sahih ve güzel halkası olan Ahmet Hatiboğlu’ndan muazzam bir Beste Külliyatı geldi. 4 CD, 1 DVD ve olağanüstü güzel basılmış bir nota külliyatından oluşan bu kalıcı eser için Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları’na şükran borçluyuz.
Sanat yaşamında ellinci seneyi geride bırakmış olan Hatiboğlu üstadımızın onuruna yayımlanan bu nefis külliyat, Hoca’nın o şaheseriyle, Hicaz ilahisiyle açılıyor. Birinci CD’nin birinci eseri olan bu güzelim eserin bestelenme ve birkaç icrasının hikayesini, geçenlerde kendisinden dinleme şansı yakaladım. Hayranı olduğum üstadı yakından bir nebze dahi olsa tanıma bahtiyarlığına eriştim. Tanıdıkça da hayranlığım arttı. Bu hazine değerindeki külliyatın ilk eseri olan Hicaz Zikir, Uğur Onuk’un, Zırgüleli Hicaz makamında bir ney taksimiyle başlıyor, Hüseyin Fahreddin Dede’nin dua sözleriyle taçlanarak devam ediyor. 1995 yılına ait bir kayıt. Hatiboğlu, her bestesi ve icrasıyla, nasıl muazzam bir yaşayan mirasa sahip olduğumuzu gösteriyor. Kendisi, bizatihi bir meşk geleneğinden neşet eden ve ölümden önceki sessizlikle, ölümden sonraki o belirsiz sükunet arasında bir gürültü ve kakafoniden ibaret olan bu dünya hayatının kalbindeki o derin sessizliğin sesi olan musikimizin son büyük üstadı Hatiboğlu, bütün ömrünü bu geleneğe vakfetti. O’nun musikimizde yapmaya çalıştığını gelecek kuşaklar daha iyi anlayacaklar ve üstadı sevgiyle ve minnetle anacaklardır.
HAZRET-İ PİR ŞEYH ŞABAN-I VELİ
Dr. Mustafa Tatcı’dan irfan geleneğimizin seçkin adlarından Şeyh Şaban-ı Veli’ye ilişkin yeni bir kitap geldi. H Yayınları’nca okura sunulan Şeyh Şaban-ı Veli kitabında Tatcı, titiz biçimde, ayrıntılı şekilde ve belgelere dayalı olarak Hz. Pir’in hayatını, mevlidesini, ailesini ve evliliğini, öğrenimini, İstanbul yıllarını, Hayreddin Tokadi ile Bolu zamanlarını, nihayet Kastamonu yıllarını anlatıyor. Kitaptan, Hz. Pir’in hayatına ilişkin güzelim ayrıntıları öğrenebiliyoruz. Tatcı, bu vadide oldukça üretkendir ve titizdir. Ehli bilir. Bu yüzden Tatcı imzalı bir kitap, makale veya yorum görüldüğünde mutlaka edinilmeli ve okunmalıdır. Sadece kuru bilgi ve belgeyle konuşmayan, ele aldığı konuyu büyük bir aşkla ve bilgelikle anlatan/yorumlayan Tatcı, Şeyh Şaban-ı Veli kitabında Şabaniyye silsilesini, Kastamonu’daki Tekkenişinleri, Şabaniyye adabını, seyr ü sülûkunu, zikir usulünü, kıyafet adabını, renk sembolizmini, asayı, papucu, postu, seccadeyi, tâcı ve risâleyi de açımlıyor. Şabanî silsilenin günümüze değin uzayan canlı damarını da konu ediniyor ve o güzelim azizlere ilişkin bilgiler aktarıyor. Dr. Mustafa Tatcı, daha önce de büyük aziz İbrahim Has’ın, Şabaniyye Silsilesi adlı eserini yayımlamıştı. Meraklısına ikisini de öneriyorum. Tatcı’nın bu kitabını ve diğer kitaplarını, -İstanbul’da yaşayan veya yolu İstanbul’a uğrayan dostlar- Üsküdar’daki Beysel İş Merkezi’nde etkinlik gösteren H Yayınevi’nin kitapçısından bizatihi edinebilirler. Tematik bir kitapçı olan H Kitabevi, sadece kitap satın alabileceğiniz bir yer olmakla kalmıyor, Ahmed Yüksel Özemre üstadın tabiriyle, Üsküdar’da bir Attar Dükkanı olabiliyor.
Tarih bilgimizi ve algımızı kısmen değiştiren, ezberlerimizi bozan bir yer: Göbeklitepe.
Ve burada bir vakıf adına kazılarını yürüten Klaus Schmidt.
Ve son derece ilginç kitabı: Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alanı / Göbekli Tepe. En Eski Tapınağı Yapanlar.
Schmidt’in bu kapsamlı kitabı, Arkeoloji ve Sanat Yayınları’nca okura sunulmuş.
Urfa Göbeklitepe’de yıllardır çalışan Alman arkeolog Klaus Schmidt, bulduğu 11 bin 500 yıllık yontulmuş taşların dünyanın en eski tapınağının parçaları olduğunu söylüyor. ‘Bulunan 11 bin 500 yıllık yontulmuş taşlar bize buranın dünyanın en eski ve en kutsal yeri olduğunu gösteriyor’ diyor. Kazılardan ve kitaptan öğrendiğimize göre, yerleşkenin evlerinde kapısız odalar var. Yatma ve yemek odaları ayrı. Bulgulara göre salonlarda ceylan eti yeniyor ve deriler üzerinde yatılıyordu. Odalarda ilkçağ insanın üzerinde uyuduğu divanlar da var. Kadınlar çocuklarıyla beraber büyük bir yatakta, erkek ise kenarda daha küçük bir yatakta uyuyordu. Daha önce insanın ilk yerleşik yaşama geçtiği yer olarak Filistin düşünülürdü. Filistin’deki kalıntılar M.Ö. 7 bin yılına ait. Göbeklitepe’dekiler ise M.Ö. 9.500 yılından kalma. O dönemde Urfa tümüyle şamfıstığı, meşe ormanları ve yemyeşil çayırlarla kaplıydı. Ortalık ceylan sürüleriyle doluydu. Uzaktaki yüksek volkanlar en ince obsidyeni yani bıçağın, hançerin ve ince uçlu her şeyin ham maddesini sağlıyordu. İşte 11 bin yıl önce bu bölgede yaşayan kabile toplumu, benzerini ancak firavunlar devrinde görebileceğimiz dağ gibi bir tapınağı yaptı. Tapınağın en yüksek dikiti tam 12 metre boyunda. Yerleşkenin içindeki taş ocağında ise 9 metre uzunluğunda ve 50 ton çektiği düşünülen bir kaya kütlesi bulunuyor.
Gerisini kitaptan okuyunuz.