25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Kenarın Kitabı: ''Ara'' da Kalmak, Çeperde Yaşamak

KENARIN KİTABI, GÖRMEZDEN GELİP BİLİNCİN DERİNLİKLERİNE GÖMDÜKLERİMİZİ ANLATIYOR. BELKİ BU OKUMALAR VESİLESİYLE İLK YÜZLEŞECEĞİMİZ MEDENİYET, ŞEHİRLİLİK ANLAYIŞIMIZDAKİ SAPMADIR.

GÜLSÜM EKİNCİ13 Mart 2014 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Kenarın Kitabı: ''Ara'' da Kalmak, Çeperde Yaşamak
Funda Şenol Cantek’in farklı isimlerin saha araştırmalarını ve sonuçlarını dahil ederek derlediği kitap, İletişim Yayınları’ndan çıktı. “Bu yeni kitap fikri ilerledikçe kapsamı Ankara, odaklanacağı kenar olgusu da yoksulluk ve dışlanmışlık sınırlarını aştı. “Kenara itilenler”in yanında, merkezin kaymasıyla yeni ve daha konforlu/güvenli yaşam alanlarında benzerleriyle birlikte yaşamak niyetiyle “kenara çekilenler” de dahil oldular çalışmaya. Bunlara bir de alternatif yaşam alanları yaratmak için “kenara kayanlar”ı eklersek, kenarda olmak/yaşamak hakkında söylenecek sözün çeşitlenmesi kaçınılmaz oldu” Kenarın Kitabı’nın ortaya çıkışını bu sözlerle anlatıyor Funda Şenol Cantek. Kenarda yaşayanların; gecekondudan TOKİ sitelerinde şehir hayatına alışmaya çalışanların, “suçlu”luğuyla bilinen ve kenti “suçlu” bilen semtlerin, balkonu hayata tutunmak için bir dal gibi kullananların, görmezden gelinenlerin yaşadığı mekânların kitabı.
Elbette çok satanlar listesine girmesini beklemediğimiz Kenarın Kitabı, “Ara”da Kalmak, Çeperde Yaşamak: görmezden gelip bilincin derinliklerine gömdüklerimizi anlatıyor. Her biri, diğerinden titizlikle yapılmış saha çalışmaları ve söyleşiler o kadar çok şey söylüyor ki kitabın değerlendirmesi için de ayrı bir kitap yazılabilir. Her konuyla ilgili kaynakları veren ve detaylandıran dipnotları da okunmadan geçmemeli. Kafa karıştıran, konfor bozan ve huzursuz eden Kenarın Kitabı’nın tek rahatsız eden tarafı ki -sosyolojik araştırmaların tümü için geçerli- insanları deney malzemesi gibi görme duygusunu hissettirmesi. Elbette sosyoloji bağlamında bu duygu da çokça tartışılmıştır. Ancak okurken hissettiğimiz bu nahoş duyguyla ilgili bir soruyu da aklımızda tutalım, derim. Acaba görmezden geldiklerimizi bu kadar açık seçik ortaya döktüğünden mi bu rahatsızlığımız?
ŞEHİRLİLİK ANLAYIŞIMIZDAKİ SAPMA İLE YÜZLEŞME
Bizim medeniyet-şehirlilik algımızda ikinci, üçüncü, dördüncü sınıf insan anlayışı var mıydı; cevabı belli bir soru! İnsanlar arasında eskiden var olan “soy-asalet” hiyerarşisi bugün meslekleri, yaşadıkları yerler, kullandığı telefon, giydiği ya da giymediği markalar üzerinden devam ediyor. Kitabın sonlarına doğru “Molozların hüzünlü diyarı periferiler” bölümünün yazarı Jean-François Perouse, Başbakan Erdoğan’dan bu topraklarda yaşayanlarda içkin olduğunu var saydığımız algıyı tarif eden bir alıntı yapmış “Doğaya da zulmetmeye hakkı yoktur. (…) Tabiatı umursamaz şekilde tamahla, hızla, vahşice sömürmek, istismar etmek, kurutmak, bizim medeniyetimizde, tarihimizde yeri olmayan bir tavır. Batı medeniyetlerinde kent sadece zenginlerin, asilzadelerin, soyluların yaşayabildiği, yoksulların, taşralıların, köylülerin dışarıda tutulduğu ya da sadece hizmetkâr olarak bulunabildiği bir yerdi. Bizde şehir vardır. Şehir medeniyetin doğduğu yer olduğu kadar aynı zamanda medeniyeti şekillendiren bir yerdir. Bir kere şuna inanıyoruz, vahşi her yerde vahşidir, medeni her yerde medenidir…” Belki bu okumalar vesilesiyle ilk yüzleşeceğimiz medeniyet, şehirlilik anlayışımızdaki sapmadır.
