11 Aralık 2024 Çarşamba / 10 CemaziyelAhir 1446

Türküler de ağlarmış

Bayram Bilge Tokel'in 1999'da yazdığı 'Neşet Ertaş Kitabı' büyük usta hakkında yapılan en kapsamlı ve en samimi araştırma. Bu kitapla bir nebze olsun O'nun gönül dünyasını anlamak mümkün olur belki.

15 Ekim 2012 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
Türküler de ağlarmış
YUSUF ÇOPUR

Babamda tanıdım onu. Tarladayız. Pamuk tarlasında. Pamuk seyretmesi yapıyoruz. Annem babam ve ben. Annem, Mustafa diyor hadi bir türkü söyle de dinlenelim biraz. Türküyle dinlenirdik. Terimiz babamın sesinde soğurdu. Türkü. Annemle babam arasındaki tek iletişimmiş. Şimdi anlıyorum. Başladı babam, yanık sesiyle. Ne güzel yaratmış yar seni yaradan. / İstemem esmesin yar yar yeller incitir. Güzelsin sevdiğim yar yar gülden goncadan./ Uzanmasın sana yar yar eller inicitir. Pamuk yeşili ellerimle alkışlamıştım babamı. Daha sonraları tarlada babamdan hep bu türküyü söylemesini istedim. Bıkmadan söyledi. Bir gün sordumdu, nasıl ezberledin bu türküleri, diye. Radyodan çok dinlerdik, dedi. Neşet Ertaş dendi mi daha bir sevgiyle dinlerdim. İsmini ilk babamdan duyduğum bu ismin ilerleyen yıllarda gönül dünyamda yer edeceğini bilemezdim o zamanlar.
Neşet Ertaş. Mütavazılığı en az türküleri kadar etkiledi beni. Onun hayatını araştırıp yaşadıklarını okuyunca, bu toprakların bağrında yetişen bu ‘gariban’dan devletimizin ne istediğini anlayamadım hiçbir zaman. (Anlamayacak ne var sanki? Geleneğinde şairlerini Mısır’a, Rusya’ya, yazarlarını bilmem hangi uzak ülkelere, şarkıcılarını Fransa’ya sürgüne gönderen bir devletimiz yokmuş gibi konuşuyorum ben de!) Sanatçılarına gurbeti kader edinmiş bu coğrafyanın ne ilk ne de son sesiydi Neşet Ertaş. Ne zararı oldu da 20 yılı aşkın bir zaman Almanya’larda sünnet düğünlerine mecbur ettik onu? TRT’nin deyimiyle ‘mahalli sanatçı’ olduğu için miydi bu kıymetbilmezlik? Nebil Özgentürk’ten dinlemiştim. Saz çalmaktan parmakları hassasiyetini yitiren Ertaş, sağlığı için gerekli masrafı karşılayamamış. Kimseye bir şey söylememiş: “Düğünlerde çok içirirlerdi. Bir türküyü bitiremez olmuştum, uyuşan parmaklarım sahnede durdu. Almanya’ya gittim, cereyan tedavileri uyguladılar.” Yokluk onun kaderi olmuştu.

ERTAŞ HAKKINDAKİ EN KAPSAMLI ÇALIŞMA

Kader. Keder. Ölüm. Şimdi her yerde O’nun hayatı anlatılıyor. Her gazete, televizyon O’ndan bahsediyor. Kıymetbilmezliğimizi kendi yüzümüze vuruyoruz aslında. Keşke demeden edemiyor insan, yaşarken hatırlasaydık O’nu. Ya da hiç unutmasaydık. Bir isim var bizden daha vefalı, daha sadık. Bir dost: Bayram Bilge Tokel. 1999’da “Neşet Ertaş Kitabı”nı hazırlamış. Ertaş hakkında yapılan en kapsamlı ve en samimi araştıma eseri olan bu kitapla bir nebze olsun onun gönül dünyasını, hayata bakışını, derdini, emellerini anlamak mümkün olur belki. Onu anlamak diyor Bayram Bilge Tokel, mevcut kalıp, kaide ve kurallar çerçevesinde mümkün değildir. Çünkü diye ekliyor, söylediği türküler, bu türküleri söyleyiş tavır ve üslubu sesini kullanma teknikleri gerek sazda gerek sözde bastığı perdeler, bağlama çalma tekniği ve hatta kullandığı bazı makamlar mevcut kuralların sınırlarını zorlayan uygulamalar olarak karşımıza çıkıyor. Onu anladık mı, anlayabilir miyiz, emin değilim. Hem tarihimizde hem de günümüzde herbiri birbirinden değerli sanatçıları, yazarları dinledik, okuduk ama anladık mı? Sanmıyorum. Hele şu “türkülerde erotizm” saçmalığından sonra. Akıl tutulması bu olsa gerek. Kala kala türkü ustasından bu mu kaldı aklınızda? Yazık ki çok yazık! Neyse. Biz böyleyiz işte. Anlamak zor geliyor bize. Kimi zaman devletimizin genlerine dokunuyor anlama çabamız kimi zaman kendi nefsimize. Kendi ideolojimize. Onun cenazesiyle ilgili çıkan mide bulandırıcı haberlere bakmak bile bu değerli gönül insanını ne kadar anladığımızı göstermeye yeter de artar bile.


KENDİ SESİYLE GELENEK OLUŞTURMUŞ

Yeniden kitaba dönecek olursak, Neşet Ertaş’ın sanatının çağdaşlarıyla mukayese edildiği, Almanya’daki gurbeti, müzik kültür ve tarihimizdeki yeri ve onun eserlerinden seçmelerin yer aldığı beş bölümden oluşuyor bu kıymetli çalışma. Kitabın önsözünde Tokel, kitabı hazırlarken “uyanık gazeteci yazarlar gibi ucuz yoldan şöhret olmak”tan uzak duran bir bakış açısıyla yola çıktığını ve bu eserle türkülerimize kendi mührünü basmış, sesiyle bir gelenek oluşturmuş, bu topraklara aşık, bu milletin gönlünde yer edinen bir “garip”i anlatmayı amaçladığını belirtiyor.
Ölümün en çok acıtan yanı sessizliğidir. En sevdiğinizin öldüğünü daha çok onun sesini duymak isteyip de duyamadığınızda hissedersiniz. Neyse ki Neşet Ertaş sadece bedenen olamayacak aramızda. Sesiyle yaşayacak. Bu güzel sesin yaşaması ve yaşlanmaması belki de tek tesellimiz.


SON ŞİİRİ: VEDA


Tükendi ömrümün
çoğu gidiyor
Cahil ömrüm geldi
geçti yel gibi
Sevdiğim uzaktan
seyir ediyor
Beni görüp bakınıyor
el gibi
H
Geçti günler, yıllar,
ömürse doldu
Giden gitti bilmem
geri ne kaldı
Ömrümün baharı
sarardı soldu
Yandı kaldı garip
bağrım çöl gibi
H
Veren, geri almak için gözlüyo
Her an her saniye
beni izliyo
Garip bağrım için için
sızlıyo
Sazımda inleyen
sırma tel gibi
H
Uzun yoldan gelmiş
gibi yorgunum
Ne kimseye küskün
ne de dargınım
Bir ahu gözlüye candan vurgunum
Garip gönlüm kapısında kul gibi.