25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Ortadoğu için kim, ne düşünüyor?

Çiğnenen kırmızı çizgileri, çelişkili politikaları ve Trump’ın bugün takip ettiği siyaseti anlamayı kolaylaştıran Amerikan Grand Stratejisi: Obama’nın Ortadoğu Mirası ile Ortadoğu devletlerinin ulusal güvenlik stratejilerini ele alan Ortadoğu’da Ulusal Güvenlik Stratejileri akademisyen, gazeteci ve alana ilgi duyanların mutlaka incelemesi gereken eserler.

KEMAL EFE13 Eylül 2018 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Ortadoğu için kim, ne düşünüyor?
Dünyanın gözü kulağı İdlib’de. Şehir Suriye’deki iç savaşın en önemli noktalarından biri haline geldi. 2010’da Tunus’ta başlayan ve hızla bölgeye yayılan “Arap Baharı”, Suriye’ye ulaşmasıyla birlikte dinamizmini kaybetti. Ardından Sisi’nin Mısır’da gerçekleştirdiği darbeyle fiilen kışa dönen süreç “Arap isyanları” ve “Arap ayaklanmaları” gibi isimlerle anılır oldu. Bu dönem çökmüş devletler, iç savaş, katliam ve ölümlerle hatırlanacak. Şüphesiz yaşanan tecrübenin özellikle bölge devletlerinin güvenlik stratejilerine yansıması olacak.
 
Ortadoğu’da Ulusal Güvenlik Stratejileri başlığını taşıyan kitap tam da bölge ülkelerinin ulusal güvenlik stratejilerine odaklanıyor. Veysel Kurt’un ikinci edisyon kitabı (ilki Ortadoğu’da Ordu ve Siyaset) yine SETA tarafından yayınlandı. Kitapta İran, İsrail, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Irak ve Lübnan ele alınıyor.
 
TERÖR VE İÇ SAVAŞ 
 
Kitapta da ifade edildiği üzere geleneksel olarak bölgede güvenlik stratejileri Arap-İsrail çatışmaları ve Filistin meselesi, İran-Körfez gerilimi ve rejimlerin güvenlik kaygıları çerçevesinde belirlenmiştir. Arap Baharı bunlara terör ve iç savaş tehdidini eklemiştir.
 
Her ülkenin güvenlik kavramsallaştırması güvenliği nasıl tanımladığı ve bu tanımın arkasında yatan mantığı inceleyerek ortaya konmuştur. Güvenlik tehdidi tanımlaması ise hangi tehditlere öncelik verildiği, bu tehdidin tanımlanmasında hangi devletler veya terör örgütleri gibi aktörlerin ya da farklı rejimler, etnik ve dini yapılar gibi faktörlerin etkili olduğu sorularının cevabı çerçevesinde aranmıştır. Tehditle mücadele başlığında devletlerin savunmacı mı yoksa saldırgan yöntemlere mi öncelik verdiği ve bu yöntemler için ne gibi araçlar kullandığı araştırılmıştır. Ayrıca en sonra ilgili devletlerin tercih ettiği stratejilerin Türkiye’ye etkileri ele alınmıştır. 
 
Kitap için belirlenen bu yöntem edisyon kitapların önemli zaaf alanlarından her yazarın kendi bildiği yoldan gitmesini engellemiş, eser bütünlüğünü korumuş ve ülkeler arası karşılaştırma yapmayı kolaylaştırmıştır. Öte yandan her makalenin yukarıdaki soruların cevaplarını araması kitabı ulusal güvenlik belgelerini inceleyen ya da kronolojiyi takip eden çalışmaların rutinliğinden kurtarmıştır. Kitabın bir diğer özelliği her ülkenin ulusal güvenlik stratejisinin Türkiye’yle ilişkisini ele almasıdır. Bu şekilde kitap Ortadoğu ülkeleri üzerine yapılan müstakil çalışmalardan farklılaşmıştır. SETA gibi bir düşünce kuruluşunun kitabı yayımlamasının arkasında yatan en önemli sebep de bu olsa gerek. Tabii Ortadoğu’da ülkelerin güvenlik öncelikleri sadece bölgesel dinamiklerle belirlenmiyor. Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Rusya, Birleşik Krallık, Almanya ve Fransa öncelikli olmak üzere Avrupa Birliği’nin bölge politikaları son derece etkilidir. Özellikle ABD’nin taahhütleri ve belirlediği kırmızı çizgiler bölge ülkelerinin güvenlik algıları için göz ardı edilemez konumdadır. 
 