Her bölümle ilgili ayrı ayrı, üzerinde çokça düşünülmüş cümleler kurmak istiyor insan. Fakat bu yazıda, biraz da olsa Kenarın Kitabı ile temas edebilmek için imkânlar dahilinde alıntıya yer vermek gerekiyor. Seyyar’ların kendilerini tanımlayışından kamusal otoriteyle çatışmalarına, “toplum gözü”nden nasıl görüldükleriyle ilgili düşüncelerinden kendilerince çözüm önerilerine kadar detaylı bir saha araştırmasının kâğıda dökülmüş halini: Seyyar esnafın sokakla imtihanı bölümünde bulabilirsiniz.
“Görüşme-48 (Erkek, yaş: 27)
Toplum gözünde bize bakışları, nasıl söyleyeyim, düşük insan gözüyle, üçüncü, dördüncü sınıf insan gözüyle bakıyorlar. Tabii içimizde bazı insanlar var. Normal. Sırf işportacılar değil, her yerde vardır.
(…)
Devlet karşıda kendi insanı olduğu zaman, karşıda devletin memuru olduğu zaman, haksız dahi olsa haklı yerini her türlü alabiliyor. Örnek olarak ben mesela zabıtayla kavga ettiğimde, zabıtada bir şey yok, gidiyor yedi gün rapor alıyor. Benim kafam gözüm şişmiş bir gün veriyor. Bence bir adaletsizlik var, devlet kendi adamını tutuyor, kendi adamını koruyor.”
EVİN İÇİNDEKİ SOKAK, SOKAĞIN İÇİNDEKİ EV
“Çocukların ilk sapmanın ardından karşılaştıkları polis, savcılık, adli tıp gibi kurumlar ve bir parçası oldukları adli süreç, kendilerini kriminal bir şahsiyet olarak kodlamalarına neden olmakta” tespitini yapan Eylem Ümit Atılgan’ın araştırması Damgalı mekânlar. Bu araştırmada ışıklarda mendil satan, araba temizlemeye çalışan, daha görür görmez arabanızın camlarını kapattığınız “suçlu” bildiğiniz çocukların seslerini duyacaksınız: “Daha kültürlü insanların arasında olmak isterdim. Sizin gibi hocaların, psikologların. Ne bileyim üst insanların arasında…” (Elmadağ 25), “Üstün başın hiç güzel değil. Bize çöpçü diyorlar. Kâğıt topluyoruz biz. (…) Ama bir kadın bize gözünü diker yanındakilere gösterir, bize çöpçü der; işte o zaman helâl çalışmak istemezsin. Valla abla, yanından geçmezler öteden yürürler, öyle bir bakarlar ki, sanki suçluyuz.” (Elmadağ 33),
Evin içindeki sokak, sokağın içindeki ev: Kamusal ile özel “ara”sında kalanlar, Kenarın Kitabı’nın en keyifli bölümü. Balkon, kapı önü, yol kenarı, ev çeperinde… Kadınlar istediklerinde her yeri kendilerince dönüştürebiliyor. “Ev çeperinin gözetim ve denetimi kadınların uhdesindedir. Dolayısıyla rahatsızlık veren şeyler genelde erkeklere yansıtılmaz. Bunun sebeplerinden biri, erkeklerin başını derde sokmamak, canını sıkmamak ve dolayısıyla ev çeperinin güvenilirliği konusunda erkeklerin kafasında soru işaretleri yaratıp kendi özgürlüklerini kısıtlamamaksa, bir diğeri de sıradan ve durağan günleri hareketlendiren olaylardan, kişilerden, ‘çevrilen filmlerden’ mahrum kalmamaktır. Hem böylelikle mahallenin kontrolünü de ellerinde bulundurmakta, erkeklerin bu alana girmesine mahal vermemektedirler. Buna bir tür güç kazanma stratejisi diyebiliriz.” Kenarın Kitabı'nın tamamını buraya alamayacağımıza göre illâki okuyun, diyoruz. Ancak okuyan herkesin artık bildiğinin tanığı olduğunu ve bildiği kadarından sorumlu olduğunu unutmadan…


Kenarın Kitabı
Derleyen: Funda Şenol Cantek
İletişim Yayınları