Türkiye’de sayısı 2 milyon kişinin üzerinde olan diyabet hastalarına umut ışığı doğdu. Diyabetin son yıllarda ameliyatla da tedavi edildiği iddia ediliyor. Tip 2 diyabet hastalarına uygulanabilen ileal interpozisyon adlı ameliyat, dünyada 12 yıl önce ilk kez Brezilya’da yapıldı. Şu anda Brezilya, Japonya, Türkiye, İtalya, ABD ve Hindistan’da uygulanıyor. Dünyada ameliyatı yapan sekiz cerrah var. Türkiye’de yapan isim ise Universal Alman Hastanesi’nden genel cerrah uzmanı Doç. Dr. Alper Çelik.
Çelik, teknik olarak zor, ciddi bir eğitim ve teknik beceri gerektiren bu ameliyatı Hindistan’da Dr. Suren Ugale ve Brezilya’da Dr. Aureo DePaula’dan öğrendiğini, şimdiye kadar 300’e yakın kişiyi ameliyat ettiğini söylüyor. Ileal interpozisyon’un obezite cerrahisiyle karıştırılmaması gerektiğini vurgulayan Çelik ameliyatın mide, onikiparmak bağırsak ve ince bağırsağı içerdiğini ve kapalı (laparoskopik) yapıldığını anlatıyor. Ameliyatta midenin sol üst kısmından salgılanan bir maddenin olduğu bölümün çıkarılmasının yanı sıra mideyle oniki parmak bağırsağın arasındaki bağlantı kapatılıyor. Ameliyatta ayrıca ince bağırsağın son kısmıyla baş kısmının yeri değiştiriliyor. Ciddi bir by-pass işlemi yapılmıyor. Böylece ince bağırsağın son kısmındaki hormonlar aktive, başındaki kötü hormonlar ise inaktive oluyor. Bu ameliyattan sonra uzun dönemde vitamin ve mineral desteğine de ihtiyaç duyulmuyor.
SONUÇ YÜZDE 100 DİYEMEYİZ
Hastaların Çelik’e ameliyatla ilgili en çok sorduğu soru “Şekerden kurtulacak mıyım? Sonuç yüzde 100 mü?” Çelik, sonucun yüzde 100 olmadığının altını ısrarla çiziyor: “Sonuç yüzde 100 değil ama yüzde 90’ın da üzerinde. Uygun kriterleri taşıyan 100 kişiyi ameliyat ettiniz, bunlardan 90’ı 10 yıl sonra ilaç ve insülin kullanmaksızın şekeri normal sınırlarında tutabiliyor. Üstelik ameliyat öncesi dönemde bu hastaların obez bireyler olması da şart değil. Şekerden dolayı kalp kasının ne kadar genişlediği, damarların ne kadar kalınlaştığı, organ hasarları, pankreastaki insülin rezervlerinin azalması gibi faktörler ameliyatın başarısını etkiliyor. Çelik bu durumu şöyle ifade ediyor: “Herkesi ameliyat etmiyorum, kimseye pembe hayal dağıtmıyorum. Çoğu kişi bana ‘Beni annen gibi düşün, baban gibi düşün. Sen benim yerimde olsan ne yaparsın?’ diye soruyor. Ben burada hastalara rehberlik hizmeti sunuyor, bir yol gösterip harita çiziyorum. Kararı hastalarla beraber veriyoruz.”
DİNAMİK VE KOMPLİKE BİR HASTALIK
Her ameliyatta olduğu gibi ileal interpozisyon’da da riskler var. Peki bu ameliyatın ileride başka herhangi bir rahatsızlığa neden olup olmayacağı konusunda ne kadar emin olunabilir? Doç. Dr. Çelik “Bütün klinik araştırmalarda bir yıllık, iki yıllık, beş yıllık ve 10 yıllık sonuçları verirsiniz” diyerek devam ediyor: “Tıp dilinde hep istatistikler üzerinden konuşulur, ‘Şu kadar zaman için yüzde şu kadar etkinlik, yüzde şu kadar tam kontrol ya da yüzde şu kadar kısmi kontrol’ dersiniz. Biz de bunu yapıyoruz. Metabolik cerrahinin isimlendirilmesinde ameliyat sonrası sonuçları irdelerken ‘remisyon’dan bahsedilir. Bu durum hastalıkla ilgili hiçbir bulgu ve semptomun olmamasını ifade eder. Diyabetin medikal tedavisinde remisyondan bahsedemezsiniz, sadece kontrolden bahsedersiniz. Unutulmaması gereken en önemli nokta diyabetin dinamik, komplike ve uzun vadeli düşünmemiz gereken bir hastalık olduğu. Önemli olan yaptığınız tedavinin uzun vadede hayat kalitesine, organ hasarına, maliyetlere ve hayatta kalma süresi üzerindeki etkisine bakmak. Bu ameliyat organ hasarlarını engelliyor, organ hasarlarından dolayı gerek duyulması muhtemel ameliyatları da gereksiz kılıyor.”
