ASLI GÜR
31. İstanbul Kitap Fuarı’nın bu yılki konuk ülkesi Hollanda. Fuarın ilk dört günü açık kalacak Uluslararası Salon kapsamında Hollanda’dan yayınevlerinin katılımıyla bir dizi etkinlik gerçekleştirilecek. Fuarda bu kapsamda çocuk edebiyatı alanında Hollandalı şair-yazar Joke van Leeuwen da konuk olacak. Türkiye’de Hayykitap’tan çıkan ve birbirinden renkli kahramanlarıyla temposu hiç düşmeyen absürt, esprili Cik! adlı kitabıyla tanınan yazar 20 Kasım’da çocuklarla buluşacak. Aynı zamanda yeni kitabı Babam Çalılığa Dönüşünce’yi de fuarda tanıtacak olan yazar, çocuklarla buluşmadan önce Star Kitap’a konuştu.
31. İstanbul Kitap Fuarı’na konuk olacaksınız. Ne hissediyorsunuz?
Bu benim Türkiye’ye ilk gelişim. Çok heyecanlıyım çünkü daha önce Türkiye’ye gelmiş olanlardan çok olumlu şeyler duydum. Yaşadığım yer olan Antwerp’de Türk kökenli pek çok kişi var. Onların dükkanlarına uğruyoruz. Yoğurt ve kırmızıbiber mükemmel oluyor. Ayrıca Türk kökenli Hollandalı şarkıcı Esra Dalfidan’la birlikte bir müzikal de yazdık.
Kitaplarınıza Türkiye’deki çocukların gösterdiği ilgiden memnun musunuz?
Evet, elbette. Hikayelerimin başka ülkelerden insanlara ulaşabilmesi ve bir hikayeyi paylaşarak buluşmak harika bir şey.
Türkiye’de Cik! adlı kitabınızla tanınıyorsunuz. Nasıl tepkiler aldınız şimdiye kadar?
Cik! çok sayıda dile çevrildi, tiyatroya ve sinemaya uyarlandı. Hem yetişkinlerden hem çocuklardan duyduğuma göre bu hikaye ya onları çok duygulandırmış ya da içindeki mizahi öğeleri çok sevmişler. Hindistan’da filmi izleyen yaklaşık bin çocukla birlikteydim ve tepkilerini görmek çok güzeldi.
Cik!adlı kitabınızda insanlar ve hayvanlar arasındaki farklılıklara değiniyorsunuz. Neden bu farkı çocuklara hissettirmek istediniz?
Aslında yolu Minik Kiş’le kesişen herkes, onda özlemini duyduğu şeyi görmek istiyor ama o sadece kendisi. Kuşları çok seven Warre, Minik Kiş’in içinde bir kuş görüyor. Bir çocuk isteyen Tine ise onu insan olarak görüyor.
OLAYLARA FARKLI AÇIDAN BAKARIM
Türkiye ve dünyada yayımlanan çocuk kitaplarında özellikle hayvan temalı yayınlar öne çıkıyor. Çocuklara bir konuyu hayvanlar aracılığıyla anlatmak daha mı kolay sizce?
Benim için Minik Kiş kanatları olan bir insan, antik kültürlerdeki öykülerde rastladığımız karakterler gibi. Benim öykülerimde asla konuşan hayvanlar olmaz. Bu, onun içindeki özgürlüğün görsel bir simgesi. Her zaman mesaj vermek için değil, beni ilgilendiren şeylerle ilgili yazarım. Benim için okurun öyküden zevk alması ve bir anlam çıkarması önemlidir. Okurların hikayeyi sürükleyici buldukları için okumaya devam ettiklerini umarım. Hem şaşırsınlar hem de onlara tanıdık gelsin isterim…
Yayınlarınızda kendi hayatınızdan da ilham alır mısınız?
Hayal gücüm ayaklarını gerçeğe basar ama kanatları da vardır. On üç yaşındayken Brüksel’e taşınınca, ‘normal’ olanın değişebileceğini fark ettim. Diyelim Hollanda’da tipik Hollandalı özellikler ve protestanlık normalken, başka bir yerde ‘normal’ tamamen farklı olabiliyordu. Olaylara farklı açılardan bakmayı severim.
Kitapları pek çok dile çevrilmiş biri olarak tüm dünyada çocuk edebiyatının gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dünya çapında çocuk edebiyatıyla ilgili konuşacak kadar çok şey bildiğimi düşünmüyorum. Ama iyi çocuk edebiyatını teşvik eden kuruluşlar olduğu için çok mutluyum. Duyguyla yazılmış, hoş bir dili ve derdi olan, sadece ticari amaçlar için üretilmemiş kitaplar var artık. Bu güzel bir gelişme.
Türkiye’deki yayınları ve çocuk edebiyatını takip ediyor musunuz?
Ben daha çok yetişkin edebiyatını biliyorum. Mesela Murat Tuncel Türkiye ve Hollanda edebiyatı arasında köprü gibidir. Hollandalı ya da Flaman olup Türk kökenlere sahip yazarlar da var. Bir de bazı yazarların çocuk kitapları Hollandacaya çevrildi; Hidayet Karakuş ve Sevim Ak gibi.
Ailem evinde göçmen konuk etmiş
Babam Çalılığa Dönüşünceadlı kitabınız da fuarda çocuklarla buluşuyor. Biraz yeni kitabınızı anlatır mısınız?
Bu kitapta, babasıyla birlikte yaşadığı ülkede savaş olduğu için annesinin ülkesine gitmek zorunda kalan bir kız var. Ağır bir konu ama hafifletici öğelerle anlattım. Mesela kız, benim uydurduğum bir dili öğrenmek zorunda kalıyor ve kendi ordusunu kumanda edemeyen bir kumandanla karşılaşıyor. Adam “İleri, marş!” yerine, “Sizin için sakıncası yoksa yürümeye başlasak” gibi laflar ediyor. Bir ilkokul öğretmeninden e-posta almıştım, bu konunun çocuklar için çok ağır olabileceğini düşünmüş önce, ama sonra sınıfta kitabı okuduğunda çocuklarla bu konuda ve hatta ülkemizdeki göçmenler hakkında çok güzel sohbet etmişler… Bu kitabı yazdım çünkü benim ailem, ninelerim, dedelerim, annem, babam hep evlerinde ya da köylerinde göçmen konuk etmiş.
Bir çocuğun gözünden savaşı işlediniz kitabınızda. Dünyanın düzen değiştikçe çocukların gündemi de savaşa mı yöneliyor sizce?
Umarım böyle olmaz. Bunu önlemenin bazı yolları var: İnsanları önyargısız dinlemek, çocukları ciddiye almak ve hayattaki önemli şeylerle ilgili konuşmak. Filozof Peter Sloterdijk bizim de aynen çocuklar gibi şu soruyu sormaya cesaret etmemiz gerektiğini söylüyor: Ama bu niye böyle?
Savaşı ve savaşın getirdiklerini de yine absürd bir komediye çeviriyorsunuz kitapta. Savaşı eğlenceli dille anlatmak zor oldu mu sizin için?
Hayır, çünkü bu benim tarzım. Ayrıca Bosnalı arkadaşlarımdan mizahın insanı güçlendirdiğini duymuştum, güçsüzün gücü gibi. Her şeylerini kaybetmiş olmalarına rağmen çok gülmüştük. Ama zaten bizim ülkemizde yeni bir hayat buldular. Calvino “hafif düşünmekten” bahseder. Hafif bir şekilde yazmak, anlamsız ya da önemsiz şeyler yazmak demek değildir.