19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Ko-pilotun da kadınsa başarı katmerleniyor

13-16 Eylül tarihleri arasında Marmaris’te Dünya Ralli Şampiyonası düzenlenecek. Bu alanda ülkemizin gururu olan Ralli pilotu Burcu Çetinkaya ile bu yarış için gün sayarken buluştuk. Hazırlıklar tamam gibi. Son sekiz yıldır Türkiye’ye gelmeyen yarışın bu yılki anlamına vurgu yapıyor. Heyecanlı. “Keşke” diyor, “…arkadan gelenler olsa da ben de gururla alkışlayıp biraz da kenardan izlesem…”

ZEYNEP TÜRKOĞLU26 Ağustos 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Ko-pilotun da kadınsa başarı katmerleniyor

Neden önemli bu yarış?

En son 2010 yılında İstanbul’da yapıldı Dünya Ralli Şampiyonası. Ve ondan sonra sekiz yıl boyunca Türkiye’ye hiç uğramadı. Bu anlamda tekrar Türkiye’ye döndüğünde orada olmak çok önemli. Orada olmak istiyorum, bu yüzden de sponsorlarımızla, destekleyen değerli büyüklerimizle birlikte bir şeyler yapmaya çalıştık. Kaydımızı yaptık yarışta start alacağız ama hâlâ eksiklerimiz var özellikle sponsor anlamında. Bu da bir stres sebebi ama mücadele ediyoruz. 

Biz olumlu, olumsuz her şeyi milletçe yaşamaya alıştık. Hemen her durumda herkes ‘ben ne yapabilirim’ diyor. Şimdi bunun için biz ne yapabiliriz?

Aslında sosyal medya hesaplarından verilecek destek benim için çok kıymetli. Çünkü orada yarışın finansmanını sağlayabilmek için bazı sponsorlarımızla birlikte ortak projeler yürütüyoruz. Bütün bütçeyi bir firmadan beklediğinizde buna cevap alabilmek çok zor ama damlaya damlaya göl olur. Biz de kaydımızı yaptık ama yarışı iyi şartlarda, iyi bir otomobille bitirebilmek istiyoruz. Bugün Vikipedi’ye girdiğinizde Dünya Şampiyonası’nda kadın pilotlar diye bir kategori var ve oradaki Türk Bayrağı bize ait. İnşallah daha çok Türk bayrakları olur. Sonuçta ben 37 yaşındayım. Çok daha genç pilotlarımız yetişir kadın pilotlar arasında, yeniden Türk bayrağı dalgalanır dünya çapında. Bundan çok mutlu olurum.

“ASLINDA ERKEK EGEMEN BİR SPOR…”

Peki başarı nasıl geliyor? 

Senkronizasyonu daha iyi hissettiğiniz bir ko-pilotla yarıştığınız zaman başarı daha istikrarlı oluyor. Bir de burada işin tanıtım kısmı var. Sonuçta bu bir imaj sporu aynı zamanda. Dolayısıyla da burada yanımda bir erkek ko-pilot da olabilirdi ki bir zaman tek tük de olsa bazı yarışmalarda oldu. Onlar da çok değerli insanlar ama kadın bir ko-pilotla bu başarıyı elde ettiğinizde etkisi daha fazla oluyor. Ne kadar direksiyonda oturan pilot kadın olsa da ko-pilot erkek olduğunda “Ama olsun en azından ko-pilot erkekmiş bak!” diyorlar ama iki kadın el ele vererek bu başarıyı elde ettiği zaman erkeklerin arasında rekabetçi gidebilen kadınların varlığı ortaya çıkıyor ve onun etkisi çok daha fazla oluyor.

Cinsiyetçilikten çok çektiğin anlamı çıkarmalı mıyım bu sözlerden?

Hayır çok çekmedim.

Bin yıl düşünsem az önceki söylediği şey aklıma gelmez ama..

Olabiliyor sonuçta erkek egemen bir spor bu. Bununla mücadele etmenin veya bunun için uğraşmanın manası yok. Şu da doğru, erkeğin yapısına daha uygun bir spor aslında. O yüzden doğal bir eleme oluyor. Dünyada erkeklere açılan maddî kapıların daha geniş olmasının bir etkisi vardır bunda mutlaka, onlar daha çok destekleniyorlar. Ama bütçesi az olan bir otomobille yarışmayı seçerseniz o zaman kadın olarak daha avantajlısınız. Çünkü daha çok göze çarpıyorsunuz. Diyorlar ki başarılı olmasa da sadece start alsa burada gözükse de kadın pilot var ve az olduğu için dikkat çekiyor.  Kadınların çok olduğu bir ortamda erkek az olursa o da dikkat çeker. Cinsiyetçi bir şey değil bu, tamamen dünyanın dengesi ile ilgili bir durum. 

Hayatın spor dışındaki alanlarında da limitlere doğru zorlayıcı bir gidiş var mı? 

