24 Nisan 2024 Çarşamba / 16 Sevval 1445

Fikrî ve kalbî bağlılık temelinde bir ‘düşünce daveti’

Hüseyin Su, Nuri Pakdil’i bir “yenileyici” kabul ediyor ve “Pakdil’le yolu kesişen her insanın sadece bu şansın haklı kıvancını yaşamakla yetinmeden onu çok iyi değerlendirmesi ve sorumluluğunun da bilincinde olması gerektiğine” işaret ediyor.

HASAN HÜSEYİN ÇAĞIRAN12 Kasım 2018 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
Fikrî ve kalbî bağlılık temelinde bir ‘düşünce daveti’

Entelektüel Öfke, en genel anlamıyla, bir Nuri Pakdil portresi olarak okunabilir. Ama nerede doğduğu yaşadığı, gündelik hayatta nelere ilgi duyduğu ve bu yöndeki biyografik bilgilerin kronolojik olarak sunulduğu değil Pakdil’in yazar dikkatini, edebiyatı amelden ayırmayan hassasiyetini, bu hususlarla ilişkili biçimde siyasi tavrını nasıl belirlediğini öne çıkaran bir portre… Bu bağlamda Hüseyin Su; Pakdil’in hayatı, yaşama dikkati, insan ve yazar olarak duruşu odaklı iki; düşünme ve yazma dikkatini merkeze alan altı yazı ile mektuplarının yayımı ve yakınlıkları vesilesiyle Pakdil üzerine verdiği dört ayrı söyleşiyle bir “bütün” ortaya koyuyor. Bu “bütün”e kitabın girişinde “entelektüel öfke” yahut “tavır adamı” olarak işaret etmeyi doğru buluyor.

Hüseyin Su için Nuri Pakdil “yazarlardan bir yazar” değildir. Su, Pakdil’in mü’min ve entelektüel hayatına tanıklığın her insana, hem onun yanında hem de onun olmadığı her yerde ve zamanda, hayatını bir “hiza mesafe alma” duygusu, dikkati ve bilinciyle yaşama erdemi ve sorumluluğu kazandırdığını belirtiyor. Aralarındaki köklü bir ilişkidir. Kitaptan öğreniyoruz ki kökleri, henüz bir lise öğrencisi olduğu döneme, 1970’lere dayanıyor. Daha sonra Edebiyat dergisinde devam ediyor. 1983-1996 arasında, kendi ifadesiyle, hemen her gün sabahtan gece yarılarına dek birlikte geçirdikleri günler içerisinde daha da derinleşiyor. Yazarın günlükleri, Takvim Yırtıkları, bu noktada bereketli bir tanıklığa imkân vermişti. Entelektüel Öfke daha serinkanlı bir okuma girişimi olarak önümüzde duruyor.

MÜDÂHİL AKIL

Su, önce entelektüel kavramını sorunsallaştırıyor ve Edward Said ve J. P. Sartre’ın düşüncelerini de göz önünde bulundurarak “Müslüman entelektüel, hem naslara iman edip hem de iman ettiği bu sınırları entelektüel bir cüretle aşabilir mi?” sorusuna odaklanıyor. Konuşurken, yazarken, tartışırken ve toplumsal, siyasal anlamda tavır alırken Müslüman ve entelektüel olmanın/olamamanın “çelişkisi” ve Müslümanların “yaralı bilincinin” bu husustaki açılımları üzerine kafa yoruyor. Bu genele ilişkin “yaralı bilinç” tahlili özelde Nuri Pakdil’i odağına alıyor ve onun şahsında derinleşiyor.

