24 Nisan 2024 Çarşamba / 16 Sevval 1445

Batı’nın yapamadığını FETÖ yapıyor

Türkiye'nin büyüyen bir güç olması ve yerli otomobilini kendisi üretmesi sonrası Avrupa'da birtakım rahatsızlıklara neden oldu. Türkiye üzerinden oynanan oyunları Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil Star Pazar'a anlattı.

RÖPORTAJ: MEHMET BAYAR 12 Kasım 2017 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Batı’nın yapamadığını FETÖ yapıyor

Oğuzların Bozok Kolu’na bağlı olan Kayı Boyu Beyi Osman Bey tarafından Bursa’nın Söğüt çevresinde kurulan Osmanlı Beyliği büyüyerek dünyanın en geniş imparatorluklarından biri haline geldi. Anadolu topraklarında başlayan imparatorluk serüveni 624 yıl boyunca 3 kıtada devam etti. Yedi cihana hükmeden Osmanlı Devleti kültür ve medeniyet anlayışıyla dünyaya örnek olmaya devam ediyor. Osmanlı Devleti’nde kültürün nasıl yok olmadığını ve Batılı güçlerin neden Osmanlı’nın mirası olan Türkiye’yi hedef aldıklarını ve bizim üzerimizden bölgede oynanan kirli oyunları Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Şimşilgil Star Pazar okurlarına anlattı.

- Osmanlı, Karlofça Antlaşması’ndan sonra Avrupa’da üstünlüğünü kaybetmeye başladı. Osmanlı’nın bölgeden çekilmesinin ardından devlet içinde taşlar neden bir türlü yerine oturmadı?

Karlofça Antlaşması’nın evvelinde Viyana bozgunu ile başlayan ve 16 yıl devam eden çok zorlu bir savaş dönemi vardır. 16 yıl boyunca devlet, bir ölüm kalım mücadelesi verdi ancak sonunda Avusturya, Lehistan, Rusya ve Venedik gibi dört devlet karşısında pes etmek durumunda kaldı. Osmanlı toprak ve para kaybetti. Düşmanlarına ise Osmanlı’nın yenilebilecekleri imajını vermişti. Ayrıca dış devletler beraber olduklarında Osmanlı’ya karşı durabileceklerini anladılar. Dolayısıyla Karlofça’dan sonra Osmanlılar, Rusya, Avusturya veya Venedik’le harbe tutuştuğunda derhal diğerleri de olaya müdahil olacaklar ve asla fırsat tanımayacaklardır. Bu itibarla Osmanlılar bir daha kendilerini toparlama imkanını elde edemedi ve devlette taşlar yerine bir türlü oturmadı. Bu kötü gidişatta darbeler de büyük rol oynadı.

- Osmanlı’nın bıraktığı kültür ve medeniyet anlayışıyla şimdiki kültür emperyalizmi arasında ne farklar var? 

Osmanlılar kültür ve medeniyeti, insanın refahı ve saadeti olarak ele alıyorlardı. Bu itibarla her şeyi insanın mutluluğu için yapıyorlardı. Müslim-gayrimüslim herkes için bunu düşünmekteydi. Halkı Allah’ın kendilerine bir emaneti olarak görüyorlardı. İnsanların iki cihan saadeti İslam dinini tanımaları ile mümkün. Zira iki cihan saadetinin anahtarı budur. Buna karşılık Batı medeniyeti bencildir. Onlar kendilerini dünyanın yegane sahibi diğerlerini ise ırgat ve köle olarak görmektedirler. Geçmişlerinde kendileri içinde dahi sınıf sistemleri bunun tezahürüdür. Dolayısıyla girdikleri yere kan ve gözyaşı götürmüşlerdir. Nitekim bugün de medeniyetin ve insan haklarının temsilcisi olarak gösterilen Batı alemi, yeryüzündeki kaos, kargaşa, fitne ve zulmün kaynağıdır. Girdikleri yerlerde önce kültür eserleri tahrip edililir. Bunların dünya insanlarına mutluluk vermeleri imkansızdır. 

- Osmanlı yaklaşık 62 ülkede hakimiyet sürdü peki Osmanlı bu bölgelerde bir kültür bıraktı mı? 