BİR STRATEJİ VAR MI?
 
Her ne kadar ABD Trump’ın başkanlık koltuğuna oturmasıyla tutarlı politikalar geliştiremediği düşünülse de aslında bu politikaların temelleri Obama döneminde atılmıştır. Amerikan Grand Stratejisi: Obama’nın Ortadoğu Mirası başlıklı kitap bu alana yoğunlaşıyor. Çağatay Özdemir’in kaleme aldığı çalışma SETA tarafından yayımlandı. 
Soğuk Savaş sonrası ABD’nin dünyanın tek hakimi olduğu düşünülmüştür. Ancak kısa sürede ortaya çıkan çatışmalar bunun böyle olmadığını göstermiştir. 11 Eylül (2001) saldırıları ise ABD’nin tek kutuplu dünyada hakimiyet kuramadığı ve güvenliğini sağlayamadığı gerçeğiyle yüzleşmesine neden olmuştur. Ardından gerçekleşen Afganistan ve Irak savaşlarıyla 2008 ekonomik krizi ABD’yi yeni bir strateji belirlemeye zorladı. Obama bu noktada “yeniden mevzilenme” stratejisini benimsemiştir. Bu çerçevede ekonomik maliyetlerin düşürülmesi hedeflenmiş; tasarruf ön plana çıkarılmış, çatışma ve risk üreten yükler müttefiklere paylaştırılmaya çalışılmıştır.
 
Takip edilen bu strateji sonucu ABD Afganistan ve Irak’tan çekilmiş ancak her iki ülkedeki yerel otoritelerin buna hazırlıksız olması sonucunda ortaya çıkan güç boşluğunu da terörist gruplar doldurmuştur. Aynı durum Arap Baharı sürecinde birbiriyle çelişkili kararların verilmesiyle kendisini göstermiştir. Obama kimi zaman otoriter rejimleri desteklemiş kimi zaman  da göstericilerden yana olmuştur. En düşük maliyet adına her ülkede farklı tutum benimsenmiştir. Ama günün sonunda Arap Baharı’ndan etkilenen ülkelerin hiçbirinde ABD çıkarlarını olumsuz etkileyecek bir yönetim ortaya çıkmamıştır. Buna mukabil güçlenen terör örgütleri, çökmüş devletler ve parçalanmış yönetimler Ortadoğu için sıradanlaşmıştır.
 
Özdemir kitabında sadece Obama’nın grand stratejisine odaklanmıyor, aynı zamanda grand stratejiye dair önemli bir kavramsal çerçeve sunuyor. Bunun yanında grand strateji ve dış politika arasındaki ilişkiye değinerek Obama ile selefleri Bush ve Clinton’ın takip ettikleri grand stratejileri de karşılaştırıyor. Böylelikle Türkiye’de ABD’yle ilgili henüz yolun başında sayılabilecek literatüre de kıymetli bir katkıda bulunuyor.
 
Çiğnenen kırmızı çizgileri, çelişkili politikaları ve Trump’ın bugün takip ettiği siyaseti anlamayı kolaylaştıran Amerikan Grand Stratejisi: Obama’nın Ortadoğu Mirası ile Ortadoğu devletlerinin ulusal güvenlik stratejilerini ele alan Ortadoğu’da Ulusal Güvenlik Stratejileri akademisyen, gazeteci ve alana ilgi duyanların mutlaka incelemesi gereken eserler.