Su, Pakdil’in “bir entelektüel için gerekli ve önemli olan son derece uyanık bir bilince, keskin bir bakışa, müdâhil bir akla, tedirgin, hassas bir ruha ve diri bir zihne” sahip olduğunu düşünüyor. Ayrıca “İki yüzyıldan beri bünyemize sirayet eden ve giderek onulmaz bir ura dönüşen zihniyet ve hayat tarzının, içimizden ve coğrafyamızdan nasıl kazınıp atılabileceğini en çok ve en net olarak Nuri Pakdil’in tespitlerinde ve önerilerinde görebiliriz” değerlendirmesini yapıyor. Pakdil’i bir “yenileyici” kabul ediyor ve “Pakdil’le yolu kesişen her insanın sadece bu şansın haklı kıvancını yaşamakla yetinmeden onu çok iyi değerlendirmesi ve sorumluluğunun da bilincinde olması gerektiğine” işaret ediyor. Türkiye’nin toplumsal, siyasal yapısına dair eleştirilerini, dilini (“dil”den kastının kullandığı sözcükler olmadığını özellikle belirtiyor), edebiyat anlayışını ve düşüncelerini çok önemli buluyor. Fakat burada kalmıyor Hüseyin Su. Bir “imha”ya dikkat çekiyor ve bugün gelinen yerde durum ne denli anlaşılmaz olursa olsun, muhalif bir imgenin önemine dikkat çekmenin ve üzerine konuşmanın “hâlâ” önemli olduğuna inandığını belirtiyor. Kitap esasında, “düşüncede ve sanatta çözülmenin, köksüzleşmenin hızlandığı günümüzde iyice karikatürize edilen ‘muhalif imge’ye en çok bugün ihtiyaç duyulduğunu” ihsas eden bir mâhiyet taşıyor. Su, 12 Temmuz 2018’de Star’a verdiği söyleşide Entelektüel Öfke’nin ne zaman yayımlanacağı sorulduğunda “ortada bir entelektüel öfke” kalmasa da kitabın büyük oranda yazıldığını belirtiyordu. Kitabın girişinde, öyle zannediyorum tam da bu hususa açıklık getirecek bir yazının daha sonraki baskılarda yer alacağı haberi veriliyor: “Nuri Pakdil’in Muhalif Entelektüel İmgesinin İmhasına Dair”.

Bu “imha” bahsini çok önemli buluyorum. Çünkü Hüseyin Su, yukarıda özet olarak başlıklarına işaret ettiğim, kendisinin Takvim Yırtıkları’nda ve Entelektüel Öfke’de önemini ısrarla vurguladığı “tavrı” ve “bağlamı”, anladığım kadarıyla, konjonktüre feda etmemek gerektiğini düşünüyor. Kitabın ilk sayfalarında daha temel bir soruna da işaret ediyor: Bugünkü düşünce ortamında hem Müslümanların hem de genel olarak entelektüellerin durdukları yere ve dillerindeki dikkat aşınmasına…Entelektüel Öfke bu anlamda fikrî ve kalbî bağlılık temelinde seyreltilmiş bir “düşünce daveti” olarak da okunabilir.

DİZİN MESELESİ

Entelektüel Öfke ile birlikte Şule Yayınları etiketiyle okura ulaşan “Hüseyin Su Dizisi” 13 kitaba ulaşmış oldu. Bu kitaplar iyi baskılarla, Naime Erkovan’ın editörlüğünde ve Yasin Çetin’in dikkate şâyan tasarımlarıyla okura ulaştı. Yeni eserlerle bu yürüyüşün bereketlenmesini temenni ediyorum. Bu noktada Entelektüel Öfke’yi diğer Hüseyin Su kitaplarından ayıran bir hususu özellikle anmak istiyorum: Dizin. Keklik Vurmak ve özellikle Takvim Yırtıkları’nda bunun yokluğunu çokça hissetmiştim. Her iki eserde de birçok isim, eser, kavram, olay bahis konusu ediliyor. Bütün bu hususları okurun dikkatine olduğu gibi bırakmayı yayıncılık açısından doğru bulmuyorum. Edebiyat dergisi çevresinin kendilerine has dili de düşünüldüğünde, dikkatle hazırlanacak dizinlerin bu eserleri kitaba farklı ilgilerle yaklaşan okur için daha dikkate değer kılacağını düşünüyorum. Entelektüel Öfke’deki dizini görmek beni zikrettiğim iki kitap başta olmak üzere yazarın öykü dışındaki eserlerinin yeni baskılarında dizinlere yer verileceği yönünde umutlandırdı.