Ben duramayan bir insanım. Bence insan her zaman üretmeli. Üreten insanın önce kendine sonra da topluma çok faydalı olduğunu düşünüyorum. İnsanlar ‘Ay bu kıyafetimi beğendiler mi’ veya ‘benim hakkımda ne konuşuyorlar acaba’ noktasında zaman harcıyorsa demek ki vaktini doğru kullanmıyor. Ben öyle düşünüyorum o yüzden de tırmalamayı seviyorum ve inşallah Allah müsaade ettiği sürece de buna devam edeceğim.

Keşke bu kadar gündemde olmasaydım o zaman tercihlerimi daha özgürce yaşardım dediğin oluyor mu?

Yoo hiçbir zaman öyle hissetmedim. Çünkü herkesin hayatı bir şekilde bir yere akıyor. Bu arada tanınmıyor olmak da çok kolay. Bir sene hiçbir şey yapmazsınız, sessiz sakin bir yerlere gidersiniz kimse sizi tanımıyor. Hiç öyle ‘Aman peşimi bırakmıyorlar, kimse tanımasın, bakmasın’ diye bir şey yok. Çok kolay unutuyoruz. Ben sonuçta bu sporu yapabilmek için tanınır olmayı seçtim. Bu bilinçli bir tercihtir. Bunu unutturmak istediğinizde de çok kolay. Bir gün daha sessiz bir hayat yaşamak istiyor muyum, evet istiyorum. Ama üretmeyen bir hayatı kastetmiyorum. O yüzden dediğin gibi makas değiştirebilirim. Yarın öbür gün araba dersi veren bir hoca da olabilirim, İngilizce öğretmenliği de yapabilirim. 

Çocukla beraber önceliklerim değişti 

İç dünyandaki değişiklikten bahsetmek istiyorum. Herşey bir gecede birden bire mi değişti ?

Öyle değil. Bir gece yatıp ertesi gün başka biri olarak kalkan insanlar da var eminim olduğuna. Benim için öyle olmadı. Öyle yansıtıldı kimi zaman ama öyle olmadı benim için. Öncesinde her şeye isyan eden bir yapım vardı. En ufak bir haksızlık, bir üzüntü veyahut istediğim bir şeyin olmaması, hak ettiğimi düşündüğüm bir şeyin olmaması veya başarısızlık durumunda sabredip, hazmetmek yerine tepkim isyanla cevap vermek şeklinde oluyordu. Baktığım pencereyi değiştirmek hayatımda çok şey değiştirdi. Nasıl değiştirdim o pencereyi?  Belki dibe vurarak. Yani zamanla, birikimle. İçinde çok temel eksiklikleri olabiliyor insanın o temel eksikliklere takılmaktansa olanlara şükür etmek diye bir tercih de var.

Yine de belli bir sebep veye kişi arıyor insan bu tür değişimlerde. Pratik bir cevap belki... 

Hayır, başka bir çıkışımız kalmıyor. Başka bir çıkış kalmadığı için kendiniz çıkıyorsunuz. Beni uzun zamandır tanıyan insanlar hayatımda aldığım kararlara hiç şaşırmadılar mesela. Ama medyadan okuyan özellikle tamamen görsele konsantre olmuş, en siyah, en koyu, en kapalı fotoğrafla en açık yıllar öncesine ait en dikkat çekici fotoğrafı yan yana koyup ‘Buydu bu oldu’ imajının verilmesi ile algılayanlarda farklı bir durum var. Şunu da yapmıyorum; kendi çapımda şahsımla ilgili pişmanlıklarım vardır ama bu hiçbir zaman “Ben feci bir insandım benim gibi yaşayanlar feciler”. Böyle bir şeyi asla söyleyemem, çok utanırım bunu söylemekten. İnsanın kalbi çok önemli, Allah herkesi kalbi iyi insanlarla karşılaştırsın. Bazı dönüşler çok kolay ama o kalbi dönüşler bence çok önemli. 

Annelik de belirleyici bir şey gibi görünüyor. Annelik hayata bakışınıza bir fark getirdi mi?  

Getirdi ama yine böyle çok acayip farklılıklar değil. Kendime bir şey almaktan dönem dönem keyif alan bir insanken şimdi kendime aldığımda duyduğum keyfin on katını evladıma aldığımda hissediyorum. Bu çok detay bir değişiklik. Öncelikler bakımından değişiklikler var. Ama sonuçta toprağın altına tek bir beden olarak gidiyoruz. O anlamda o da ayrı bir manevi sınav bence.  Orada da kendimi çok terbiye etmeye çalışıyorum, yoksa annelik üzerinden de şımarmak çok kolay.

Tam olarak neyi kase ediyorsun? 

Annelik üzerinden egoyu beslemek de bence insanın nefsinin bir oyunu olabilir. Herhangi birini eleştirmek için değil kendimde hissettiğim bir şey söylüyorum. Bunun olmaması için de kendimle mücadele veriyorum mesela. Çünkü sonuçta sevginin sahibi tek aslında.