Osmanlı’nın bir dönem idaresi altında bulunan ülkelerde neler bıraktığını ne yazık ki günümüzde ancak arşivlerden takip edebiliyoruz. Zaten Osmanlı kin ve düşmanlığı, Batılıların gözlerini öylesine bürümüştü ki sadece insanları öldürmediler. Ayrıca Osmanlı’yı hatırlatan ne varsa yok etmeye çalıştılar. Eserlerini yerle bir ettiler. Arşivlerini yaktılar. Batılı tarihçiler Osmanlı arşivlerini veya eski kaynak eserlerini incelediklerinde bu durumu üzüntü ile naklederler. Mesela Sofya’da Osmanlı’dan kalan 170 tarihi eserden bugün sadece biri ayakta. Bu durum bilhassa Müslüman ülkelerin dışında hep bu şekildedir. İslam ülkelerinde ise bakımsızlık ve ilgisizlikten Osmanlı mirası eserlerin yüzlercesi yok olmuştur.

OSMANLI OLMASAYDI TÜRKİYE İNŞA EDİLEMEZDİ

- Türkiye’de kültürel manada bir kimlik inşa edildi mi?

Osmanlı Dönemi’nde Türkiye’de kültürel manada bir kimlik inşa edilmemiş olsa Türkiye bugün yok olur veya parça parça edilip insanlar birbirini yerdi. Osmanlı asırlarca kimlik inşası itibariyle İslam dini ve kültürünü esas aldı. Arnavut, Boşnak, Sırp, Hırvat, Rum çocuklarını İslam dini ve kültürü ile bu milletin bir ferdi eyledi. Bu daireye giren Osmanlı vatandaşı olarak devlet mekanizması içerisinde yerini kazanıyorlardı. Bir anlamda Türk’ten daha fazla Türklüğe ve Müslümanlığa hizmet eder hale geliyorlardı. Bunun farkında olan Osmanlı ve İslam düşmanları Osmanlı idaresinde adil ve huzurlu yaşayan milletleri ırkçı milli kimlikleri öne çıkarıp bölüp parçalama yolunu tuttu. Bu hedeflerine Müslüman olmayan unsurlar üzerinde daha rahat eriştiler. Oysa İslam’ın, Müslümanların birlik ve beraberliğini ırk bağı değil din kardeşliği üzerine kurması milletimizi daha büyük parçalanmalara karşı muhafaza etti. Buna rağmen yabancıların bu konudaki gayretleri fasıla vermeden sürüyor. Bunların temel hedefi dini bozmak ve Müslümanların dinlerine olan bağlılıklarını zayıflatmak veya koparmaktır. 

KİRLİ OYUNDAKİ EL

- Avrupa’nın Türkiye’ye karşı tutumu’nun ardında Osmanlı düşmanlığı mı var?

Bunu salt Osmanlı düşmanlığı olarak düşünmek yanlış olur. Burada İslam düşmanlığı yatar. Osmanlı’nın yerinde aynı inanca sahip hangi devlet bulunsa bu taarruz ve saldırıdan kurtulamazdı. Selçuklu ve Eyyubi Devletleri üzerine tertiplenen haçlı seferleri ile Endülüs Emevilerinin son ferdine kadar hayat hakkı tanımamanın nedenlerini araştırdığımızda aynı gerekçe karşımıza çıkacaktır. Bu İslam’ı ve Müslümanları boğma girişimidir. Dolayısıyla Osmanlı görüntüdür. Yoksa Osmanlı’nın idare ettiği milletlerin sıkıntısı yoktu. Ancak diğer ülke idarecileri ve din adamları kin ve düşmanlığı körüklediler. Bugün de İslam’a karşı aynı yolda olduklarını görüyoruz. İslami denilen terör örgütlerini kendileri kuruyor, yaptıklarını İslam’a mal ederek Müslümanları kamuoyuna yanlış sunmaya çalışıyorlar. 

- Avrupa’nın Türkiye’yi Batılılaştırma girişimleri nasıl sonuç verdi?

Önemli ölçüde başarılı oldular. Çanakkale Harbi öncesi Churchill “Bir elimizi arkadan bağlar bir elimizle ezer geçeriz” demişti. Oysa cephede Türk’ün imanını ezip geçemediler. Diğer ellerini de çözdüler. Onların bu elleri hile ve entrika elleriydi. Cihan harbinden sonra romanlarıyla, filmleriyle, dizileriyle, dergi ve gazeteleri ile bu milletin inancı ve yaşayışı üzerinde etkili oldular. Satın aldıkları nice ajanları ile de dini meseleleri sulandırdılar. Bugün devletimizin istiklal savaşına benzer bir tarzda mücadele içerisine girdiği FETÖ’nün, kırk yıldır bu milletin muhafazakar nesillerini bozuk bir din anlayışıyla avlaması bunun en açık bir göstergesi değil midir?

