Osmanlı Saltanatı’nın tahttaki son ismi Sultan Mehmet Vahdettin, Milli Mücadele için Anadolu’ya geçmiş ya da geçmek üzere olan kumandanlarla bizzat yüz yüze görüşmüş, hepsine hayır duaları ederek ayrı ayrı hediyeler vermişti. Bununla da yetinmeyen son padişah Hazine-i Hassa’dan ciddi bir miktar paranın Anadolu’ya aktarılmasını sağlamış, memleketin kurtuluşunun ancak bu genç subayların himmeti ile mümkün olabileceğini düşünmüştü. Sultan Vahdettin’in görüştüğü o subaylardan biri de Kazım Karabekir Paşa’ydı. Paşa yıllar sonra bu görüşmeyi hatıratında şöyle anlatacaktı:
TÜRKLÜK ÖLMEYECEK VE ÖLDÜRÜLMEYECEK!
“11 Nisan 1919 Cuma günü Padişahın en mühim mülakat ve kabulleri yaptıkları Cuma namazını takip eden saatlerdeki kabulün başında idim. Huzura girdiğim zaman Sultan Vahidüddin ayakta idi ve hünkâr mahfilinin üstüne rastlayan genişçe salonun Marmara’ya hâkim pencerelerinden denizi seyrediyordu. Yaver Fahri Bey’in delaletiyle huzuruna girdiğim zaman bana döndü, elimi sıkarak oturmamı irade etti. Kendisi de karşımdaki koltuğa yerleşti ve dedi ki:
Sizi, şayan-ı itimad muhtelif yerler tezkiye ettiler. Ne kadar da gençsiniz. Siz kaç yaşında paşa oldunuz? Sizin sınıfınızdan kimler bu rütbededir?
Şükranlarımı arz ederek suali cevapladım. Gözlerini üzerimden ayırarak karşı kıyılar ufkunun teressüm ettiği sahile çevirdi. Samimi olduğuna bugün de kani olduğum bir sesle:
Sizlerle ben ve Memâlik-i Şâhanem iftihar eder. Mert, cesur, liyakatli kumandanlar bu din ve devlet için daima medar-ı iftihar ve gurur olmuşlardır.
Müteessir olmuştum. Hangi Memalik-i Şâhane kalmıştı ortada? Biraz sükût oldu. Dikkatle yüzüme baktı ve koltuğundan doğrularak asıl sormak istediği suali sordu.
Paşa, mütarekenin ahkâmının tamamen tatbik edileceğine kani misiniz?
Heyecanlandım ve şu cevabı verdim.
- Şevketmeâbım Mütarekenin ahkâmı nasıl tatbik ediliyor, hadisat enzar-ı şâhaneleri önünde cereyan etmektedir. Mütarekenin bilhassa yedinci maddesinin düşmanlarımıza her istedikleri şehir ve limanı işgal hakkı tanımasının istikbalde nasıl meş’um tatbikata mesned olacağı meçhuldür. Bu meçhuliyet içinde milletimizin yegâne ümidi sevgili Hakanlarıdır. Türklük ölmeyecek ve öldürülemeyecektir. Tarihimizde bugünkü gibi tehlikeler pek çoktur. Azimkâr padişahlarımızın namuskâr evlâtlarıyla yekvücut olarak bu tehlikeler her zaman yenilmiştir.
Sultan Vahidüddin’in de derin bir tahassüs içinde olduğunu söyleyebilirim. Gözlerini kapamıştı. Neler düşünüyordu? Mütarekenin hükümlerinin düşmanlarımızın elinde istedikleri gibi tatbiki ile doğacak hazin ve feci neticeleri acaba tahmin edebiliyor muydu? Yine bir sükût vakfesi geçirdik. Gözlerini açtı ve yüzüme dikkatle baktı:
Paşa ben ve millet, sizlerden ümitliyiz.
Cevap verdim: İltifat-ı Şâhaneleri ebedî bir hiss-i minnetle medar-ı fahrimdir. Bulunduğum cephelerde kumanda ettiğim kıt’alarla Türklüğün namını düşürmedim. Fakat vatanımızın bu son darbeden kurtulmasına çalışabilecek mevkide bulunmadığımdan me’yusum.
HAYIR DUALARIM SİZİNLE, BERHUDAR OLUNUZ
Başını salladı:
Siz, çok uzaklarda idiniz. Vazifenizi muvaffakiyetle yaptınız.
Ayağa kalkmıştı. Ben de derhal ayağa kalktım ve resm-i tazim vaziyetine geçtim. Bu bahsin, kendisini huzursuz ettiği anlaşılıyordu. Yavaş sesle kat’i kanaatını söyledi:
Mütarekenin ahkâmının tamami-i tatbikinden gayrı çare yok. Bakalım Cenab-ı Hak ne gösterecek? Hayır dualarım ve niyazlarım daima sizlerle beraberdir. Berhudar olunuz.
Kumandan ve asker evlatlarınızla bütün millet, zat-ı şahaneleri etrafında bir kalb ve bir kafa gibi toplanabilir Şevketmeâb...
Elimi samimi bir tavırla sıktı...”
Karabekir Paşa hatıratında Sultan Vahdettin ile görüşmesini bu cümlelerle sonlandırıyordu. Son Padişah, askeri üniformasını ömrünün sonuna kadar bir daha giymemek üzere çıkarmış ve memleketi işte böyle kumandanlarına teslim etmişti.