ALTI AY ÖNCE YENİDEN DOĞDUM
CANAN Ersoy ve Tuğba Ersoy, diyabet ameliyatı olan anne-kız. Anaokulu sahibi Canan Ersoy’a 2000 yılında hamileyken diyabet teşhisi konulmuş. Canan Ersoy, hastalıktan çok çektiğini anlatıyor: “Öğün saatini geçirdiğimde bayılıyordum, sürekli sinirliydim, geceleri ateşler basıyor, tuvalete gitmekten uyuyamıyordum. Sürekli sıkıntı basıyordu.” Ameliyat tedavisinden iki yıl önce haberdar olmuş, sağlık problemi çok yaşadığı için biraz beklemiş. Ancak ayaklarında uyuşma olunca gittiği hastanede böbrek nakline doğru ilerlediği söylenince ameliyat için doktorun kapısını çalmış. Altı ay önce diyabet ameliyatı olan Ersoy “Hayata yeniden geldim” diyor: “Hayat şeklim değişti. Daha özgürüm, kısıtlamalarım yok, geceleri rahat uyuyorum, hayata daha gülerek bakıyorum. Bir kadın olarak kendimi beğeniyorum. 30 kilo verdim, diyet bile yapmadım. Kendiliğinden gitti. Yeniden doğdum, 47 yaşındayım ama daha bir yaşına girmedim. Öyle hissediyorum.” Ersoy’un kızı 27 yaşındaki Tuğba, bir ay önce hipoglisemi aşamasında diyabet ameliyatı oldu. Kendini çok yorgun hissederken, kahvaltı etmediğinde öleceğini düşünürken ameliyattan sonra şimdi kendisini çok iyi hissettiğini söylüyor. Bir ayda 17 kilo verdiğini anlatıyor.
Sırada Canan Ersoy’un babası var. 35 yıldır şeker hastalığında mustarip İbrahim Cengiz, kızı ve torunundan sonra ameliyat kararı aldı. Her şey yolunda giderse bayramdan sonra ameliyat olacak.
YURTDIŞINDA HOCALARI TEHDİT ETMİŞLER
ŞEKER hastalarının tedavi masrafları bazen ciddi boyutlara ulaşabiliyor. İnsülin ve ilaç için yıllarca milyon dolarları bulan paralar harcanıyor. Ileal interpozisyon ameliyatı olan hastaların insülin ve ilaç kullanmadığı belirtiliyor. Çelik, yurtdışında bu ameliyatı yapan kişilerin çok sıkıntı çektiklerini söylüyor: “Pek çok sorun yaşamışlar. Brezilya ve İtalya’daki hocalarım çok uğraşmışlar, hem de senelerce. Başlarına gelmedik iş kalmamış. Tehdit, darp, mahkemeler...”
Doç. Dr. Alper Çelik’e bu açıdan korkup korkmadığını sorduğumuzda “Bu ülkede benim hata yapmamı bekleyen insanlar var. Bir insan bir şeye hayatını adamışsa gelebilecek sıkıntıları çok düşünmüyor. Sadece bir hedef var önünüzde ve ona doğru ilerliyorsunuz. Yaşamınıza mal olsa dahi çok düşünmüyorsunuz.”
‘PÜR-Ü PAK’ DEMEK YANLIŞ OLUR
TÜRKİYE Tıp Akademisi Başkanı Prof. Dr. Hüsrev Hatemi, ameliyatla diyabet tedavisinin, tedavi metotlarından sadece biri olduğunu söylüyor. Hatemi, ameliyata ‘yapılmaması gereken’ diye bakmadığını belirterek, bu metodun yarattığı sorunların ileriki yıllarda çıkabileceği konusunda uyarılarda bulunuyor: “Bu ameliyatın 20-30 yıl sonraki mahsurlarını bilen yok. Çünkü ilk yapıldığının üzerinden o kadar yıl geçmedi. Ameliyatta sindirim sisteminin fizyolojisi değiştirildiği için ileride osteoporoza neden olabilir. Bu ameliyatın ‘pür-ü pak’ diye göstermek yanlış. Ameliyatı yapan Alper, ciddi bir kişi, reklam yapmaz. Diyabet tedavisinde güvenilecek metotlardan biri olabilir ama her hasta için uygun değil.”
SONUÇLAR BİR MERKEZDE TOPLANMALI
İSTANBUL Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mücahit Özyazar, bu ameliyat sonrasında “Şeker düzeliyor” demenin yanlış olduğunu söylüyor. Özyazar, kendisine gelen diyabet hastalarını ameliyata yönlendirmediğini belirtiyor: “Ancak yönlendirmem de demiyorum. Bu ameliyatla ilgili yayınları takip ediyorum. Eğer Türkiye’de yapılan ameliyatların sonuçları bir merkezde toplanırsa o sonuçlara göre bir yorum yapılabilir. Ayrıca hastaların ameliyat sonrası endokrinoloji uzmanlarına görünmesi gerekiyor. Ancak hastalar bunu yapmıyor. Oysa bu çok önemli bir durum. Ameliyatı yapan cerrahlarla endokrinoloji uzmanları birlikte hareket etmeli.”
UYGUN HASTA SEÇİLİRSE YÜZ GÜLDÜRÜR
İSTANBUL Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Taşkın, diyabet tedavisi için yapılan ileal interpozisyonun uygun hastalara uygulanması gerektiğini söylüyor: “Bu dünyada yıllardır yapılan bir ameliyat. Brezilya’da Dr. Aureo DePaula bu ameliyatı yapıyor, neticelerinin iyi olduğunu yayınladı. Ancak bu ameliyat için uygun hasta seçilmesi gerekiyor. Ameliyat olacak hasta, bir ekip tarafından belirlenmeli, o ekipte endokrinoloji uzmanı mutlaka olmalı. Uygun hasta seçildiği takdirde yüz güldürücü neticeler elde edilebilir. Yeni bir ameliyat olduğu için ileride ne gibi etkilerinin olacağını şimdiden söylemek güç.”