Osmanlı, tebası altındaki halkları Allah’ın kendilerine emaneti olarak kabul etti. Batı ise kendisi dışındaki tüm milletleri hep köle olarak gördü. 

GÜLEN, PAPA GÜDÜMÜNDE HALiFE OLACAKTI

- Dünyada Müslüman bölgelerinin neredeyse tamamında savaş ve sefalet mevcut. İslam dünyasının durumu ne olacak?

Bugün artık dünyanın yeniden şekilleneceği kanaatindeyim. Bunun kıvılcımı Amerika’nın Irak’ı işgali sırasında çakılmıştır ve artık geri dönüşü de yoktur. Zira Irak ve Suriye’nin kaos ortamına sokulmasından sonra sırada bütün Müslümanlar’ın hamisi ve sığınağı olarak duran Türkiye vardı. Türkiye zayıflatılmazsa İslam’a galebe çalma ihtimalleri yoktu. Ayrıca dünya Müslümanları’nın perişan durumu Türkiye’de Müslümanları daha da bilinçlendirmekte ve değerlerine daha bağlı hale getirmekteydi. Bu itibarla Türkiye’nin işgali gerekiyordu. İşte 15 Temmuz bunun kalkışması idi. Kırk yıldır hazırlanan örgüt eliyle, tıpkı Irak’ta Kesnizani hareketi gibi bir oluşumla Türkiye’nin işgal planı gerçekleştirilecekti. Ayrıca Türkiye’de Müslümanlara ağır bir darbe indirilecekti. Dünya Müslümanları’nın bütün ümitleri sönecekti. Türkiye’de FETÖ militanları dinler arası diyaloğun fedaileri olarak boyunlarında haçla gezmeye başlayacaklardı. Yine muhtemelen FETÖ lideri halife olarak Türkiye’ye gelecekti. Büyük ihtimalle ülke idaresi halifeliğe dönüşecekti. Ancak bu halife, Papa’nın güdümünde olacaktı. Dolayısıyla 15 Temmuz zaferi bütün bu planları suya düşürdü. Kırk yıllık projelerinin yok oluşunu izlemek batının kabulleneceği bir durum değildir. Geri çekilir gibi yapacak olsalar da asla vazgeçmeyeceklerdir. Bir kez Türkiye’nin üzeri çizilmiştir. Bundan sonra iki taraftan biri galip gelecektir. Şayet Türkiye bu mücadeleyi kazanırsa batı da güç dengeleri ciddi bir değişim yaşayacaktır. Amerika, dünyanın kabadayısı rolünden çıkacaktır. Tersi durumunda maazallah ülkemizi çok büyük bir karanlık dönemin beklediği kesindir. Bu itibarla Müslümanlar’ın agah ve uyanık olması, oynanan oyunların farkında bulunmaları gerekmektedir. Zira bu sefer gaflet ölümdür uyanılmaz.

MÜSLÜMANLAR ERDOĞAN’I KURTARICI OLARAK GÖRÜYOR

- Türkiye ve İslam dünyası arasında ilişkiler yeniden kuruluyor. Türkiye, İslam dünyası için nasıl bir anlam ifade ediyor?

İslam dünyası, neredeyse Osmanlı gitti gideli perişanlık içerisinde kıvranıyor. Bilhassa son yarım asırdır bölgede huzur ve mutluluk kalmadı. Yeraltı zenginlikleri sömürülüyor. Böyle bir durumda Müslümanlar’ın gözlerinin çevrili olduğu tek yer Türkiye. Onların Türkiye’ye güven duymaları ve bağlanmalarının tek bir yolu var. İslam’a saygılı, dine bağlı ve kendilerine kucak açan bir idare veya liderler. İşte bugün Türkiye’de de bunu görüyorlar. Türkiye onlar için kurtuluş reçetesi gibi oluyor. İkincisi Türkiye asırlardır İslam’ın merkeziydi. Osmanlı’nın son bakiyesi olarak kaldı. Anadolu’da yaşayanlar Osmanlı torunları olarak onların gönüllerinde duruyor. Bugün dünya Müslümanları’nın Cumhurbaşkanımızı bir kurtarıcı gibi, sığınak gibi görmeleri ve devamlı duada bulunmalarının sebepleri üzerinde ciddi olarak düşünmek ve tahlil etmek gerekir.